Basın özgürlüğünün içini boşaltmak

GEÇEN ağustos ayında patlak veren Yargıtay-MİT-Çakıcı eksenindeki skandal iddialarıyla ilgili haberler, o günlerde Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya’nın canını fena halde sıkmıştı.

Özkaya, 21 Ağustos tarihinde resmi Anadolu Ajansı’na uzun bir açıklama yaparak, kendisiyle ilgili iddialara ayrıntılı bir şekilde yanıt verdi.

Hürriyet, ertesi günü bu açıklamayı manşetten verdi ve içeride yaklaşık yarım sayfa ayırdı.

Yargıtay Başkanı’nın açıklamasını yayımladığı için Hürriyet’in başına geleni biliyor musunuz?

İstanbul’daki Bağcılar Cumhuriyet Savcılığı, Hürriyet’i Basın Yasası’nın 19. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle 20 milyar lira para cezasına çarptırdı.

Bu ceza, söz konusu haberler nedeniyle Savcılık tarafından Hürriyet’e kesilen her biri 20 milyarlık ceza makbuzlarından yalnızca biridir.

BASIN, TRİBÜNDEKİ SEYİRCİ DURUMUNA DÜŞTÜ

Sorunun özünde AKP hükümeti tarafından geçen haziran ayında çıkartılan ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından aynen onaylanan yeni Basın Yasası’nın 19. maddesi yatıyor.

‘Yargıyı Etkileme’ başlıklı bu maddede şöyle deniyor:

‘Hazırlık soruşturmasının başlamasından takipsizlik kararı verilmesine veya kamu davasının açılmasına kadar geçen süre içerisinde, Cumhuriyet Savcısı, hakim veya mahkeme işlemlerinin ve soruşturma ile ilgili diğer belgelerin içeriğini yayımlayan kimse, 2 ile 50 milyar lira arasında ağır para cezasına çarptırılır. Bu ceza, bölgesel süreli yayınlarda 10 milyar, yaygın süreli yayınlarda 20 milyar liradan az olamaz.’

Bu madde, uygulamada herhangi bir adli olayın meydana gelmesinden sonraki hazırlık soruşturması aşamasında, basının bu olayla ilgili büyük ölçüde tribündeki seyirci durumuna düşmesi anlamına geliyor.

BASININ NEFESİ KESİLİYOR

Örneğin, bir gazeteci, bir mafya lideriyle ilgili yasal izin alınarak yapılmış ve suça işaret eden bir dinleme kaydını ele geçirdiğinde, bu gerçekleri kamuoyuna aktarabilme özgürlüğünden mahrum ediliyor.

Gazetecinin polisin ortaya çıkardığı bir yolsuzluk olayıyla ilgili olarak savcılığa ilettiği raporu yayımlaması da yasak. Ancak savcının iddianameyi hazırlamasından ve davanın resmen açılmasından sonradır ki, gazeteciler ayrıntıları yazma özgürlüğüne kavuşuyorlar.

Gerçi, eski yasada da ‘hazırlık soruşturması gizlidir’ ilkesi yer almaktaydı; ancak bu madde uygulamada basın özgürlüğünü sınırlayan bir şekil kazanmamıştı.

Yeni yasa ise hem daha sınırlayıcı bir tanım getiriyor, hem de ağır para cezalarını koruyor; ancak en önemlisi, oldukça katı uygulamasıyla dikkat çekiyor.

Ayrıca, çarpıcı örneklerinden de görüleceği üzere, 19. maddenin dar bir şekilde yorumlanması basının nefesini tümüyle kesebilir.

Basın Yasası’nın bu hükmü, Türkiye’de basın özgürlüğüne indirilmiş ağır bir darbedir ve galiba en çok suçlulara yarayacaktır.

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ’NE AYKIRI

Basın özgürlüğü, en yalın tarifiyle yalnızca haber verme değil, aynı zamanda haberi alma özgürlüğünü de içerir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi, ‘Herkes, görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğünü, kamu otoritelerinin müdahalesi olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir’ diyor.

Bu hükmün ışığında Türk basınının bugünkü durumuna bakalım:

Yazı işleri müdürleri önlerine gelen her haberi tedirginlik içinde karşılıyorlar.

Muhabirler, gazetecilik heyecanlarını yitirirken, zamanlarının çoğunu neyi yazıp neyi yazamayacaklarını tartmakla geçiriyorlar. Özetle, gazeteciliğin ruhu kayboluyor.

Cezaların gazetelere verdiği mali zarar işin cabasıdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındığı takdirde bu hükmün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulunması olasılığı göz ardı edilemez.
Yazarın Tüm Yazıları