Öğlene AB aşı

EĞER bugün doğrulanırsa, ‘Le Monde’nin dünkü haberi midemi bulandırdı.

Öldük, bittik, mahvolduk demiyorum ama, yine de haberden işkilleniyorum.

‘Sağlamcılığıyla’ ünlü Fransız gazetesi önce, AB Komisyonu Raporu’nda Ankara’yla müzakerelere başlanmasının ‘mutlaka’ tavsiye edileceğini müjdeliyor.

Tabii ki buna sevinmek ve ‘sırat köprüsü’nün geçildiğini haykırmak gerekir.

Zaten bilinen ve gazetenin de tekrarladığı, ‘yolda kesilmek’ rizikosu dahil, pazarlığın ‘sıkı gözetimli’ sürdürülmesi şartını ise asla atla deve yapmıyorum.

Eskinin Londra ve şimdinin Zagreb örnekleri ortada, Amerika’yı keşfetmiyoruz.

* * *

ANCAAK, dünkü ‘Le Monde’nin esas ‘can sıkıcı’ (!) haberini, AB Komisyonu’nun müzakerelere başlama tarihini açık bırakacağı noktası oluşturuyordu.

‘Sağlamcı ceride’ye göre, Topluluk Yürütme Organı takvim saptamak kararını 17 Aralık’taki devlet ve hükümet başkanları zirvesine havale edecek.

Ve, üç aşağı beş yukarı buna benzer bir ‘sızma’nın yine dünkü ‘Financial Times’ gazetesinde de yer aldığı düşünülürse, metnin kesinleşmesine otuz altı saat kala Belçika başkentinde böyle bir ‘genel hava’nın hüküm sürdüğü anlaşılıyor.

Fakat yine de soru işaretini son ana kadar açık bırakmamız gerekiyor.

Çünkü, özünde her şey hálá ve hála ‘muallaklık’ taşıyor.

‘Rapor’ bu sabah nihai olarak tartışılıp öğle saatinde resmen açıklanana dek, şimdiden ‘kesin’ diye bir yorumda bulunmak müneccimbaşılığın ötesine gidemez.

Ama, Paris ve Londra gazetelerinin ‘tarih boşluğu’ varsayımları doğrulandığı takdirde de, bu ‘olumsuzluğu’ es geçmek ebleh bir iyimserliğin ötesine gidemez.

* * *

EVET, böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi Türkiye’de ‘olumsuz’ yaratacaktır.

Gerçekten ‘facia’ içerdiği ve müzakereleri ‘çıkmaz ayın son çarşambasına’ atacağı için falan değil! Böyle saçmalar işkembe-i kübradan maval okumak olur.

Zira, Komisyonu ister ‘tarihi’i boş bırakarak takvimi hükümetlere atsın; isterse ‘şu ayın, şu günü, şu saatte masaya geçilmeli’ diye şart koşsun, bugün ‘müzakere startı’ verildiği andan itibaren eninde sonunda o masaya oturacağız.

Artık AB’nin ‘eli mahkûmdur’ ve bu ‘netice’den sonra gerisi ‘Hatice’dir.

* * *

TAMAM da, bütün akl-ı selim sahibi insanlar için bu böyle olsa bile, bizim bilûmum ‘Haticeciler’; yani ‘ah bir punduna getirsek de, Türkiye’nin AB’yle bütünleşmesine çomak soksak’ diyen tüm ‘statüko zaptiyeleri’ fırsat kolluyor.

Yukarıdaki ihtimalin üstüne mal bulmuş Mağribi atlayacaklarından, hükümetin zorlanması ve özgürlükçü güçlere yönelik karşı taarruza geçilmesi rizikosu artacaktır.

Başka bir deyişle, bugünden 17 Aralığa kadar geçecek olan yetmiş bir günlük ‘tarihsizlik süresi’nde Türkiye iç politikasının sarsılması tehlikesi doğacaktır.

Oysa, sadece dünkü yorumlara atıfta bulunursam, Başbakan Erdoğan’ın Almanya gezisine katılan Fatih Altaylı’dan; dış siyaset uzmanlıkları tartışılamayacakHasan Cemal’lere, Mehmet Ali Birand’lara, Cengiz Çandar’lara, Yalım Eralp’lere dek, yine akl-ı selim sahibi herkes, istisnasız şu noktayı saptıyor.

AB Komisyonu’nun tavrı bizzat o AB’deki iç politika çatlağından kaynaklanıyor.

Yani, ‘tarih’i açık bırakılmak dahil, Verheugen’in hesabı, ‘dereyi geçene kadar ayıya dayı demek’ misali, üye ülkelerdeki ‘AB Anayasası’ referandumlarını ‘hayırlısıyla atlatmak’ ve Türkiye işini ‘ayrı pişirmek’ taktiği üzerine oturuyor.

Ama bekleyelim bakalım, acep bu öğlen nasıl ‘pişirilmiş’ bir aş yiyeceğiz?
Yazarın Tüm Yazıları