Yargıtay bildirisindeki soru işaretleri (II)

YARGITAY Büyük Genel Kurulu’nun geçen hafta yayımladığı bildirinin en can alıcı cümlelerinden biri şuydu:

‘Halkın yargıya güvenini sarsacak davranışlardan herkes özenle kaçınmalıdır. Güçlüler yargıdan çekinmeli, zayıflarsa ona güvenmelidir.’

Türkiye’nin bir hukuk devleti olmasını isteyen her yurtsever vatandaş, bir an bile tereddüde düşmeden bu ifadelerin altına imza atacaktır.

Türk halkının ezici çoğunluğunun bütün özlemi, bu cümlelerde tarif edilen ölçülerde güven yaratan bir yargıya sahip olmaktır.

Bir vatandaşı yaşadığı ülkeye bağlayan en önemli güven köprüsü, bir haksızlığa maruz kaldığında hakkını arayabileceği bir makamın olduğunu ve bu makamın adil bir şekilde karar vereceğini bilmek değil midir?

TOPRAĞI KAYBETMEK VATANDAŞI KAYBETMEK

Bu bağın zayıflaması, bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felakettir. Bu durum, en çok korkulan senaryo olan ülkenin bölünmez bütünlüğünün tehlikeye düşmesinden daha az korkutucu değildir.

Birinde topraklarınızı, diğerinde ise o topraklar üzerinde yaşayan vatandaşlarınızın ülkeye olan gönül bağını ve güvenini kaybedersiniz. Sonra istediğiniz kadar at koşturun o topraklar üzerinde...

Devletler, bu güven duygusunu vatandaşlarında yaratabildikleri oranda güçlüdürler.

Dolayısıyla, Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya’nın haklı olarak vurguladığı gibi, ‘yargıyı sarsacak davranışlardan herkes kaçınmalıdır’.

Kuşkusuz, bu görev Yargıtay bildirisinde ifade edildiği gibi vatandaşlara, hükümete, basına, toplumun her katmanına düşen bir yükümlülüktür.

TEBDİL-İ KIYAFET HALKA KARIŞMAK

Ancak, bir kuruma güvenin sağlanmasında birinci derecede sorumluluk, önce o kurumun mensuplarına düşüyor.

Kurumu sarsacak davranışlar bizzat o kurumun içinden geldiğinde, toplumun o kuruma duyduğu güven de kaçınılmaz olarak zayıflayacaktır.

Ne yazık ki, son yıllarda gazete arşivlerinin birinci sayfalarının sadece başlıklarına göz atmak bile, yargıyı sarsacak davranışların azımsanmayacak bir bölümünün bizzat yargının kendi içinden geldiğini göstermeye yeterlidir.

Bu konuda uzun bir liste vermek mümkündür; ama malumun ilamı olacağı için gereksizdir.

Gazete haberlerine itibar edilmiyorsa, Yargıtay üst yönetimi tebdil-i kıyafet halkın arasına karışarak, sokaktaki vatandaşın yargı hakkındaki kanaatini kolaylıkla ölçebilir.

HATALAR CUMHURİYET İLE SIVANMAZ

Yargıtay Büyük Genel Kurulu bildirisinin en çok eleştiri çeken yönü işte bu noktada karşımıza çıkıyor.

Yargının mensuplarının karıştıkları ve hákim etiği ile bağdaşmayan olayların kamuoyuna yansımasına rağmen, bildiri bu olayları kategorik olarak es geçiyor ve hiçbir özeleştiriye yer vermiyor.

Kamuoyu tarafından algılanan bir gerçekliğin varlığıyla, bu gerçekliğin bilinçli bir şekilde göz ardı edilmesi arasında garip bir durum ironisi beliriyor.

Bildiri, ayrıca Yargıtay’a dönük eleştirileri Cumhuriyet’i koruma zırhının arkasına çekilerek püskürtmeye kalkışıyor.

Yapılan birtakım hataların üstüne set çekmek için Cumhuriyet’in bir örtü olarak kullanılması da pekálá Cumhuriyet’i sarsacak bir davranış olarak görülebilir.

İyi ki Cumhuriyet’in kurucuları bugün hayatta değiller...

GÖREV ÖNCE YARGIYA DÜŞÜYOR

Yargının üzerinde beliren soru işaretlerinin ortadan kaldırılmasında görev, toplumun muhtelif kesimlerine olduğu kadar yargının kendisine de düşüyor.

Bildirinin en temel eksikliği, bu yönde kuvvetli bir taahhüde yer vermeyişidir.

Türkiye’de yargı mensuplarının büyük çoğunluğu dürüst, namuslu, görevine bağlı ve idealist insanlardan oluşuyor. Yargı ile ilgili kamuoyuna yansıyan olumsuzluklardan en çok mutsuz olan kesimin başında onlar geliyor.

‘Türk toplumu, kimi olumsuzluklara rağmen yargıya olan güven duygusunu ve hukukun üstünlüğüne olan inancını hiçbir zaman yitirmemelidir. Çünkü, Türk yargısı gerektiğinde tüm zorluklara rağmen kendi içinde yaşanan olumsuzluklara da dur diyecek güç, düşünce birliği, cesaret ve anlayışa sahip bulunmaktadır.’

(Meraklısına not: Son paragraf, bazı yargı mensuplarıyla ilgili iddiaların üzerine çekinmeden giden Neşter-2 soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Ömer Süha Aldan’ın hazırladığı iddianamenin final bölümünden alınmıştır. Aldan, bilindiği gibi bu iddianameyi hazırladıktan sonra tenzil-i rütbe edilerek düz savcılık görevine verilmiştir.)
Yazarın Tüm Yazıları