Bodrum’da ev daveti vermek moda

Ev partileri demişken, geçen akşam Aydın Polatcan’ın partisine davetliydim. Partinin şeref konuğu İsviçre’de yaşayan müzisyen Atilla Şereftuğ ve şarkıcı eşi Daniela Simmons’tu.

Simmons, ülkesinde ve Avrupa’da çok tanınan bir sanatçı. Önümüzdeki günlerde Universal Music İsviçre’den çıkacak son CD’si kendi ismini taşıyor. Bodrum deyince bir de Seyyal Taner geliyor artık akla. (Soldan sağa: Figen Batur, Seyyal Taner, Atilla Şereftuğ, Daniela Simmons.)

Buranın iyi yanlarından biri de herkesin farklı köylerde yaşaması.

Bodrum’dan söz ediyorum.

Kimi Yahşi’nin dağını mesken tutmuş, kimi Bitez’in bağını.

Herkes evini kurduğu köyü öve öve bitiremiyor.

Yalıkavak’ta yaşayanlar rüzgarın nimetinden, Türkbükü’nde oturanlar çevrenin şenliğinden söz ediyor. Akyarlar tutkunları denizin mavisi diyor da başka bir şey demiyor. Torba’cılar, Mazı’cılar, Ortakent, Gökçebel, Farilya’cılar.. Herkes takım tutar gibi köyünü tutuyor.

Dağ, taş, koy, koyak, dere, tepe her yer eve kesmiş durumda. Kartal tepesine kurulmuş malikaneler altlarında uzanan kibrit kutularını süzüyor. Biri nohut oda bakla sofa, diğeri içinde kaybolacağınız boyutlarda.

Siteler. Her yerdeler.

TAKSİM-EMİNÖNÜ TRAFİĞİ GİBİ

Kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde, terk edilmiş gettoları andıranları kadar, durmuş oturmuş yeşillikler içine kurulmuş olanları da var.

Bir de elbette tekneler... Guletler, tirandiller, ütüler.

Koyları parselleyip yan yana, dip dibe demir atanlar; yelken basıp ufukta kaybolanlar.

Ya oteller?

Yıldızlısı yıldızsızı, görenlere parmak ısırttıranından kapısından girince kaçılası yüzlerce otel.

Evler evlere, siteler sitelere, tekneler teknelere, oteller otellere benzemiyor.

Hayatlar da.

Ama hepsi burada, Bodrum’da.

Akşam serinliği çöker çökmez herkes çekildiği kuytudan çıkıp yollara düşüyor. Komşusunu ziyaret eden de var, yarımadanın öteki yanında oturan arkadaşına giden de. Merak ettiği bir lokantanın yolunu tutan da var, gelen geçeni seyredip oyalanan da.

Kimi zaman trafik Taksim-Eminönü trafiğini aratmıyor.

Yollar git git bitmiyor, yürümekle aşınmıyor.

BODRUM SANKİ FETTAN BİR METRES

Bodrum!

Uzun çarşısında şaşkın ve kavrulmuş turistlerin dolaştığı, askeri, memuru, emeklisi aydını, işadamıyla koyları kapatılmış, köylerinde köylülere yer kalmamış Bodrum!

Huzur arayanlarla huzur kaçıranların, para peşinde koşanlarla masraftan kaçınmayanların, denizden çıkmayanlarla havuzdan şaşmayanların, dinlenmeye gelenlerle eğlenmeyi sevenlerin, ağustos böceğinin cırcırının tekno müzik vırvırına karıştığı Bodrum.

Her zevke her keseye seçenek sunan, herkese kucak açan Bodrum.

Bodrum fettan metreslere benziyor.

Bir kez kucağına düşmeye görün; terk etmek isteseniz de terk edemiyor, dönüp dolaşıp ona geliyorsunuz.

Gelmeye görün; bütün kaprislerine boyun eğiyorsunuz.

İki haftadır buradayım.

İlk günler kışın tahribatını silmekle geçti. Oysa mart sonunda üç günlüğüne gelmiş, uçan anteni yerine taktırtmış, donan begonvili kökünden kestirip akıbetini nisanın bereketine bırakmıştım. Niyetim, gelir gelmez gündelik hayatın dayatmalarından kurtulup yazı yaşamaktı. Olmadı. 2004, alnıma ‘Ustalarla geçirilecek yıl’ diye yazılmış olmalı, geldiğimin ertesi günü telefona sarıldım. Memet, Refik, Recep, Ali, herkesi çağırdım. Kapı, pencere, boya, badana derken bir hafta geçti. Tenteler gerildi, rozetler ekildi, donan ve yeniden dirilmeye çalışan begonvillere inat coşan yaseminler budandı, bu arada canım ciğerim iki arkadaşım ağırlandı.

