Yandım bittim sendromuna acı patlıcan enzimleri

Hürrem Sultan ‘burn out’ olmuş yani ‘tükenmişlik hastalığı’ndan mustarip diyorlar.

Haberin Devamı

Doğruysa, bence sebebi Meryem Uzerli’nin Avrupalı olması. Zira ‘tükenmişlik sendromu’ yani ‘Yandım Allah’ illeti Türklerin doğuştan bağışıklığı olan bir rahatsızlık. Millet olarak zaten kavruğuz; bu sendrom bizi olsa olsa çifte kavrulmuş yapar!

Popüler diziler konusunda, dizilerin senaryosundan daha ilgi çekici hayal ürünü haberler okumuşluğum var. Örneğin ‘Yalan Dünya’, her tatil arası verdiğimizde (sanırım  şu ana kadar beş defa filan) magazin basınına göre ‘yayından kalktı’! Dolayısıyla Meryem Uzerli’nin ‘burn out’ sendromuna tutulup Almanya’ya gidip kafa dinlediği haberine de şüpheyle yaklaştım. Ayrıca palavra olmasını da umuyorum. Zira yakından tanımasam da sempatik, işini ciddiye alan bir aktris gibi görünüyor.
Ama bu aralar dizi sürelerinden şikâyet ettiğini, mutsuz olduğunu, bu işin böyle yapılmaması gerektiğini ödül törenlerinde filan yana yakıla anlattığı bir gerçek. ‘Burn out’ sendromu, bir nevi aşırı çalışma, yük ve stresten mütevellit, psikolojik ve fiziksel olarak yanıp bitip kül olma durumu! Fiziksel ve ruhsal tüm enerjiyi döküp, bir dibe vurma hali. Haftada altı gün, günde 14 saat sette olunca, dünya standartlarına göre, yaşadığı bir sürpriz sayılmaz.

Haberin Devamı

BİZ TÜRKÜZ BİZE Bİ ŞEY OLMAZ

Zira Meryem yarı Alman. Ve bizim iş hayatı kavramlarımız tabiatiyle ona uzak.
Nedir biz Türklerin iş hayatıyla ilgili prensipleri, hep birlikte sayalım:
Kervan yolda düzülür!
Allah kuvvet versin, hallolur.
Evelallah yaparız.
El ele verir altından kalkarız.
Bu işler kısmet işi.
Gelin ata binmiş, ya nasip demiş.
Mevlam kimseye kaldıramayacağı yük vermez.
Bir başlayalım da gerisi gelir.
Üçü yapan, beşi de yapar.
Üçe-beşe bakmayacaksın artık!
O yüzdendir ki bizde doktorlar haftada bin beş yüz saat, ameleler ‘bir milyon’ saat çalışır. O yüzdendir ki bizde esnaf gece on birde gerekirse bir kutu yoğurt satmak için dükkânını açar, terzi sabaha kadar uyumayıp elbise dikip bitirir, tabiat kanunları açısından imkânsız olsa da haftada 130 dakika dizi yazılıp çekilir.
Oysa Alman proje ister, plan ister, program ister, saat ister, insana yakışır bir hayat, düzgün çalışma süreleri ve tatil günü ister.

