Sara hastalığına köklü çözüm arayışı

Güncelleme Tarihi:

Sara hastalığına köklü çözüm arayışı
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 29, 2004 20:18

Sara hastalarına önerilen ilaçların tümü, hastalığın belirtisi olan nöbetlerin önlenmesine yönelik ‘antikonvulsan’ olarak bilinen ilaçlar. Nöbet sırasındaki çırpınmaları bastırmak amacıyla geliştirilen bu ilaçlar her zaman etkili olmadıkları gibi, oldukça sıkıntılı yan etkileri de var.

Hastalığı kökünden yok edecek bir çözüm için yapılan araştırmaların ilaç şirketleri tarafından sürekli kösteklenmesinden yola çıkan Kanadalı sinirbilimci Don Weaver, hastaları rahatlatacak kesin bir ilaç üretimine yöneldi.

Sara hastalığının genellikle doğuştan kaynaklandığına inanılmakla birlikte, hastaların yarıdan çoğunda bu durumun beyindeki herhangi bir hasar sonucunda meydana geldiği görülüyor.

Hastalığın nedeni tam olarak bilinmese de, kafaya yenen sert bir darbe, beyin enfeksiyonu, felç, ur, ya da ateşli hastalıkların sara nöbetlerine yol açabileceğine inanılıyor.

Kanadalı araştırmacılar beynin zarar görmesinin hemen ardından uygulanarak, sara hastalığının önüne geçebilecek ve böylelikle hastaları yaşamboyu ilaç alma sıkıntısından kurtaracak türde bir çözüm geliştirmeyi hedefliyor.

Sara hastalığının ortaya çıkış sürecinde olup bitenler bugün bile tam olarak bilinmiyor. Epileptogenesis adıyla bilinen bu süreç, kimi zaman birkaç hafta gibi inanılmaz bir hızla seyrederken, kimi hastalarda ilk sara nöbetinin başgöstermesi on yılı aşkın bir süre alabiliyor.

Hücresel ve biyokimyasal düzeyde birtakım değişikliklerin yaşandığı bilinmekle birlikte, bu değişikliklerden hangilerinin neden hangilerinin sonuç olduğu konusunda kesin bir görüş öne sürülemiyor.

Herkes yaşayabilir

Sara hastalığıyla ilgili olarak bilinen tek şey, beyindeki sinir hücrelerinin sürekli devinim içinde oldukları ve ‘akson’ adı verilen şerit biçimindeki uzantılar aracılığıyla çevrelerindeki sinir hücrelerine elektrik sinyalleri gönderdikleridir.

Bu sinyallerin kimi ‘kızıştırıcı’, kimileri de ‘yatıştırıcı ya da engelleyici’ niteliktedir. Kızıştırıcı sinyaller yanı başlarındaki sinir hücresini de devinime geçirirken, engelleyici sinyaller öteki sinir hücresinin işlevini yerine getirmesine engel olurlar.

Sara nöbeti kızıştırıcı ve engelleyici sinyaller arasındaki dengenin bozulması ve sonucunda meydana gelir. Nöbetler çoğu zaman kısa sürede sona erer.

Ancak ‘epilepticus status’ olarak bilinen, nöbetin daha uzun sürmesi ve önlem alınmaması durumunda hasta yaşamını yitirebilir.

Uykusuzluk, aşırı alkol tüketimi, ya da birtakım ilaçların kullanılması gibi durumlarda herkes sara nöbeti yaşayabilir.

Yaşamlarının belli bir evresinde sara nöbetine tutulan Batılı nüfusun %3’ünde nöbet geçirme sınırının genellikle daha düşük olduğu görülmektedir.

Asıl sorun

Gelgelelim, asıl sorun bu sınırın düşmesine neden olan beyindeki zedelenmeden sonra tam olarak neler olup bittiğinin kavranmasıdır.

Bugüne dek yapılan incelemeler, genellikle beyinde meydana gelen yapısal değişimlerle beynin biyokimyasındaki değişimler gibi iki geniş alana odaklanmaktaydı. Elde edilen sonuçlar temporal lobun ortasındaki hipokampus bölümünün, özellikle de orada yer alan ‘dentate gyrus’ adlı bölgenin beynin hasara en duyarlı noktaları olduğunu göstermekteydi.

