Dön babam dön

Futbol Federasyonu’nun, Haluk Ulusoy ve özellikle de bazı kulüp başkanlarının altın çocuğu. Önce Star, sonra Digitürk’ün kapıları çalındı. Olmayınca ver elini başka bir TV kanalı. Sonunda ne oldu. Hepiniz Mevlana Türbesi’ne geldiniz.

BENİM ilk basın maceram 1983 yıllarına dayanır. 17 sene oynadığım futbolu 1980’de bırakıp yedek subay olarak askerliğe gitmiştim. Döndüm, o zaman günde 1.5 milyon tiraj yapan Tercüman Gazetesi’nde futbol yorumculuğuna başladım. Kadroda kimler yoktu ki... Necmi Tanyolaç, Atilla Gökçe, Kemal Belgin, Faik Gürses, Faik Çetiner, Necip Kapanlı, Fahri Somer, Doğan Ersavaş, Ali Gümüş, Tevfik Ünsi, Hayri Hiçler ve o zamanlar bu isimlerin altında genç olarak çalışan, şimdilerde gazetelerin etkili yerlerinde görev alan birçok yetenek.

Aynı dönemde diğer taraftan da hakemliğe başladım. Bu alanda süratle yükselmeye başlayınca bazı kesimlerden haklı olarak sesler çıkmaya başladı. ‘Arkadaş hem hakimlik, hem de savcılık yapamazsın’ dediler. Haklıydılar. Böylece ben de basından ayrılarak kara cüppeyi giymeye devam ettim. Ama burada da kendime bir sınır çizdim. Hakemliği bıraktıktan sonra MHK başkanlığı, üyeliği ve gözlemcilik yapmayacaktım. Sonra 1992’de hakemlik bitti ve tekrar basının içine girdim. Yazılı basının yanında bir de görsel basın olunca tepkiler de çoğaldı. Özellikle hakem camiası çok ses çıkarmaya başladı. ‘Oynatalım Uğur’ olur muymuş. Hakemler mahvoluyormuş. Bunu yapmak insanlık suçuymuş. Ve daha neler neler.

Hepsine kulağımı tıkadım. Çünkü ne yaptığımı iyi biliyordum. Yolumda yürüdüm.

Sonra ne mi oldu... Hepiniz biliyorsunuz. Sonunda geçtiğimiz pazar gününün akşamına geldik. Beni eleştirenlerin hepsi ayrı ayrı sahnelerde yerlerini almışlardı. İnanamazsınız, bazıları araya adam koyarak veya kulüpleri devreye sokarak ekrana çıktılar. Bunlardan biri Bülent Yavuz. Geçtiğimiz Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve özellikle de bazı kulüp başkanlarının altın çocuğu!

Önce Star, sonra Digitürk’ün kapıları çalındı. Olmayınca ver elini başka bir TV kanalı...

Evet beyler nerede kalmıştık. Sonunda ne oldu. Hepiniz Mevlana Türbesi’ne geldiniz. Günahkar olanınız da geldi, sevap işleyeniniz de. Zaten Mevlana ne derdi, ‘ne olursanız olun yine bana gelin...’

Şimdi ne yapacaksınız? Birileri eski konuştuğunuz şeylerin ses kaydını, kasetini ve görüntüsünü önünüze koysa, yüzünüz kızarmayacak mı?

Cevabı ben vereyim, kızarmaz. Çünkü siz, semazenlerin kötü bir kopyasısınız. Siz semazenler gibi fiziksel olarak dönmeye başlarsınız. Dön babam dön. Çünkü sizin doğru bir çizginiz yok. Merak etmeyin, çizginiz, hedefiniz ve ideal ruhunuz olmadığı için buralarda da fazla kalamazsınız. Ama farketmez, keklik misali başka yerlere de sekersiniz.

Bombayı Ümit patlattı

TÜRKİYE Ligi’nin ilk haftasında oynanan 9 maçta gösterilen kart adedi 50. Yani maç başına 5.55 gibi bir rakam. Geçen yıl da aynı film oynandıydı. Hakemler sezon başında toplandılar, futbolcuları tarama kararı aldılar. Yani kafasını kaldırana çakacaklar. Bundan korunmaları için de futbolcuların kafayı, kalçayı ve topukları yerden kesmeden sürünmeleri lazım.

3 maçı canlı, diğerlerini kasetten seyrettim. Gösterilen kartların yüzde 40’ı yanlış. Peki maç başına para alan futbolcuya, bu yapılan hareket reva mı? Sizin her verdiğiniz karar doğru mu? Demek ki, bu iş öyle taramayla, maramayla olmaz. Sizin gibi tararsanız, sonunda ortaya tarator çıkar. Yani içki masalarında kullanılan meze.