Haberin Devamı

KIZ HAKLI BU HAYAT ÇOK ZOR

Bizde ‘burn out’ sendromuna genetik bağışıklık var. Muhtemelen baban günde 14 saat, haftada yedi gün, belki de sigortasız çalışmıştır, annen hem çalışıp hem ev hanımlığı yapıp bir yandan çocuk büyütmüştür, asgari ücret komiktir, tatile vakit yoktur, vakit olsa da para yoktur. İyi bir okula girip yabancı dil öğrenebilmek için para ve zaman bulup okuldan sonra kursa gitmek gerekir, üniversite ayrı derttir, kızların okuması zaten en başından lükstür, erkek için ufuktaki askerlik başlı başına ‘burn out’ sebebidir. Hepsini başardın diyelim, iş bulma ihtimali kaçtır ki? Bu sorunların hiçbirini yaşamayan tuzu kurulardansan bile, kenar süsü olarak da trafik çiledir, elektrik-su 2013’te hâlâ kesilmektedir ve bu vaziyette, pardon, kim kimin gözünün yaşına bakacaktır?
Buralarda haftada altı gün, günde 14 saat çalışmak, olsa olsa hayatta başına gelebilecek en şahane şeydir, her şeyden önce iş bulmuşsundur arkadaş!
Gelişigüzel seçilmiş bir Türk, Meryem’in saatlerinde ve şartlarında çalışıp Meryem’in onda biri ücret almaya başladığında, psikolojik sıkıntı geçirmez. Kurban keser, nazar boncuğu takar, etli pilav yapıp fakir fukaraya dağıtır, akrabaları çağırıp kutlama yapar ki; zaten akrabalar haberi duymuş, borç almak için kapıda bekliyorlardır!
Yanlış anlaşılmasın, Uzerli’nin yaşadığına ‘şımarıklık, lüks problem’ filan demiyorum. Kız haklıdır, bu hayat çok zordur. Yıllardır dizi yazıp oynuyorum, eylülden haziran sonuna, haftada yarım gün tatilim olan hafta enderdir. Dedikodusu, yalanı, asparagası, reytingi, şusu busu vardır bir de. ‘Burn out’un eşiğine gelmişliğim, “Ben bir zamanlar bu işten niye zevk alıyordum acaba, hatırlamıyorum” dediğim günler olmuştur. Ama dediğim gibi, hafızasız bir Türk’üm, 10 dakika sürer, hemen geçen hafta nasıl süründüğümü unutur devam ederim! Kalıtımsal ‘acı patlıcanlık’ olduğu sürece ne kırağı çalar ne de ‘tükenmişlik sendromu’ bünyede tutunur! Nezle gibi, iki hapşurur bir limonlu ıhlamur içersin,
korkar kaçar!
Kuşaklar boyu, savaştı, yoksulluktu, işsizlikti, ‘acı patlıcan enzimleri’ ve ‘balık hafızası’ bünyede gelişmiştir, fazla çalışmaktan ne olacaktır, bırak Allasen!
Kedilerin vücudu, Türklerin ruhu dokuz canlıdır! Ölüp ölüp bir daha dirilirsin! Tükenmişlik sendromu bizi tüketemez,
kendini tüketir!

Haberin Devamı

Meryem’e tılsımlı ve şifalı sözler

Esasen ‘burn out’ bu topraklarda yüzyıllardır gizli gizli varolan bir illet. Gizli şeker gibi... Ama halk arasındaki adı ‘rahat battı’, ‘moralmanı bozuk’, ‘babanız uyuyor rahatsız etmeyin’, ‘gelin miskin çıktı’, ‘abiniz bunalmış, köye gönderdik’ olarak geçtiğinden, kimse kliniğe gitmez. İlaç olarak çay bahçesinde oturmak, köye gidip bahçede çapa yapmak, komşuya kahve falı baktırmak, dantel örmek, kayınbiraderle maç seyretmek, balkonda mangal yapmak, olmadı işini acık yalapşap yapmak tavsiye edilir! Sonuçta ‘memleketi sen mi kurtaracaksın?’dır! Ve ‘burn out’, bu umursamazlık karşısında küsüp kaçar!
Sezen Aksu’nun dediği gibi...  “Çocukluğumuz kavruk, gençliğimiz savruk”tur ve ‘tükenmişlik bizden korksun’dur! “Biz Türküz, bize bir şey olmaz” çoğu hastalık için değil ama ‘burn out’ sendromu için yüzde 100 doğrudur!
Kavruk halkız. ‘Burn out’, yani ‘yandım bittim’ illetiyle, olsa olsa çifte kavrulmuş oluruz, ne var ki?
Meryem bir köye gitsin, acık çapa yapsın, dönüşte de daha yalapşap oynasın, bitti gitti... Zaten sezon finaline üç-beş hafta kaldı. Kendisini birkaç hafta önce bir yerde görüp, ferahlık ve dayanma gücü veren üç cümle söyleyeydim bunlar olmazdı. Söz konusu sözler tılsımlıdır, kalbe ferahlık, vücuda kuvvet ve dayanma gücü verir. Şöyle ki:
1) Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik, dayan.
2) Sen mi kurtaracan bu işi be gülüm?
3) Aman kızım boşver, akarken doldur!
Adapte ol Meryem. Akıntıya bırak kendini. Adaptasyon doğanın en güçlü silahıdır. Maalesef…

Yazarın Tüm Yazıları