Güldür güldür-sarıdır- güldür temas

Mustafa Sarıgül’ün ‘Erzincan çıkartması’nda ettiği kelámdan haberdarsınızdır herhálde?

‘Beni öyle muhalif parti başkanlığı kesmez, ben başbakan olacak adamım’ hesabına yurt gezilerine başladı ve en esaslı şovunu sergilemek adına, peşinde şürekásıyla -bittabii- memleketi Erzincan’ın yolunu tuttu ya hani...

Geçilen haberlerin yalancısıyız: Her gittiği yerde aşiret reisi gibi karşılandı. Geceyi geçirdiği Leventpınar Köyü ilk kez bir havai fişek gösterisine sahne olurken, silahlar sabaha kadar susmak bilmedi.

Ve Sarıgül, bu silahlı karşılamalar, havaya takır takır saydırmalar ile ilgili gazetecilere şu beyanatı verdi: ‘Anadolu’nun örfünde ve adetinde bu var. Bu insanlar sevgilerini silahla gösterir. Kadıköy sosyetesi silahtan korkar ama Anadolu’da bu töredir, bir şey olmaz.’

Zira bildiğiniz gibi Anadolu halkının derisi, kurşun geçirmez.

Nasıl ki Nişantaşı sosyetesi, UVB ışını geçirmez deriden yaratıldığı için solaryumdan ve Bodrum güneşinden korkmazsa, Anadolu halkı da kurşundan korkmaz...

Yahu Mustafa Bey; siz Başbakan olacağınıza PR’cı olsanız?..

Pardon, ne PR’cısı di mi? Şöyle Türk diliyle, Anadolu delikanlısı diliyle söyleyelim, siz de seversiniz: Halkla ilişkilerci?..

Tıpkı her daim yüzünüzde fondötenle gezdiğiniz, manikürünüzü pedikürünüzü eksik etmediğiniz hálde metroseksüel olup olmadığınızı soran gazetecileri; ‘Ne metroseksüeli, ben Erzincanlıyım’ şeklinde yanıtlamanız gibi...

Siz PR’cı ve popülist olamazsınız; gönül adamısınız, halkla gönülden temas hálindesiniz...

İşte ben de diyorum ki siz şu halkla temas işini profesyonel olarak yürütseniz?

Bir halkla ilişkiler şirketi kursanız?..

Vallahi Şişli Belediyesi, hatta Türkiye bütçesi bile hava cıva kalır. Acayip para kırarsınız. Paraya para demezsiniz...

Sizin işiniz de zor be ‘Pek Sayın’ Sarıgül...

24 saat, etten kemikten bir yüze, macun bir çıkartma gibi, bir maske misali yapıştırdığınız o gülücükle, gül Allah gül...

Aydınlık Türkiye’nin gülen yüzü, gülyüzü: Mustafa Sarıgül...

Bir taraftan her gün ıvır kıvır bir sokak partisinin vuku bulduğu Nişantaşı’nda piyasa yapacaksın...

Nişantaşı Brasserie’nin önündeki balmumu mankenleri andıran tiplerle hoşbeşte olacaksın...

Kafe-bar dolaşıp Faççonable takımlarınla Nişantaşı kadınlarının ve Ferrarili adamların hálini hatrını soracaksın.

Sonra bir koşu Şişli’nin arka mahallelerindeki gariban düğünlerine dalacak, oradaki misafirlerin ellerini sıkacak, gelinle damada altın takacaksın.

Peşine yüzlerce çocuğu takacak Anıtkabir’i ziyaret edeceksin...

Sonra kendi gazına gelip, propaganda dolmuşuna binip; ‘Şişli kesmez, bir-iki-üç yetmez, ben mümkünse bütün ülkeyi alayım’ hesabına, seçime yatırım turlarına çıkıp, kendin için ‘hiçbişicikler’ istemeden memleketi ‘kurtaracaksın...’

Zırt fırt medeni ve iyi görünmenin ne denli önemli olduğundan dem vuracaksın.

Sonra takır takır kurşun sıkıldığında, ‘Kadıköy sosyetesi tırsar ama silah güzeldir, güzel bir aparatımızdır, sevdiğimiz bir ananemizdir’ filan şeklinde geveleyeceksin...

O Nişantaşı cemaati nedir, o Anadolu halkının sorunu nedir, çok da takmayacaksın.

Anlamana gerek yok.

Zira ‘çalışmak’ lázım... Hiçbir yerde 15 dakikadan uzun duramamasını bir gurur vesilesi olarak dile getiren Mustafa’nın daha çoook temas kurması gerekiyor.

Öyle yani: ‘Çok çalışması lazım annesi, ÇOOOK...’

Daha çoook temasta bulunacaksın.

Sana oy versinler diye herkese yarım yamalak hak vereceksin.

Nasreddin Hoca’nın kadısı gibi: Sen de haklısın, sen de haklısın, sen de haklısın...

Her yola geleceksin...

Sizi en son Oğuz Aral’ın cenazesinde gördüm Mustafa Bey.

Málûm, medya mensubu ve medyumu bol bir cenazeydi.

Tabii ki siz böyle bir cenazeyi kaçırmazdınız. Sizin açınızdan tabiri caizse ‘bereketliydi.’

Cenaze namazı okunurken, size baktım. Görmemek gibi bir lüksümüz yoktu zaten.

Çevrede dört dönüp gülüm gülüm gülerek onun bunun kolunu sıvazlıyor, yanaklarını öpüyordunuz:

‘Ah pek iyi gördüm; nasılsın? Aaa, kilo mu verilmiş? Ay ne kadar gençleşilmiş? Görüşelim, hiç aramıyorsun?’

Oğuz Aral’ın cenaze namazı okunuyordu.

Size baktım... Utandım...

Siz utanmadınız...

Sizin işiniz de zor Sarıgül. Utanmaz Adam’ın performansını aştınız.

Ve sanırım o gün Utanmaz Adam’ın da fena hálde ahını aldınız.

Asparagas

Geç olsun, yasak olmasın

‘Kilisede ve Dünya’da Kadın Erkek İşbirliği’ başlıklı raporla, ‘kadınlarla erkekleri, hatta heteroseksüellerle eşcinselleri bir tuttuğu için’ tehlikeli bulduğu, geleneksel aile yapısını tehdit ettiği için Hıristiyan aile yapısını korumak amacıyla feminizme karşı savaş başlatan Papa II. Jean Paul’ün esas derdinin ne olduğu sonunda ortaya çıktı. Papazların evlenmesini ya da herhangi bir şekilde karşı ya da eş cinsle ilişkiye girmesini yasaklayan Katolik Kilisesi’nin başı olan ve ilerlemiş yaşı nedeniyle orada burada uyuyakalmasıyla meşhur olan Papa, bir süre önce çişini yaparken, önündeki ‘aletin’ neye yaradığını merak etmiş. Papa’nın bundan sonraki ‘icraat’ının, katolik papazlarının evlenmelerine dair af çıkarmak olduğu söylentiler arasında. ‘Málûm,’ demiş, ‘üremek lázım...’ Mantık gütmüş... Katolik kilisesinin şimdiki endişesi, Papa’nın ‘Şimdi bununla ne yapıyorduk?’ merakının yaş haddinden dolayı tatmin edilemeyeceğine dair. Bu konuda bir rapor hazırlanıyor: ‘N’apacağız? Papa’nın göz kapakları bile kalkmıyor???’
Yazarın Tüm Yazıları