Sesimi duyan var mı?

17 Ağustos depreminin 14. yıldönümünde Kadir Yüksel’in hazırladığı ‘Fay Boşluğu’ adlı kitap Türkiye’den deprem öykülerini bir araya getiriyor.

Haberin Devamı

17 Ağustos 1999’daki depremin acıları unutulmadı, ölenlerin anısı yaşıyor, yakınlarını kaybedenler o günü hiç unutmuyor. Hâlâ birçok kişinin kulaklarında çınlayan bir soru unutulmadı.
Göçük altında ölümle kalım arasında gidip gelenlere yardım elini uzatanların derinlere, karanlığa seslenişi: “Sesimi duyan var mı?”
İşin tuhaf tarafı, uzmanların sürekli uyarılarına, alınması gereken önlemleri sürekli tekrar etmelerine rağmen o sesi duymayan birçok yetkili veya sorumlu var hâlâ. Bunun ispatını çok değil birkaç yıl evvel Van’daki depremle bir kez daha ve çok acı bir şekilde tecrübe ettik. Bundan sonra yaşanacak büyük bir depremde, Allah yardımcımız olsun!
17 Ağustos 1999 depreminden sonra, depremin yarattığıyla ilgili birçok metin kaleme alınmıştı. Yiğit Bener’in Fay Kırıkları isimli romanı da deprem bölgesine gönüllü olarak gelenlerin yaşadığını anlatan iyi bir romandı.
Kadir Yüksel’in hazırladığı Fay Boşluğu başlıklı kitap Türk yazınından deprem öykülerini bir araya getirmiş. Öykülerde depremi yaşayanlar, deprem olgusunu bilenler, bu konuda anıları, izlenimleri, gözlemleri olanlar var.
Antolojide bakın hangi yazarın öyküleri var: Nezihe Meriç, Muzaffer İzgü, Tomris Uyar, Özen Yula, Hakan Bıçakcı, Halikarnas Balıkçısı, Onat Bahadır, Gülseren Engin, Aziz Nesin, Karin Karakaşlı, Fahri Erdinç, Bilgin Adalı, Ali Balkız, Ömer Seyfettin, Samim Kocagöz, Ahmet Hamdi Tanpınar, Barış Bıçakçı, Sulhi Dölek, Necati Tosuner, Mebuse Tekay, Fadime Uslu, Orhan Duru, Necati Mert, Erendiz Atasü, Hakan Şenocak, Ahmet Ümit, Bilge Karasu.

Haberin Devamı

ENKAZIN BAŞINDA GÜNLER GEÇİRDİK

Kadir Yüksel’in Faya Alışmak başlıklı giriş niyetine yazısını okuduğunuzda, kitabın hazırlanışını ve tanıklığını öğreneceksiniz. Yüksel, bir gece önce 16 Ağustos’ta İstanbul’a geliyor, Üçüncü Öyküler’in beşinci sayısını basımevinden alıyor ve İzmit’e dönüyor: “Bir sayıyı daha kotarmanın sevinciyle dönmüştüm eve. O gece, ömrümde bir daha yaşamak istemediğim bir gece yaşadım. Sağ salim inebilmiştik evimizden; ama tanıdıklarımız, akrabalarımız, arkadaşlarımız vardı sağ salim olmayan. Sabaha karşı ardı ardına kötü haberler gelmeye başladı. Ne yana koşacağımızı şaşırdık. Daha kendimiz atlatamamıştık ki şoku. Enkazın başında günler geçirdik; arkadaşlarımızı, akrabalarımızı alelacele toprağa vermek zorunda kaldık.
O büyük Gölcük depreminden sonra beni en çok irkilten söz ‘Depremle yaşamaya alışmalıyız’ sözü oldu. (...)
Neredeyse bütün bir ülke fay kırıklarının üzerindeyken edebiyatçılarımız, özelde öykücülerimiz, yeterli ilgiyi göstermemişler.”
17 Ağustos depreminin herkes gibi benim hafızamda da silinmez izleri kaldı. Kadir Yüksel’in depremle ilgili, ona değinen öyküleri toplamakla yararlı bir çalışma yaptığı kanısındayım. Çünkü edebiyat kadar hiçbir tür, olayları, acıları insanın belleğine yerleştiremez.

KİTAPTAN

Haberin Devamı

Deprem (Ali Balkız)

“Yat” komutu erken verildi. Ama kimseyi uyku tutmadı. Ranza gıcırtıları, of puf’lar epeyce sürdü. Gece yarısından sonra da kesildi. Kimi rüyasında annesini, kimi sevgilisini görüyordu. Kimilerinin de gündüzki kavgadan kalma ağrıları devam ediyordu.
Sabaha karşı saat dörttü.
Toprağın derinliklerinden gelen korkunç bir uğultu koğuşa kadar yükseldi. Öylesine bir uğultu ve sarsıntı ki, insanın içini buran, beynini yerinden oynatan...
Duvarlar birbirine çarptı, ranzalar sallandı. Herkes yerinden fırladı. Fırlayan yere düştü. Üstteki, onun üstüne... Kimse henüz ne olduğunu anlayamadan, ne diye bağıracağını kestiremeden elektrikler kesildi. Zifiri karanlık...
Biri:
- Deprem, dedi deprem oluyor!..
“Allah Allah” sesleri yükseldi. Yüzlerce ses birbirine karıştı.
Biri kibrit yaktı;
- Paniğe kapılmayalım, dedi.
Kibritin ışığı pencereleri aydınlattı. Biri pencereye fırlayıp demirleri zorlamaya başladı.. Yüzlercesi pencerelere yöneldi. Her pencerede belki on kişi vardı. Kaslarının bütün kuvvetiyle demirleri zorluyorlardı. Biri çıkış kapısına yöneldi. Yüzlercesi arkasından... Demir kapı, demir gibi...
Biri mum yaktı.
Birkaç kişi çiğnenmiş, yerde yatıyordu.
Ne demir kapı, ne demir pencere aman verdi.
Ortalık biraz duruldu.
Duvarlar çatlamış, sıvalar yere dökülmüş, kap kacak, masa sandalye, her şey birbirine girmişti.
Biri pencereye tekrar tırmandı.

Haberin Devamı

Fay Boşluğu -Türk Yazınından Deprem Öyküleri-
Haz.: Kadir Yüksel
Alakarga Yayınları

Doğan Hızlan’ın seçtikleri

Hamdi Koç
Çıplak ve Yalnız
Doğan

Atillâ Dorsay
Quo Vadis İstanbul?
Remzi

China Miéville
Yara
Yordam Kitap

Mehmed Murad
Turfanda mı Yoksa Turfa mı?
Kapı

Yazarın Tüm Yazıları