AB, Türk yargısına nasıl bakıyor?

TÜRKİYE’de gün geçmiyor ki, yolsuzluk iddialarına karışan ya da mafyayla ilişkileri ortaya çıkan bir yargı mensubunun adı gazetelerin birinci sayfalarına geçmesin.

Yargının kendine çekidüzen vermesi yolundaki talebin kamuoyunda giderek güçlendiği bir sırada, AB Komisyonu, Türkiye ile ilgili açıkladığı son raporlarda Türkiye’deki yargının durumunu ayrıntılı bir şekilde büyüteç altına yatırıyor.

Raporlara hakim olan genel bakışta, özellikle yolsuzlukla mücadelenin etkili bir şekilde yürütülebilmesi için anlamlı bir yargı reformuna ihtiyaç duyulduğu tezi hemen göze çarpıyor.

AB Komisyonu, yargının bugünkü işleyiş şekliyle Türkiye’nin yolsuzluklarla mücadelede başarılı olamayacağı görüşündedir.

Komisyon, yargı reformunu Türkiye’nin tam üyeliğin ekonomik sonuçlarından yararlanabilmesi açısından da şart görmektedir.

Tersinden okunursa, AB Komisyonu, Türkiye’ye yabancı sermayenin çekilebilmesi için mahkemelere güvenin sağlanması gereğini diplomatik bir dille hissettirmiş oluyor.

ELEŞTİRİ 1: ADALET MEKANİZMASI AĞIR İŞLİYOR

Bu genel bakış içinde özellikle 187 sayfalık İlerleme Raporu’nda yargının işleyişi ve sorunlarının ayrıntılı bir röntgeni de çekiliyor.

Bu röntgen filminde en önemli sorunlardan biri olarak davaların uzun sürmesi ve duruşmaların sürekli ertelenmesine dikkat çekiliyor. Yani, adaletin ‘geç’ tecelli ettiği belirtiliyor.

Mahkemelerin iş yükünün fazlalığı anlatılırken, asliye mahkemelerinde mahkeme başına düşen dava sayısının 2002 yılında 616’dan 2003 yılında ancak 604’e düştüğü örnekleniyor.

Yargılama sürelerine bakılırsa, ticaret mahkemelerinde bir davanın mahkemede sonuçlanabilmesi için geçen ortalama süre 434’ten 417 güne düşmüştür. Asliye mahkemelerinde ise bu süre 242’den 240 güne inmiştir.

Rapordaki saptamaya göre, toplam 9629 olan hákim ve savcı kadrosunun 8970’i doludur ve 659 dolayında açık vardır.

Bu arada, 2004 yılında kıdemsiz hákim ve savcıların maaşlarına yüzde 27 zam yapılırken, bu artış daha kıdemli olanlarla yüzde 10-15 arasında kalmıştır.

ELEŞTİRİ 2: YARGI BAĞIMSIZ DEĞİL

Raporda mahkemelerin son reformları kararlarına yansıttıkları olumlu bir gelişme olarak anlatılıyor. Özellikle Yargıtay’ın son reformlardaki değişikliklerin ruhuna uygun içtihatlar verdiği belirtiliyor.

Savcılar, AB Komisyonu’ndan önemli bir eleştiri alıyorlar. Savcıların özellikle ceza davalarıyla ilgili soruşturmaların her aşamasından sorumlu olmalarına karşılık, işi -kısmen ağır iş yükü nedeniyle- büyük ölçüde polis ve jandarmaya bıraktıkları saptaması yapılıyor.

Rapora göre, sonuçta pek çok dava dosyası mahkemelere eksik hazırlıkla geliyor.

AB Komisyonu’nun en ciddi eleştirilerinden biri, yargı bağımsızlığının gölgelendiği durumları konu alıyor.

Komisyon’un en önemli çekincesi, hákim ve savcıların idari açıdan Adalet Bakanlığı’na bağlı olmalarıdır. Yargı bağımsızlığı açısından bu durumun düzeltilmesi beklentisi dolaylı ifadelerle kayda geçiriliyor.

VE AB, TÜRK YARGISINA DA EL ATIYOR

Bir diğer çekince, hákim ve savcıların tayin, terfi ve disiplin işlerine bakan Hákim ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) Adalet Bakanı’nın başkanlık etmesi ve bakana bağlı müsteşarın da bu kurulun üyesi olmasıdır.

Rapora göre, görevden alınma ya da Türkiye’nin cazip olmayan bölgelerine tayin edilme olasılığı, hákimlerin bakışlarını ve kararlarını etkileyebilir.

Keza, HSYK’nın sekreteryasıyla birlikte Adalet Bakanlığı bünyesi içinde yer alması da yine eleştirel bir şekilde dile getiriliyor.

Özetlemek gerekirse, AB, HSYK’nın Adalet Bakanlığı’ndan ayrılarak tümüyle özerk bir yapıya kavuştuğunu görmek istiyor.

AB’nin Türkiye’nin tam üyeliğe hazırlanacağı önümüzdeki geçiş döneminde, HSYK ile ilgili yeni bir yapılanmanın yapılması yolunda yoğun telkinlerde bulunacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Yargı reformu, yeni dönemde Türkiye ile AB arasındaki diyalogda giderek daha geniş bir yer tutacak.
Yazarın Tüm Yazıları