Hem uzak hem yakın sesler

MÜZİK kadar kıtaları birbirine bağlayan, insanları sesler aracılığıyla dost eden, geçmişi bugüne getiren sanat, müzik olsa gerek. Kardeş şarkıları dinlerken tarihin sayfalarındaki düşmanca satırları siliniyor, yerini notalar alıyor.

Haberin Devamı

Selanik’ten Trabzon’a Köprü (1) CD’si bena Selanik ile Trabzon arasında gelgitler yaşattı. İki kenti de gördüm, iki kentin tarihi de müzikte buluşuyor. Her iki kenti de gördüm, çağrışımlar beni oturacağım, duygulanacağım bir mekâna götürüyor.
Müzik yalnız bir sesler toplamı değil elbette. Tarihler, göçler, anılar, acılar, aşklar müziğe dahil. Buradaki parçalar Romeika dilinde, İstanbul Rumları dışında Anadolu’nun kullandığı bir lehçe.
Sazların benzerliği ve farkı, insanların benzer ve farklı özelliklerini de terennüm ediyor.
En çok da yurt özlemi ile aşklar, ağırlıkta, geleneksel parçaların sözleri, geleneğin bugün de yaşadığını gösteriyor.
İlk ezgilerini duyduğunuzda, belki de Selanik-Trabzon köprüsünde anıların izinde yürüyenler dinlesin diyebilirsiniz, müzik için çok yanlış bir değerlendirmedir bu, müzikler evrensel tarihin yerel duraklarıdır, bütüne ulaşmak için hepsi de kulağımıza ulaşmalı. Onlar bana tarihi sesle öğretirler.
Albümde, Yunanca ile Romeika benzerliklerini kanıtlamak amacıyla, iki dilde de örnekler var.
Vahit Tursun’un “Albümün içeriğinde kullanılan dil: Romeika” yazısını okuyarak dinleyin, ayrıca dil ile kültür arasındaki bağı bir kez daha düşünün. Herkesin kendi dilini, lehçesini kullanmasının, kültürünü yaratmasının gereğini, hakkını teslim edin:
“Acılı ve sancılı, bir o kadar da hoş ve zengin bir dildir Romeika. Elbette ki her dilin bir tarihi, bir hikâyesi, insanlığa bıraktığı bir mirası, bir özelliği ve bir güzelliği vardır.  Her dil, insanlık adına, yaşama dair devasa bir tecrübeyi içerir. Aynı zamanda her dil, özelliğiyle insan yaşamına farklı katkılar sunar. Bir atasözünde, ‘Bir dil bir insan, iki dil iki insan’ diye, dillerin önemi vurgulamaya çalışılır. Nice diller gelip geçmiş bu coğrafyadan...
Bazıları iz bırakarak erimiş, bazıları da belirti dahi bırakmadan yok olup gitmiş. Yine de Anadolu, halen epey bir dil yelpazesine sahiptir. Romeika da bu yelpazenin arasında bir dil işte...
Ne var ki Romeika, diğer dillerden daha yalnız, daha bir köşeye itilmiş gibi.
Hatta daha ötesi, bazılarının konuşurken utandığı bir dil Romeika. İnsan, doğuranı olan annesiyle temasını sağlayan anadilini konuşmaktan utanabilir mi?
Siyasal ve milliyetçi baskıların bir sonucu istemeden olsa da... Ayrıca, bu dilin eğitimi yüzyıllardır alınmamaktadır. Zoraki ve daha çok kapitalist kültürle haşır neşir olmamış veya olamamış kadınlarımız tarafından bugüne kadar yaşatılabilmiş ve halen yaşatılmaktadır.”

* * *

Haberin Devamı

 THE EMPIROTECHNES-komşudaki sesimiz için (2), Muammer Ketencoğlu bakın ne diyor:
“İki kaynaktan beslenmiş Dramalı Empirotechnes’in müziğini dinlerken İzmir’de, Tire’de, Makedonya’da ve Trakya’da doyumsuz bir yolculuğa çıkıyoruz. İçten, yaratıcı ve hatta şaşırtıcı düzenlemeleri bizi hem yeni tınılarla buluşturuyor, hem de eskileri unutmamacasına yeniden anımsatıyor.”
Albüm, ‘Duydum ki unutmuşsun’ ile başlıyor.
Kulağımızın alışık oluğu sesler, yeni seslerle birleşiyor, bir başka özgün tını yaratıyor.
Ut, gitar, klarnet, kanun, darbuka, bendir ortaklaşa lezzetlere çağırıyor.
Grup, duygularını, düşüncelerini, hayallerini ses dışında söze şöyle dökmüş:
“Ne garip bazen zihnimiz, bedenimizden daha şanslıdır ve kolayca seyahat eder!
Dağlara tırmanır, yamaçlarda dolanır, derken bu yolculuk bizi gizlice Trakya’ya götürür... Öyle bir seyahattir ki bu Doğu’nun ananelerinin esintilerini o uzak mesafeden algılayabilirsiniz.. O esinti o kadar yakındır ki size o yörelerden sesleri ve renkleri size getirir... Sesler ve renkler insanın aklını başından alır, sarhoş eder...”
Grubun adı nereden geliyor?
“Kendimize isim olarak ‘empirotechnes’i (kendi kendine müzik öğrenenler) seçtik. Çünkü biz Yunanistan’ın Drama şehrindeki bir grup müzisyen kendimizi bu şekilde tanımlıyoruz.  Bu terimi kullanmaktan başka hiçbir seçeneğimiz yoktu, bize ‘empirotechnes’ten daha uygun bir tanım olamazdı çünkü grubumuza dahil olan herkes müziği kendi kendine öğrenmişti.
Her durumda da Doğu müziğine yaklaşımımız deneyseldir. Ama geleneksel müzik uçsuz bucaksız bir yolculuk olmasına rağmen, kendi kendine müzik öğrenen müzisyenlerin de bu büyülü deneyimlerine katılmanızı dileriz...”

* * *

Haberin Devamı

 HER iki albüm de bilip de unuttuğumuz ya da şimdi tanıdığımız seslerle bizi müziğin tanımlanamaz dünyasına götürüyor.
Benzerlikler dostlukları pekiştirir, düşmanlıkları yok eder.
Sanırım bu CD’leri dinledikten sonra yargıma katılacaksınız.

(1) Selanik’ten Trabzon’a, Güvercin Müzik.
(2) The Empirotechnes-komşudaki sesimiz-, Eterna music production

Yazarın Tüm Yazıları