Çözüm Başkanda

F.Bahçe yönetimi Daum’a ‘pardon’ diyebilecek mi? Benim bildiğim devre arasında futbolculardan evvel soyunma odasına giden Aziz Yıldırım (Bunu oynatanlara da küsmüştü) ne yapacak, merak ediyorum.

BAZI cümleler çok güzel... Mesela özerk futbol. Bağımsız Türkiye. Demokratik ülke. Tam yetkili teknik direktör. Bütün bu kavramlar enine boyuna tartışıldığında hepsinin kendi içinde sınırları var. Otoritelerin yetki alanları var. Var oğlu var. Nereye kadar? Sabaha kadar mı? Yoksa iki kilo mu, on kilo mu veya 100 gram mı?

Sen futbol kulübüsün. Yönetim kurulun var, o kulübün geleceği senin yönetimine bağlı. Görev yaptığın sürenin bitiminde bunun hesabını vereceksin. Şimdi burada karşımıza bir olay çıkıyor. Sen bu kulübü yönetirken, bir teknik direktörü göreve getiriyorsun. Transferleri teknik direktörle beraber mi yapıyorsun, yoksa kendin mi yapıyorsun?

Mesela Gaziantepspor, Gençlerbirliği, Samsunspor gibi kulüplerde transferleri genelde yönetim yapıyor (Tabii ki, kulüpte uzun yıllar görevde kalan ve kalacak teknik danışmanlarıyla birlikte). Bence de doğrusu bu. Eğer transfer işinin tamamını teknik direktörlere bırakırsan, işin sonu Galatasaray gibi olur. Fatih Terim döneminde alınanlarla, satılanların ucunu ben kaçırdım.

Peki, kulüp başkanı ve yönetimden birileri teknik direktörlerin işine karışmalı mı? Teknik direktör hür çalışsın diyoruz ya. Ama işte kazın ayağı öyle değil. Bazen teknik direktörler kendi egoları için takımla da oynuyorlar, kulüple de. İşte Daum. Serkan’ı Alex ile beraber aldıklarında ‘Helal olsun F.Bahçe yönetimi ve teknik heyeti bu işi biliyor’ demiştim. Ama Daum’un çıkardığı kadroyu gördükten sonra fikrim değişti. Bu Daum, Serkan’ı seyrederek almamış.

O zaman bu Serkan Balcı’yı neden aldınız? Bu adam Gençlerbirliği’nde bu oynatıldığı yerde oynamıyordu. Eğer Alex’ten faydalanacak isen, Aurelio ile Serkan’ı yanında oynatmaya mecbursun. Ya da Tuncay Şanlı ile Serhat Akın’ın oyun stillerini değiştireceksin. (Futbolda bu da imkansız)

Artı, eğer Alex de Souza’yı yine tam randımanlı oynatmak istiyorsan, ileride ya Pierre van Hooijdonk’u ya da Marcio Nobre’yi tercih edeceksin. Yok ben hepsini yaparım dersen, birileri çıkar Fenerbahçe takımını duman eder. Peki böylesine bir durumda Fenerbahçe yönetimi Daum’a ‘pardon’ diyebilecek mi? Benim bildiğim devre arasında futbolculardan evvel soyunma odasına giden Aziz Yıldırım (Bunu oynatanlara da küsmüştü) ne yapacak, merak ediyorum.

Mış- Muş...

KAVANOZ dipli dünya. Dün dündür, bugün bugündür. Onun için de Süleyman Demirel yıllarca başbakanlık yaptı. Futbol ihalesinin yapıldığı gün TRT Genel Müdürü Şenol Demiröz açıklama yapıyor. TRT büyük kurumdur, biz spor programlarında öyle hakem işlerine girmeyiz. Biz TRT’yiz demişti. Yani mış- muştu yolu yokuştu. Ama aynı TRT, maraton programını kopyalamaya kalkıyor. Kopyalar her zaman aslından kötüdür. Tabii bunun asıl kararını kamuoyu verir. Verir de. TRT’nin başındaki genel müdürün söylediklerini kulağı duymaz mı? Veya söylediklerini uygulamaz mı? En sonunda uygularsa özür dilemez mi?

