Şükrü Küçükşahin
Şükrü Küçükşahin
Şükrü KüçükşahinYazarın Tüm Yazıları

28 Şubat’ın tek tutuklu sivili

ESKİ YÖK Başkanı Kemal Gürüz, 28 Şubat soruşturmasının 9 aydır tutuklu tek sivili. Adalet Bakanlığı’nın izniyle Gürüz’ü ziyarete gittim; onu, ilk kez yanında eşi Güliz Hanım yokken görmüş oldum, kucaklaştım, sohbet ettim.

Haberin Devamı

Girişte-çıkışta tutuklu askerlerin eş ve çocuklarını gördüm; valizlerle içeri taşınan eşyalar, büyük naylon torbalarla çıkarılan kirliler, kulağa çarpan, “Benim eşim komutan falanca”, “Benim eşim o zaman binbaşıydı” gibi cümleler...
Uzatmaya gerek yok, cezaevi görevlilerin tüm nezaketine rağmen, ne girmesi ne de çıkması hoş bir mekân...

ÜÇ SORUYLA MÜEBBET

GÜRÜZ Hoca, ‘hoşbeş’ sonrası davalarının seyrine daldı.
Ergenekon’dan müebbet hapis istenmesine çok şaşırmış, çünkü o davada savcılık sorgusu ardından salıverilen ender isimlerden biri. Mahkemede de başkan kendisine, “Ordu göreve” pankartı önündeki fotoğrafı, Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal ile tanışıklığını sormuş.
O fotoğrafın çekildiği mitinge Ankara Üniversitesi Rektörü’nün eve gelip daveti üzerine gittiğini, o pankartı taşıyan örgütle de pankartla da bir anlayış birliğinin olmadığını anlatmış.
Balbay ve Haberal’ı tanıdığını söyledikten sonra özetle şunu demiş: “Balbay’ı severim, ama iddia edildiği gibi 9 kez aramış olamam. Belki 1-2 kez, onu da hatırlamıyorum. Cumhuriyet’in santralı üzerinden eğitim muhabirini arardım, 9 kez olan odur. Haberal’ı ise sadece rektör olarak tanırım, hiç anlaşamayız. Ama hastalığım sürecinde ise çok ilgilendi, minnettarım”.
Başka soru olmayınca başkan, “Gidebilirsin” dışında söz etmemiş. Ergenekon adını gazetelerden öğrendiğini anlatan Gürüz, savcının müebbet hapis istemini bu nedenlerle de hiç anlamamış.

Haberin Devamı

YÖK YETKİSİNDEKİ KONULAR

Tutuklu olduğu 28 Şubat soruşturması hakkında da şunları sıraladı:
- Genelkurmay’a gittin, Çevik Bir ile görüştün mü, diye sordular. Gittim; rektörler ve YÖK’le ilgili yazılar gelirdi, gider ne olduğunu anlatırdım. O yazılar sadece oradan değil, MİT, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Emniyet’ten de gelirdi. Gider konuşurduk. Başbakanlık, ‘Şu rektör, mürteci’ diye yazmış. Cevap verdik: ‘Bunu diyen şerefsizdir’. Müsteşar, ‘Bana mı şerefsiz diyorsun’ diye çağırdı. ‘Sen diyorsan, evet’ dedim. Bir’le görüşmem de üniversiteye geçişle ilgili. Ecevit hükümetine bir çalışma yapmışız, onu eleştiriyor. Gittim, görüşlerinin yanlış olduğunu söyledim. Ama yok, ben Bir’den talimat almışım! Peki, kanıt nerede? Yanıt yok.
- Doktora öğrencilerini geri çağırmışız. Evet, başarısız olanı çağırdık. 3 binin 100’ünü çağırmışız; birkaçı da ilahiyatçı. Onları niye çağırmışız? Başbakan Necmettin Erbakan, yazı yollamış: ‘Bu öğrencilerle ilgili ivedi tedbir alın.’ Mecburen konuya bakmışız, sonuçta tek tek inceleyip bir karara varmışız.
- El Ezher’e niye denklik tanımamışız? Bugünkü iktidarın 2 bakanı dahil 9 ilahiyatçıdan rapor istedik. ‘El Ezher’in bizim eğitimle hiç alakası yok’ dediler, biz de denklik vermedik. Bunların hepsi YÖK’ün yasal yetkileri içinde.
- Fişleme yapmışım! Delil ne? Yeşil ve mavi iki ajanda. İyi de, ne ajandalar, ne de içindeki yazılar benim. Ajandaları da ilk kez burada gördüm. Çok özetledim; ama Hoca’nın da bitiriş ifadesiyle, ‘Başka ne diyeyim?’

Yazarın Tüm Yazıları