Filmi geriye sarıp yeniden izleyince

TÜRKİYE, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 28 Aralık tarihinde TRT’de “İmralı ile görüşme var mı?” sorusu üzerine yaptığı “Halen var. Tabii, çünkü netice almamız lazım. Biz bu ışığı görebiliyorsak, o adımı atmaya devam ederiz” şeklinde verdiği yanıtla birlikte yeni bir döneme girilmiş olduğunu anladı.

Haberin Devamı

Ancak bu açıklama, Erdoğan’ın o tarihlerde Abdullah Öcalan ve BDP hakkında kamuoyu karşısında başvurduğu sert söylem ile birlikte okunduğunda karşımıza çok çarpıcı bir paradoks çıkıyor.

* * *

Şimdi bu tespitimizi biraz açmaya çalışalım. “Oslo süreci” olarak adlandırılan müzakerelerin 2011’de kesilmesinden sonra 2012’de “İmralı Süreci” olarak nitelendirilen yeni aşamanın başlangıcı genellikle geçen ağustos ayına kadar götürülüyor. Bu sürecin tetiklenmesi, Suriye ve Irak’taki gelişmelerin ertesine rastlıyor. Ancak, bu aşamada İmralı’da Öcalan ile MİT arasında gerçekleşen görüşmelerin orta kademede seyrettiği anlaşılıyor.
İlginçtir ki, arşivleri taradığımızda, Erdoğan’ın geçen yaz ve sonbahar aylarında sıkça “İstihbarat örgütleri terör örgütleriyle her zaman görüşürler” diyerek, aslında gerçek durumu kamuoyundan pek de saklamamış olduğunu görüyoruz.
Daha da ilginci, Erdoğan’ın geçen eylül sonunda İmralı ile görüşmelerin “yeniden başlayabileceğini” açıkça söylemiş olmasıdır. Erdoğan “Herhalde öyle bir şeyler olabilir. Yani denenecek yine, yine görüşülecek. Hakikaten buralardan bir netice alabileceğimiz umudu bizde netleşirse ona göre diğer adımları bu arada yine atarız. Yani biz şartları zorlayacağız” şeklindeki sözleri, bir müzakere sürecinin ciddi bir şekilde olgunlaştığının kuvvetli işaretlerini taşıyor. (28 Eylül/ATV)
Orta kademede başlayan müzakerelerin niteliksel bir sıçrama yaparak yoğunlaşmaya ve ciddiyet kazanmaya başlaması KCK ve PKK tutuklu ve hükümlülerinin başlattıkları açlık grevlerinin son bulduğu günlere denk düşüyor. 12 Eylül tarihinde başlayan ve 17 Kasım tarihine kadar süren açlık grevlerinin Öcalan’ın çağrısıyla sona erişi sırasında gerçekleşen bir dizi temasın, müzakerelere önemli bir ivme kazandırdığından bugün kesinlik içinde söz edebiliriz. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İmralı’ya giderek sürece bizzat dahil olması, bu olayın ertesinde aralık ayındadır.

* * *

Haberin Devamı

Peki süreç bu şekilde kuvveden fiile çıkarken, Başbakan Erdoğan Türk kamuoyuna ne anlatıyordu?
Erdoğan’ın geçen ağustos ayından itibaren en sık kullandığı temalardan biri “BDP ile görüşmeyiz” sözleriyle özetlenebilir. Özellikle BDP milletvekillerinin 17 Ağustos’ta Şemdinli kırsalında PKK militanlarıyla kucaklaşmaları sonrasında Başbakan bu temayı ısrarla tekrarlamış, daha sonra bu parti için “nekrofil” (ölüsevici) sıfatını da kullanmıştır. (6 Kasım/AK Parti Grubu)
Başbakan bununla kalmamış yargıya BDP’li milletvekilleri hakkında işlem yapılması çağrısında bulunmuş, “Fezlekelerde alışagelmişin dışında bir karar vermeyi düşünüyoruz” diyerek, bu parlamenterlerin dosyaları TBMM’ye geldiğinde dokunulmazlıklarının kaldırılabileceğinden söz etmiştir. Erdoğan, BDP’lileri tutuk-evine gönderme tehdidini de içeren bu sözleri 26 Kasım’da gazetecilere telaffuz ettiğinde, Öcalan ile görüşmeler çoktan ilerleme yoluna girmişti.
Hatırlanması gereken bir diğer önemli nokta, Erdoğan’ın geçen sonbaharda Öcalan’ın ismini de geçirerek idam cezasını yeniden tartışmaya açmış olmasıdır. Erdoğan, Öcalan hakkındaki idam cezasının “maalesef bazı malum yerlerin baskılarıyla kaldırıldığını” belirterek, “İdamı kaldırılmak suretiyle şu anda İmralı’da yatmaktadır. İlginç olan şey şu; bakın şu anda birçok insanımız kamuoyu araştırmalarında ‘İdam yeniden gelsin’ diyor. Temenni ederim ki, bunlarda zaman içerisinde taşlar yerine oturuyor, bunlar da yerine oturacaktır” diye konuşmuştur. (3 Kasım/Kızılcahamam Konuşması)
Yani Erdoğan müzakerelerin yürümesine siyasi olurunu bildirdiği bir sırada, Öcalan için idam cezasının yeniden geri getirilmesi düşüncesini de kamuoyunda ısıtmaktaydı. Kim bilir Öcalan, İmralı adasındaki hücresinde ucu kendisine de dokunan bu tartışmayı izlerken neler hissediyordu?

* * *

Haberin Devamı

Kıssadan hisse: Erdoğan’ın bazen sert ve öfkeli tonlar taşıyabilen sözel gerçekliği ile kapalı kapıların ardında müzakere masasının üstünde kendini gösteren gerçekliği her zaman örtüşmeyebiliyor.
En sert çıkışların yapıldığı günler aslında en büyük esnekliklere kapının aralandığı zamanlara denk gelebiliyor.

Yazarın Tüm Yazıları