Önce rüya sanmıştım

BODRUM’dan İstanbul’a sabah 05.00’da bir uçak kalkıyor. 24.00’te start alan Bodrum gecelerinde ya bir iki saat uyuyup alana gideceksin, ya da hiç uyumadan yola çıkacaksın. Ama bir grup var ki, hiç uyumuyor. O da polisler. Saat 03.45’ten itibaren elde alkol ölçen alet, gelen her arabayı üfletiyorlar. Bence de iyi yapıyorlar. Çünkü o saatler Bodrum ve civarının en tehlikeli saatleri. Trafik vızır- vızır. Ve sürücülerin yüzde 80’i alkollü.

Ben biraz uyumuştum. Karşımda ekipleri görünce, o saatte rüyadayım sandım. Ama aferin polise, bazen insanın karşısına rüya gibi gerçekte çıkıyorlar.

İti bağlasan durmaz

YAYINCI kuruluştan hem Futbol Federasyonu, hem de kulüplere milyon dolarlar akıyor. Bu paraların paylaşılması tartışılır. Her ülkede değişik değişik uygulamalar yapılıyor. Fakat tartışılmayacak net bir şey var. Türkiye’deki naklen yayın odaları, kameraların çalışma yerleri bir çok statta rezaletten öteye iğrenç durumda. Seyirci ile kucak kucağa ve etrafı açık vaziyette. Seyircinin işine gelmezsen ana- avrat küfürü basıyor. Kışın bazılarında kalorifer ve ısıtıcı yok. Spikerler sanki komando eğitimi yapıyorlar. O anlatım yaptıkları yerlerde (bazı statlarda) inanın, iti bağlasan durmaz.

Arkadaşlar gerek görsel, gerek yazılı basın olmazsa, sizi kitlelere kim ulaştıracak? Kim sizin kulüplerinize daha fazla para kazandıracak? Mesela F.Bahçe Stadı’ndaki yer, tepede ve biraz rahattı. Hiç olmazsa seyirci ile iç içe değildi. Ama Yıldırım’ın basına karşı olan tavrı yüzünden Digitürk de cezalandırıldı. Kendisine sorsanız cevap olarak ‘F.Bahçe’nin menfaati’ diyecek ama her yerde basına hakaret edecek.

Fenerbahçe’de başkan olmasaydı, Aziz Yıldırım’ı kaç kişi tanıyacaktı? Türkiye’de ne paralı Aziz Yıldırım’lar var. Ama maalesef Türkiye’de insanlar bir yerlere gelince, nasıl geldiklerini, kimler tarafından itildiklerini, desteklendiklerini unutuyorlar. Zannediyorlar ki, her şeyi onlar yapmış. Zaten böyle düşündükleri zaman da sonları geliyor.

FENERBAHÇE, ALEX VE BÜYÜ

FENERBAHÇE Stadı’na büyü yapılmış. Ve bu büyü sonunda bir başka büyü ile çözülmüş. Büyünün çözülmesinde kullanılan malzemenin aslı çok enteresan. Az deniz suyu, az sirke, bolca da Hakan Bilal Kutlualp’in idrarı. Malzemenin çıkış noktası olarak yönetici Kutlualp gösteriliyor. Ve sevgili Hakan da bu konuda konuşmuyor. Koca Fenerbahçe kulübü eğer bu işlerle uğraşıyorsa, pes vallahi. Ama biz toplum olarak bazı şeylere kızmamıza rağmen kullanıyoruz. Mesela bir gazetede başlık verilmiş. Alex büyülendi deniyor. Neden büyülenmiş, atmosferden ve seyirciden. Niye büyülendi yerine, Alex etkilendi kelimesini kullanmıyoruz. Çünkü büyü ifadesi okuyucunun da hoşuna gidiyor. Eksantrik geliyor.

Aslında Fenerbahçe yönetimi yanlış yapmış. Madem esas malzeme yönetici Kutlualp’te. Büyücü kadına ne gerek var. Sevgili Hakan bolca su ve bira içer, aslanlar gibi girer stada. Önce iki kale sahası içine, sonra ceza alanlarına, sonra biraz daha artarsa, penaltı noktalarını, geriye kalırsa da orta sahayı sular. Bu sulama işlemini yaparken de bildiği büyü çözücü cümleleri okur ve iş başarıyla sonuçlanır. Sahanın her tarafında ne büyü kalır, ne de başka bir şey.

Tüketici olsam!

GEÇEN hafta inanılmaz sayıda telefon aldım. Özellikle Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’na gidecek seyircilerden. Biletin üzerinde maçın başlama saati 19.00. Ama TV’lerde anons 20.00 diye yapılıyor. Her zaman yazılı olan esastır. Ben tüketici olsam, hakkımı arardım. Tabii hangi tüketici.
Yazarın Tüm Yazıları