Devletiniz babanızdır sizin her şeyinizi düşünür

RECEP Tayyip Erdoğan’ın izlediğim ilk yurtdışı gezisi 3 Kasım 2002 seçimlerinden yaklaşık iki hafta sonra yaptığı KKTC ziyareti oldu.

Haberin Devamı

Siyasi yasaklı olduğu için AKP Genel Başkanı sıfatıyla yapmıştı bu gezisini. Çok iyi hatırlıyorum, akşam dönüş yolunda THY’nin tahsis etmiş olduğu uçakta hosteslerin dolaştırdığı servis troleyinin üstünde muhtelif içkiler vardı. İsteyen içti, isteyen içmedi.
Keza 2005 yılı sonbaharında Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’na katılmak üzere yaptığı ABD gezisini izlerken de Başbakanlık uçağında yine troleyin üstünde içki ikramı yapıldığını hatırlıyorum.

* * *

Başbakanlığı sırasında çıktığı yurtdışı gezilerde uçağa alkollü içki yüklenmesine bile izin vermeyen, hatta gidilen ülkelerde heyet üyelerinin kaldığı otel odalarındaki mini barlardan içkileri toplatan Necmettin Erbakan zihniyetinden çok farklı bir tutum söz konusuydu. Artık kimse, kimin içip içmediğine karışmıyordu.
Bu tavır, o dönemde AK Parti’nin etrafa yaydığı, yaşam tarzlarına saygılı, özgürlükçü liberal değerleri yücelten çizgiyi tamamlayan, “Değiştik” mesajını destekleyen bir sembolizm taşıyordu.
Geçen nisan ayı başında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Baltık gezisinde giderken uçakta içkilerin troleyin üzerinden kaybolmuş olması yine bir politika değişikliğiydi. Buna göre, artık Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın uçaklarında troleye içki konmuyor, uçağın ön bölümüne hiç alınmıyor, ancak talep eden yolcu olursa verilmek üzere bir miktar uçağın arkasında bulunduruluyor.
Burada işin püf noktası, içkinin troleyden çekilerek bir anlamda yolcuların tercih kullanma seçeneğinin de sınırlanması, caydırılması, hatta kaybettirilmesidir.

* * *

Haberin Devamı

Sorun şurada yatıyor. Belli ki, yeni dönemin devlet büyükleri uçaklarda içki içilmesinden çok fazla hoşlanmıyor, bunu pek özendirmiyorlar. İşin başında da böyle düşündüklerini tahmin edebiliriz. Ama düşündüklerini hissettirmiyorlar, eski uygulamayı devam ettirerek kendilerinin ne kadar hoşgörülü oldukları imajını yaratıyorlardı.
Uçaktaki değişiklik ile geçen hafta alkol satışının sınırlanmasına ilişkin yasanın TBMM’den geçişi arasında zihniyet olarak tam bir paralellik bulunuyor. Muhtemeldir ki, iktidar sahiplerinin işin başından beri böyle bir niyetleri vardı, ancak konu zamana bırakılmıştı.
O zaman başlangıç döneminde yaşam tarzlarına karşı saygılı olduklarına ilişkin güvenceler vermek yerine, niyetlerini -ne ise- aynen açıklasalar, örneğin “Bizce evde içilmesi daha uygun” deseler daha doğru bir tutum olmaz mıydı?
Bu olay, AK Parti iktidarının her zaman sürprizlere açık bir dönem olduğunu bir kez daha gösteriyor. Buradan demokrasinin temel ilkeleriyle ilgili kritik bir alana varıyoruz. Demokrasiyi diğer rejimlerden ayıran temel bir vasfı, siyasi partilerin yaptıkları açık taahhütler üzerinden toplumla bir tür öngörülebilirlik sözleşmesi yapmalarıdır. Seçmen oyunu kullanırken, partinin vaatlerine bakarak tercihini şekillendirir.
AK Parti, kuruluşunda, iktidarının çok uzun bir süresinde ve ayrıca seçim kampanyaları sırasında yaşam tarzları konusunda güvenceler verirken, alkollü içki reklamlarını tümüyle yasaklayacağı yolunda bir politika vaat etmemiştir. Aslında bu kuvvetli güvenceler, AK Parti’den olmamakla birlikte ona destek veren kesimlerin en önemli dayanaklarından biri olmuştur geçen dönemde.
Oysa hükümet, şimdi getirdiği yasayla taahhüt ettiği doğrultudan farklı bir yönelişe giriyor, öngörülebilir sınırların dışına çıkıyor.

* * *

Haberin Devamı

Meselenin bir diğer önemli yönü, hâkim kılınmaya çalışılan yasaklayıcı, sınırlayıcı zihniyetin özgürlükler açısından taşıdığı anlamdır. AK Parti, bireylerin, genelde toplumun neyi yapıp neyi yapmaması gerektiğine karar verme hakkını artan ölçüde kendinde gören bir yönetim anlayışına yöneliyor. Bu kaç çocuk yapmanız gerektiğinden başlıyor, içkiyi nerede içebileceğinizin size tepeden bildirilmesine kadar uzanabiliyor. Oysa özgürlükçü bir düzende bireyin kendi tercihlerini yapabilmesi esastır.
Liberal Düşünce Topluluğu’nun eski başkanı Prof. Atilla Yayla, önceki gün Taraf’ta çıkan “Alkol ve Özgürlük” başlıklı önemli yazısında, hükümetin “paternalist” (pederşahi) bir tavırla hareket ettiğine dikkat çekerek, şunları yazıyor:
“Alkol kullanımı, Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde başlıca özgürlük testidir. Özgürlük insanın içki içme veya içmeme şıklarından istediğini tercih etme ve tercihini uygulama hakkıdır. İçmeyenin içmeye zorlanması bir özgürlük ihlali olduğu gibi içenin içmemeye zorlanması da bir özgürlük ihlalidir”.
Bu konu, önümüzdeki dönemde hükümetin özgürlük anlayışı açısından önemli bir turnusol kâğıdı olacak gibi görünüyor.

Yazarın Tüm Yazıları