Dentate gyrus bölgesindeki ‘granül’ hücreler adı verilen sinir hücrelerinin hipokampus dışından kızıştırıcı sinyaller aldıkları ve hipokampustan yayılan sinyallere katkıda bulunan ‘yosunlu lifler’ adı verilen uzun aksonları olduğu biliniyor. Granül hücreler hipokampusta ‘sepet hücreler’ adıyla bilinen engelleyici sinir hücreleri tarafından denetlenirler.

Beyinde aşırı faaliyet mi

Sara hastalığının ortaya çıkmasında önemli payı olan bir başka etmenin de nörogenesis, yani yeni sinir hücrelerinin doğuşu olduğu öne sürülüyor. Dentate gyrus’taki granül hücrelerin erişkinlikte de bölünmeyi sürdüren birkaç sinir hücresi türünden biri olduğuna dikkat çekiliyor.

Fareler üzerinde yapılan incelemeler sara nöbetinin hücre bölünmesini körüklediğini ortaya koyuyor.

Tüm bu görüşler beynin yapısındaki değişimlere odaklanıyor. Peki, ya biyokimyasal değişimler?

Sinir hücrelerindeki aşırı etkinliğin glutamat adlı nörotransmitter düzeylerini de tırmandırdığı ve sonuçta hücre ölümüne yol açtığı yıllardır biliniyor. Nedeni henüz tam olarak bilinmemekle birlikte, söz konusu sürecin beyni gelecekteki nöbetlere karşı daha da duyarlı kıldığı ve sara hastalarının giderek daha çok nöbet geçirmelerinin altında bu sürecin yatabileceği belirtiliyor.

Son zamanlarda yapılan araştırmalar bu süreç sırasında insanlarda neler olup bittiği konusunda kimi ipuçları sunuyor. Örneğin, beyindeki biyokimyasal değişimlerin kızıştırıcı sinyalleri arttırırken engelleyici sinyal üretimini kıstığı görülüyor. Kızıştırıcı sinyal üreten temel nörotransmitter glutamat iken, engelleyici nörotransmitterlerin başında GABA (gamma- aminobutyric asit) adı verilen bir başka amino asidin geldiği belirtiliyor.

Tek hücre mi sorumlu?

Kızıştırıcı sinyallerin üretimini artırabilecek bir başka olası etmen de kısaca BDNF adıyla bilinen ve aksonlardaki dallanmayı artırdığına inanılan beyinden-türemiş nörotrofik faktör. BDNF geninin tek bir işlevsel kopyasını taşıyan fareler, görünüşe bakılırsa, kızıştırıcı sinyallere karşı daha dirençli oluyorlar.

New Scientist’ten özetlediğimiz makaleye göre, son birkaç yıldır sara nöbetlerinde tümden yeni bir tür hücrenin etkili olabileceğine inanılıyor. Nörotransmitterleri destekledikleri bilinen ‘glia’ hücreleri iyonlarla sinir ileticileri arasındaki dengeyi sağlıyor. Öyle olunca, bu dengenin bozulmasıyla yakındaki sinir hücrelerinin kızıştırıcı sinyallere çok daha duyarlı bir duruma gelebilecekleri düşünülüyor.

Weaver’in öncelikli adayı ise, GABA’nın ayrışmasını önleyen ve bir tür GABA alıcısını devinime geçiren beta-alanine adlı bir kimyasal. Söz konusu kimyasal aynı zamanda glutamat alıcısının bir alt-türüne ilişiyor, ancak onu devinime geçirmediğinden glutamatın kendisine ilişmesini de engellemiş oluyor.

Weaver ve öteki araştırmacıların bu çalışmalarının meyvelerini ne zaman toplayacaklarını şimdiden kestirmek çok güç. Ancak tümü de eninde sonunda antikonvulsanlardan çok daha etkili bir çözüme ulaşılacağına yürekten inanıyor.

EPİLEPSİ NEDENLERİ

Doğumda, bebek beynine oksijen akımını engelleyici yaralanma

Trafikte veya spor sırasında baş yaralanmaları

Menenjit, ansefalitis gibi nedenlerle beyin zedelenmeleri

Beyin inmesi

Beyin tümörü

Alkol veya uyuşturucu madde
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!