Parayı verin susun

Bu transferde direksiyon F.Bahçe yönetiminde değil ki... Gökdeniz’e başkaları 10 veriyorsa, siz 8 verip imzayı attırırsınız. Ama bunu yapmak yerine bol bol beyanat veriyorsunuz. Nasılsa beyanat vermek bedava.

GAZETELERİN spor sayfalarını açıyorsunuz, sevgili Trabzonspor Başkanı Atay Aktuğ’un hemen hemen her gün bir beyanatını okuyorsunuz.

Gökdeniz’in kafasını karıştırmasınlar, Gökdeniz bizim çocuğumuz, Gökdeniz Trabzon’da kalacak. Gökdeniz Fener’e gitmeyecek.

Tahmin ediyorum, 15 gün sonra ‘Gökdeniz artık denize girmeyecek, Gökdeniz haftada iki gün banyo yapacak, Gökdeniz ayakkabı almayacak. Gökdeniz akşam yemek yiyip kilo almayacak’ gibi cümleler okuyacağız.

Neymiş, Fenerbahçe Gökdeniz ile ilgileniyormuş. Gökdeniz’i Galatasaray ve Beşiktaş da istiyormuş.

Hikaye anlatmayın

Arkadaşlar, hikaye anlatmayı bırakın. Gökdeniz, şu anda kimin? Tabii ki Trabzonspor’un. Gökdeniz, şu anda nerede? Milli Takım’ da değil, tatilde. Sen Gökdeniz’e, ‘Gel buraya arkadaş, seni bekliyorum’ dedin mi, demedin. Niye? Çünkü Gökdeniz’e bir para verdin, bu para onu kesmedi. Gökdeniz, 65 yaşına kadar da futbol oynayacak değil.

Şu anda hem yaş olarak, hem futbol verimliliği olarak üst düzeyde. Sen diyorsun ki, ‘Gökdeniz, bizim çocuğumuz.’ Güzel, ama çocuğun olması, ona hak ettiği parayı vermeni engellemez ki. Başkaları 10 veriyorsa, sen 8 verirsin, attırırsın imzayı, işi bitirirsin. Ama başkaları 10 verirken, sen 4 verirsen, futbolcu haliyle imza atmaz. Yani şu anda bu transferin direksiyonu Trabzonspor yönetiminin elinde, Fenerbahçe yönetiminde değil.

Tanımazsınız bile...

Futbolcuya hak ettiği parayı vermezsen, habire beyanat verirsen, (Nasılsa beyanat vermek parayla değil) yönetim olarak inandırıcılığın kalmaz.

Veya çıkar, ‘Arkadaşlar, ey Trabzonlular, Gökdeniz’i tutmak maddi olarak bizi aşıyor. Sevgili Trabzonlular Gökdeniz gitmesin diyeceğinize, ellerinizi cebinize atın, akıl vereceğinize, para verin’ dersiniz, Gökdeniz’i bitirirsiniz. Gökdeniz şimdi para kazanmayacak da, ne zaman kazanacak? Yarın sakatlanıp da futbol oynayamasa, ne yaparsınız? Tanımazsınız, bunun örnekleri çok.

Çünkü her şey futbolcunun etrafında dönüyor. Futbolcu olmasaydı, yönetici olmazdı. Futbolcu olmasaydı, hakem olmazdı. Futbolcu olmasaydı, basın olmazdı. Futbolcu olmasaydı, Federasyon da olmazdı. Yani işin mihenk taşı futbolcu. O da hakkını istiyor. Ama sizler onları köle zannediyorsunuz.

Ondan sonra da üzerlerine basarak, TV ekranlarında ve gazete sütunlarında arzı-endam edersiniz.

Beşiktaş yönetimi ve 5 isim

BEŞİKTAŞ Kulübü enteresan bir yapıya döndü. Aynen amip gibi. Bölüne bölüne çoğalıyorlar. Fikret Orman, Yıldırım Demirören bundan önce Serdar Bilgili’nin ağır toplarındandı. İkisi de son kongrede foto finişe kadar mücadele ettiler.

İkisinin de yapıları değişikti. Demirören, futbol şube sorumlusu olduğu dönemlerde, takımın kazandığı maçtan sonra, soyunma odasına inip daha önceden belirlenen primin üzerine prim ilave ediyordu. Bunu da cebinden vermiyordu. Ve diğer yöneticiler de bu işe bozuluyorlardı. ‘Eğer vaadeyorsa, cebinden versin kardeşim’ diyorlardı.