Pazara gittim: Börülcenin tazesini, zeytinin çentiklisi seçtim. Şarabı istifledim. Erken uykulara yattım, seher vakti kalktım. Sonra ev yerleşti, tanıdık simalar, eski arkadaşlar, geldiğimi duyanlar, günbatımı içkileri, akşam yemekleri, davetler derken ağustos yarılandı.

ARAYANA HUZUR DA BELA DA BURADA

Bodrum eski Bodrum.

İşte gördüklerim:

Bu yıl ev davetleri revaçta.

Sekiz kişilik masalar da kuruluyor, yüz kişilik davetler de yapılıyor.

Yemekler ya manzaralı balkonlarda, ya yasemin kokulu bahçelerde yeniyor. Her taraf muma, kandile kesiyor. Kabak çiçeği dolması, mücver gibi birkaç yerel tat, bol kalamar, ızgara balık ve tatlı. Mutlaka dondurmalı.

Büyük partilerde kim kime dum duma. Hemen hepsi havuz başında. Müzik için sistem kurduranlar, İstanbul’dan DJ çağırtanlar var. Yemekler de davetliler kadar çeşitli. Acısı tatlısı, iştah açıcısı, ekşisi, tazesi, geçkini hepsi bir arada.

İstanbul’dan gelenler sadece DJ’ler değil.

Onun düğünü, bunun nişanı, berikinin kutlaması için günü birliğine gelen davetliler otelleri dolduruyor, iğne topuk ayakkabılarla başlayan geceler genellikle yalınayak bitiyor. Denge dediğin üç kadehte gidiyor.

Antik Tiyatro’da konserler izleniyor.

Gümüşlük’te balık yeniyor. Mimoza en iyisi.

Salaş mekanların adresleri elden ele geçiyor.

Ortakent’te Palavra, Hayri’yenin Yeri, Farilya’da Zafer’in Lokantası adam başı içki dahil yirmi milyon liralık fiyatıyla başı çekiyor.

Gümbet İngilizlere emanet. Bira içip kendilerinden geçiyorlar.

Bitez’i Ruslar doldurmuş. Nazdoroviye, Do svidanya, Da, Niet!

Türkbükü’nde olup bitenler, gelip geçenler, gazetelerin ikinci sayfasını süslüyor.

Sahiller, yaş gruplarına göre parselli.

Gençlerin rağbet ettiği yerde yaşlılara yer yok.

Merak edip gidenler son turfanda muamelesi görüyor.

Yaşını başını almışların gençlere tahammülü yok.

Merdivenin başında oynayan çocuklar, kelebek yüzmeye çalışan, yüzemediği gibi su sıçratıp permalı saçları bozan gençler iki kaş çatmasıyla hizaya getiriliyor.

Briç oynayanların kavgaları, tavla oynayanların iddiaları bitmiyor.

Çevreciler, dalgıçlar, sörfçülerin yanı sıra şnorkelle havuza girip, düz denizde boğulmayı becerenler yan yana.

Fuga’da Kenan Doğulu tıklım tıklım. Zeze alternatif müziği sevenlerin, Havana hava atmak isteyenlerin mekanı.

Bir de türkü barlarda çığrılan türküler var.

Nerede olunursa olunsun, gece, Bodrum’a selam çakan şarkılarla bitmekte. MFÖ ‘den Bodrum Bodrum, damardan söylenen, ‘Odam kireçtir benim’ diye başlayıp ‘Soyun da gir koynuma, terim ilaçtır benim’ kısmına gelindiğinde haykırılan türkü. Bir de elbette Bodrum’un olmazsa olmazı ve bana nedense güzelim Frişka’yı hatırlatacağına Ali Kırca’yı hatırlatan Çökertme.

İsteyene kakofoni. Dileyene karmaşa.

Arayana huzur da bela da burada

Burası Bodrum.

Herkes bildiği gibi yaşamakta.
Yazarın Tüm Yazıları