Zamanınızı yavaşlatın yaşam hızınızı düşürün

En son ne zaman durup soluklandığınızı, ayağınızı gaz pedalından biraz kaldırıp hız azalttığınızı hatırlıyor musunuz?

Ne kadar hız yaparsınız yapın, zamana asla yetişemez, onu sahiplenemez, eksiksiz ve kayıpsız kullanamazsınız. Zaman sizindir ve Lao-çu’nun tanımı ile ‘Sizin için yaratılmış bir şeydir’. Siz onu dolu dolu yaşayasınız diye bağışlanmıştır. Hızınız arttıkça zamanı kazanamaz, yitirirsiniz. Hızlandıkça zamanınızın anlamlı, yararlı, sevimli ve keyifli bölümlerini bir bir kaybedersiniz. İyileştirici, dinlendirici, eğlendirici ve keyif verici zaman dilimlerine hepimizin hava kadar, ekmek kadar, su kadar ihtiyacı var.

SİZİN zamanınızın sınırlı olduğu kadar zamanın size ayrılan bölümünün de sınırlı olduğu hayatın bir gerçeğidir. Zamanın hızının bazen ışık hızından bile yüksek, bazen de bir kağnı gıcırtısından daha yavaş olduğunu siz de fark etmiş olmalısınız. Aslında zamanın ayarı da sizsiniz. Her şeyi hızlandıran da yavaşlatan da, çoğuna sizin karar verdiğiniz ve sizin belirlediğiniz o bildik süreçlerdir. Sevgiye, sevgiliye, işe, eşe, çocuklara, eğlenceye, kavgaya, kurguya, kuruntuya veya dedikoduya ayrılan zaman dilimlerdir. Eğer bu süreçlerin hangilerini kısaltıp hangilerini uzatabileceğinizi, neleri hızlandırıp neleri yavaşlatacağınızı kestirebilirseniz işiniz daha kolaydır. Biraz durmayı, yavaşlamayı, soluklanmayı, hayata daha çok ve daha uzun dokunmayı öğrenmeniz bir ihtiyaç değil, zorunluluktur.

HAYATIN ANLAMI KİRLENDİ

‘Neden her şey bu kadar hızlı’ diye soruyoruz sık sık. ‘Neden bir an önce yola çıkmalıyız, yemeğimizi daha hızlı bitirmeli ve daha çabuk gitmeliyiz? Sözümüze çabucak başlamalı, hızlı düşünmeli, düşünmeden, daha duyar duymaz hemen cevap vermeli, daha hızlı gitmeli, daha az beklemeliyiz? Daha hızlı uçmak, daha hızlı okumak, daha az uyumak, daha çabuk unutmak bize pek çok şey kazandırdı. Ama aynı hızla çok daha fazla şeyi kaybettirdi.’ Hemen uyumalı, ama eskisinden daha erken kalkmalıyız. Trenlerin, otomobillerin, uçakların hızını daha da arttırmalıyız. Gideceğimiz her yere daha hızlı varmalı, vardığımız yerlerde yeni hızlar bulmalı, aramalı, yaratmalıyız. Daha hızlı yemek pişirmeli, daha hızlı yemeli, su ve yiyecek ihtiyacınızı kapsüllerle, tabletlerle ve mümkünse serumlarla damardan karşılayıp zaman kaybetmemeliyiz. Kahvelerimiz kadar otobüs ve trenlerimiz de ‘express’ olmalı. Televizyon teknolojisinde yetmişli, seksenli yılların sloganları olan ‘Anında görüntü ve beklemeden ses’ kavramını çoktan aştık. Bilgisayar çağındayız ve bir ‘tık’ ile bankamız evimizde, paramız cebimizde. Ve yine bir ‘tık’la pizzamız ve kolamız midemizde.

Çok sık belirtildi, bir kez daha tekrarında fayda var. Hızlı yiyor, seviyor, sevişiyor ve evleniyoruz. Aynı hızla terk ediyor, uyuyor, uyanıyor, tüketiyoruz. Daha hızlı çalışıp daha az ve daha hızlı dinleniyoruz. Tembellik hakkımızı kullanmıyor, neredeyse reddediyoruz. Hayatı olabildiğince hızlandırıyor, yeni hız rekorları kırıyoruz. Ve bütün bunların sonucunda hayatın doğal hızını bozuyor, ritmini, düzenini zorluyoruz, anlamını kirletiyoruz.

Sayın Metin Münir’in saptamaları doğru ve uyarıcı: Aslında artan tek şey insanın hızı. Evrendeki hız kavramları milyonlarca yıldır değişmedi ve hep aynı. Işığın hızı, dünyanın kendi etrafındaki dönme, kırlangıçların uçma, gelinciğin siyah tohumlarının yere düşme, derelerin akma, tavşan ve kaplumbağaların yürüme hızları hiç değişmedi.

ZAMANI KÜÇÜLTÜYORUZ

Hızlanan ve değişen sadece biz insanlar ve ürettiklerimiz! Hızımız arttıkça dünya ile paylaştığımız zaman küçülüyor. Yaşamın doğal ve yavaş olan o güzel süreçlerine sırt dönüşler, boş verişler, unutuşlar artıyor. Bu mesafeler arttıkça da yalnızlaşmalar daha bir çoğalıp yoğunlaşıyor. Sonrası mı? Daha çok telaş, hiddet, öfke, içsel çatışma ve daha çok stres. Psikosomatik sorunları artmış, depresyonlu, panik bozuklukları pik yapmış, mutsuz, keyifsiz daha çok insan. Daha çok koroner kalp hastası, hipertansiyonlu ve obez! Daha çok antidepresan ve anksiyolitik ilaç kullanımı!..

Hızımızı hiç olmazsa biraz azaltamaz mıyız? Eğer;

Daha yavaş ve daha derin nefes almaya

Yavaşlayıp hayata daha çok dokunmaya

O’nu daha çok kavramaya

Daha çok onun olmaya ihtiyacımız varsa -hiç olmazsa birazcık- yavaşlamak zorundayız.

‘Bu acayip ve sınırsız kainatı

Başımızı kaldırıp hayranlıkla seyretmeyi gittikçe ve daha çok ihmal etmemek ve ıskalamamak’ istiyorsak buna mecburuz.

Yavaşlattığınız bir hayatın en azından onu daha çok hissedeceğiniz ve fark edeceğiniz için daha uzun, daha güzel ve daha kaliteli olacağını ve yarışı hızlı koşanın değil, iyi koşanın kazanacağını unutmamanızda fayda var!

Yoksa bizi daha pek çok yorgunluklar bekliyor!
Yazarın Tüm Yazıları