Bu tip insanı futbolcu sever. Demirören seyirciyle de iyi geçinir. Onların bir dediğini iki etmez. Tabi bu yetki kendisinde yokken, yani okkanın altına tam girmemişken kolaydır bu işler. Şimdi öyle değil. Demirören başkan olurken her gruba taviz verdi. Yani çocukları doğurdu. Çocuğu doğurmak kolaydır, ama o çocuk yarın senin ayaklarına yapışıp, ekmek, su ve para isteyecek. İşte asıl tehlike burada...

Yanlışlar... Yanlışlar...

Yönetim Kurulu listesine bakıyorum, işadamları var. Çoğu bağımsızlar. O listedeki iki kişi beni rahatsız ediyor. Bir tanesi Murat Aksu. İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu’nun oğlu. Çok iyi insan olabilir. Düzgün insan da olabilir. Ama eğer bir insanın babası şu anda bakan ise ve hele hele içişleri bakanıysa, bu tip yönetimlere girmemesi gerekir. O istediği kadar, ‘Benim polisle bir ilgim olmaz. Bulunduğum yönetimde diğer takımlara karşı bir baskı unsuru kullandırmam. Benim taraftarlarımın diğer takımlara karşı polis nezdinde bir üstünlüğü olmaz’ dese de, içişleri bakanın oğlu olması, polisi etkiler.

Dönelim, Ziraat Bankası Genel Müdürü Canakın Çağlar’a. Bu arkadaşımız çok büyük Beşiktaşlı olabilir. Ama şu anda devletin en önemli bankasının, en tepesindeki isim. Yönetime giriş sebebi nedir? Beşiktaş’ın mali yapısını mı değiştirecek veya mali yapıyı disipline mi edecek, yoksa...?

İşte bu yoksa. Ne gereği var, şu anda zaten Türkiye banka olaylarıyla çalkalanıyor. Ziraat Bankası’ndaki işler zaten 24 saat değil, 48 saat bile çalışmaya az gelir. Niye bu tarz yönetimlere girerek isminizi yıpratıyorsunuz. Ama sizler de diyeceksiniz ki, neremiz doğru.

Beşiktaş Kulübü enteresan bir yapıya döndü diye başlamıştık. Aslında dönmedi, devam ediyor. İçişleri Bakanı’nın avukat oğlu Murat Aksu, Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Alaattin Çakıcı ve MİT’in eski yöneticisi ve Onursal Başkan Süleyman Seba... Bu üyelerin hepsi yan yana gelse ve bir aile fotoğrafı çektirseler, ne güzel olur değil mi?

Evi pislik götürüyor

Bazı siyasi köşe yazarları, spor basınını suçluyor, ‘Mafyanın üzerine gitmiyorsunuz’ diye. Keşke siz köşe yazarları mafyanın üzerine spor basını kadar gitseniz veya gücünüz yetse de gidebilseniz. Aslında işinize geldiği zaman nerelere gidiyorsunuz, nerelere.

Galatasaray Avrupa Kupası’nda finale kaldı, el kameralarını alıp, uçağa ilk atlayan siz oldunuz. Yıllardır Galatasaray’ı takip eden çilekeş kulüp kameramanları dışarda kaldılar. Avrupa seyahatleri olunca hepiniz futbolun baş köşesine oturuyorsunuz. Diyarbakır- Elazığ olunca işiniz çıkıyor. Çocuklarınızı tuvalete götürüyorsunuz.

Beyler, Türkiye bir ev. Bu evin en büyük yeri salonu ve yatak odaları. Yani sizin sorumlu ve sorunlu olduğunuz yerler. Ama oraları bok götürüyor. Futbol mutfak. Evin her tarafı pislikken, kokudan girilemezken, siz mutfağın temiz olması gerektiğini söylüyorsunuz. Söyledikleriniz ile yazdıklarınıza kargalar güler, kargalar. İnsanlar değil.

Allah’tan spor basını var da, çok şey yazılıyor. Onun için de vurulanların hepsi spor yazarlarının içinden çıkıyor. Özellikle bazılarınız bukalemun gibisiniz, rengarenk. Ama yine hayrettir ki, en fazla gürültüyü bazılarınız yapıyor.
Yazarın Tüm Yazıları