Yetki, özellikle sınırsız yetki tehlikelidir. Doğru kullanmazsan elinde patlar. Aynı Ümit Özat’ın patlattığı gibi. Senin sınırının bittiği yerde futbolcunun sınırı başlar. Ne sen onun sınırına, ne de o senin sınırına giremez. Yıllarca size tokat atan, vuran, dut gibi silkeleyen futbolcular oldu. Hiçbir şey yapamadınız. Ama burada tek suçlu sizler değil, sizi yöneten insanlardı. Çünkü geçtiğimiz MHK Başkanı hakemliği bırakmak isteyen (x) bir hakeme diyebiliyor ki, ‘Seni üç büyük kulüp de istemiyor. Bırakırsan iyi olur..’

Diyemiyor ki, ‘Seni mümkün olduğu kadar onların maçlarına vereceğim. Sakın bırakma..’

Şimdi işin hangi boyutlarda olduğunu daha iyi görüyorsunuz değil mi, sevgili okurlar. Veya daha iyi göreceksiniz.

Doğruya doğru

YENİ Federasyon bazı konularda doğru işler yapıyor. Gözlemci ve temsilci sayılarını azaltıyorlar. Temsilci yerine UEFA’da olduğu gibi delegasyon sistemi geliyor. Şunun altını çizerek yazıyorum. İlla gözlemci olmak için eski hakem olma şartı olmasın. Ne kaliteli insanlar var, bu işi yapabilecek. Çünkü hakemliğinde kişilik noksanlığı olan ve yalakalık yapan bazı hakemler, gözlemciliklerinde de aynı özelliklerini sergiliyor. O zaman hiçbir şey değişmiyor ve ileriye gidemiyorsun.

Çapkın olan kadındır

Almanya
’da iki bayan bürokrat FIFA’ya faks çekerek, futbolcuların forma çıkarmalarına sarı kart verilmesi kuralını eleştirmişler. Sebep futbolcu vücutlarının o etkili kaslarının bayanlar tarafından görülememesi... Sonra da dönüyorsunuz, erkeklerin çapkınlığından bahsediyorsunuz. Bazı bayan köşe yazarları ve bunlara yalakalık yapmak isteyen, bazı siyasi yazarlar. Bakın işin aslı o iki bayan Alman bürokratta.. Helal olsun onlara. Hep söylerim, hala da söylüyorum. Çapkın erkek yoktur. Çapkın olan kadındır. Gerisi hikaye. Hangi erkek zorla bir bayanı götürüp de çapkınlık yapabilir.

Bu konuda o siyasi-entel erkek yazarları okuyorum. Neredeyse küçük dilimi yutacağım. Mübarekler sanki sütten çıkmış ak kaşıklar. Yazdıklarıyla, uyguladıkları tamamen zıt. Ama iyi bilsinler, yoldaki adamlar onlara ağızlarıyla gülmüyorlar!

THY keseci alsa

TRABZON
’da tarihi 8 direkli hamam var. Sadi Kemal Yaşar ile Çaykur Rize maçının oynanacağı gün hamama gittik. Göbek taşında yattık, ter attık, yazlık derileri kese ile def ettik. Ertesi sabah saat 10.00’da Trabzon’dan bizi İstanbul’a götürecek olan THY’nin Anıl isimli uçağına bindik. Businness Class’ta 20 dakika önce yerimizi aldık. Sevgili okuyucular, 8 direkli hamam ne ki, Anıl uçağı ona 4 basar. Çünkü yolcuların hepsi uçak kalkana kadar terden sırıl sıklam oldular. Hostesler birer kese ile yolcuların imdadına yetişseler, 8 direkli hamam solda sıfır kalırdı. Hem İstanbul’a uçardık, hem de kese olurduk.

Adam olmak

Ne zaman bir kulüp başkanı çıksa, teknik direktörün arkasındayız derse bilin ki o kovulacak. Çünkü artık ağıza düşmüştür ve şüphe içinde sallanıyordur. Bazıları yazılarında hep adamlıktan bahsediyorlar. Onlara göre bir kendileri adam. Diğerleri ise müsvetteleri. Neden biliyor musunuz? Aynı yöneticiler misali, aslında adam kendi adamlığından şüphelidir zaten de. İspat etmeye çalışıyor ve gayret ediyor.

Maaş bağlanmalı

DAHA
önce de yazdıydık, MHK Başkanına ve yönetim kuruluna kesin olarak maaş bağlanması gerekir, hem de okkalı. Hatta daha ileri gidiyorum, MHK başkanının ve yardımcısının kesin olarak makam arabası olması gerekir. Bunlar yapılsın ki, gidip bazı kulüp başkanlarının kucaklarına oturmasınlar.

Cevap gelirse yazarım

SÜREYYA Ayhan
’ın doping olayı tartışılıyor. Geçen yıl Türkiye Ligleri’nde özellikle neden bazı maçlarda doping kontrolü yapılmadı? Yapılan doping kontrollerinde doping veya uyuşturucu kullanan futbolculara ne gibi işlemler yapıldı, cevap gelirse burada yazarım.

DUYURU!

GEÇEN haftaki ‘Altın çocuk’ yazısına ne eski, ne de yeni Futbol Federasyonu’ndan cevap gelmedi. Duyurulur. Bilgilerinize.
Yazarın Tüm Yazıları