Kürtler AB’ye göre azınlık mı, değil mi?

AB Komisyonu’nun Türkiye ile ilgili kararını açıkladığı geçen çarşamba gününden bu yana süren bir tartışma var.

Bu tartışma, komisyonun çarşamba günü açıkladığı raporlarında Türkiye’deki Kürtleri bir ‘azınlık’ olarak tanımlayıp tanımlamadığını konu alıyor.

Pek çok gazeteci, Kürtlerin raporda ‘azınlık’ olarak tarif edildiğini yazıyor.

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ise çarşamba gününden bu yana, söz konusu ifadelerin yapılan girişimler sonucunda raporlardan çıkartıldığında ısrar ediyor.

Peki, Türk kamuoyu hangi görüşe itibar etmeli? Gerçek hangi tefsirde yatıyor?

TASLAKLARDAN AYIKLANAN BÖLÜMLER

AB Komisyonu, geçen çarşamba günü Türkiye ile ilgili üç ayrı belge yayımladı.

Bunlardan birincisi, Komisyon’un AB Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’na Türkiye ile müzakereleri başlatma tavsiyesinde bulunduğu yazışma. (18 sayfa)

İkincisi, bu tavsiyenin dayanağını oluşturan ve Türkiye’deki gelişmelerin bir tomografisinin çıkarıldığı İlerleme Raporu. (187 sayfa)

Bir de 52 sayfa tutan ve ‘Türkiye’nin Tam Üyelik Perspektifinden Kaynaklanan Meseleler’ başlıklı üçüncü bir rapor var.

Bu raporların taslakları Ankara’ya geçen çarşamba gününden önce ulaştı ve ilk ikisinde Kürtlerden doğrudan ‘azınlık’ olarak söz eden bazı ifadeler hükümette büyük bir rahatsızlık yarattı.

Bunun üzerine çarşamba günü öğle saatlerine kadar gerek Ankara, gerek Brüksel’de yoğun bir diplomatik seferberlik yürütüldü.

Sonuçta, Türkiye’nin itiraz ettiği ‘Kürtler azınlıktır’ şeklindeki cümlelerin büyük bir bölümü metinden çıkartıldı. (Aleviler için ‘azınlık’ diyen bölüm çıkmadı.)

Ancak, geride kalan ifadeler Ankara açısından sorunu ortadan kaldırmış olmuyor.

Bu görüşümüzü somut veriler üzerinden şöyle gerekçelendirebiliriz:

LOZAN ANTLAŞMASI VE KÜRTLER

1) Kürtlerin durumuyla ilgili konuların bir bölümü İlerleme Raporu’nun ‘Azınlık Hakları, Kültürel Haklar ve Azınlıkların Korunması’ ara başlığının hemen altında değerlendiriliyor. Bir meselenin hangi fasıl altında kümelendiği her zaman fikir vericidir.

2) Bu bölümdeki ilk paragrafta, aynen şöyle deniyor:

‘Türk makamlarına göre, 1923 tarihli Lozan Antlaşması çerçevesinde Türkiye’deki azınlıklar yalnızca Müslüman olmayan cemaatlerden oluşmaktadır. Türk makamlarınca Lozan Antlaşması ile ilişkilendirilen cemaatler Yahudiler, Ermeniler ve Rumlardır. Bununla birlikte, Kürtler de dahil olmak üzere Türkiye’de başka cemaatler de vardır. Bu bağlamda, Türkiye’nin BM’nin Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’ne eğitim ve azınlık haklarıyla ilgili olarak koymuş olduğu çekinceler kaygı konusudur. Çünkü, bu çekinceler azınlık haklarının korunması alanında bundan sonra sağlanacak ilerlemeyi engellemek amacıyla kullanılabilir.’ (48. sayfa)

Bu paragraf bir bütün oluşturuyor. Bu bütün içinde Kürtler bir azınlık olarak değerlendiriliyor. BM sözleşmelerinden çekincelerin kaldırılmasıyla ‘azınlık hakları’nda ilerleme sağlanması amaçlanan kategoriler arasında Kürtler de vardır.

YAHUDİLERİN PARTİSİ Mİ VAR?

3) Raporun 49. sayfasında yüzde 10’luk seçim barajı için şöyle deniliyor:

‘Partilere yüzde 10’luk baraj getirdiği için azınlıkların parlamentoda temsil edilmelerini zorlaştıran seçim sisteminde hiçbir değişiklik yapılmamıştır. Seçim kampanyalarında Kürtçe konuşan şahıslar hakkında dava açılmaktadır.’

Komisyon, yüzde 10’luk barajı demokrasi ve temsilde adalet ilkesi açısından değil, spesifik olarak azınlıkların temsili açısından yüksek bulmaktadır.

Acaba burada hangi parti kastedilmektedir. Türkiye’deki Ermenilerin mi, yoksa Yahudilerin partisi mi?

Bu yazıda Kürtlerin azınlık olarak görülmesinin doğruluğu ya da yanlışlığını tartışmıyoruz. Amacımız, AB’nin bakışı üzerinde sağlıklı bir tartışma yürütülebilmesi için olguların doğru bir şekilde algılanması.

Bize göre, raporda yer alan somut veriler, AB Komisyonu’nun Kürtleri azınlık olarak gören bir ‘bakış’a sahip olduğunu gösteriyor.
Yazarın Tüm Yazıları