Öcalan ile Karayılan birlikte okunduğunda... (1)

Gerçekten “tarihi” günler yaşıyoruz.

Haberin Devamı

Bundan çok değil, altı-yedi ay önce birileri “2013’ün ilk iki ayında BDP’li parlamenterler İmralı’ya gidecekler; Abdullah Öcalan ile saatlerce görüştükten sonra Kandil’e ve Avrupa’ya gidip Öcalan’ın “yeni çözüm süreci”ne ilişkin görüşlerini aktaracaklar. Kandil yakınında PKK ve BDP heyetleri arasında yapılan toplantının fotoğrafları yayımlanacak. Murat Karayılan,  Sabri Ok ve ismiyle (konumu daha dün öğrenilen) bir PKK’lı kadın askeri yetkili ile birlikte Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, Sırrı Süreyya Önder birlikte fotoğraf çektirecekler” dese; ya “örgüt propagandası”nden soruşturmaya hedef olur veya “deli muamelesi” görürdü.
Ya da “Türk duyarlılıkları” ile oynandığı gerekçesiyle kamuoyunda kıyamet kopardı. Hiç öyle olmadı. Olmuyor. Bütün bunlar, pekala olabilir gelişmeler gibi görülüp, yukarda aktardığımız her şey “normalleşiyor”.
Unutmayalım, Temmuz ayında Hakkari kırsalında Gültan Kışanak ile Aysel Tuğluk’un silahlı PKK’lılarla kucaklaşma fotoğrafları nasıl bir “hiddet kabarması”na yol açmış, BDP’li parlamenterlerin “dokunulmazlığının kaldırılması” gündeme gelmişti.
Tam da bu nedenle, Gültan Kışanak ile Aysel Tuğluk’un İmralı’ya gitmeleri, iddia edildiğine göre “Başbakan vetosu”na takılmıştı. Aynı Başbakan’ın söz konusu iki isme ve yine İmralı’ya gitmesi uygun görülmeyen Selahattin Demirtaş ile ilk giden ikilide yer almış olmasına rağmen, ikinci kez gitmesi istenmemiş olan Ahmet Türk’ü kapsayan kalabalık bir heyetin Kandil civarında PKK yöneticileriyle görüşmeye gitmesini “veto etmemiş” olduğu anlaşılıyor.
Dahası, Başbakan, basında yer almış olan fotoğraflara “gürlemedi”. Birkaç gündür Türkiye, Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan’ın “başına ne gelmesi ve getirilmesi” gerektiğini tartışmıyor.
Hem, bu temaslar ve görüntülerin Başbakan’ın gazabına uğraması söz konusu olsa, KBY (Kürdistan Bölge Yönetimi) Başbakanı ve Ankara’nın en yakın dostlarının başında gelen Neçirvan Barzani, BDP heyetini özel uçağını tahsis ederek ve ilk kez bir Erbil-Diyarbakır uçak seferi gerçekleştirilerek Türkiye’ye göndermezdi.
Temmuz ayında Hakkari kırsalından gelen Gültan Kışanak’lı, Aysel Tuğluk’lu “fotoğraf”, Kandil civarından (PKK-BDP görüşmesi tam olarak Kandil’de değil, hemen dibindeki Sengeser’de gerçekleşmiş) gelen “fotoğraflar”dan daha “vahim” addedilebilir mi? İlki, isimsiz iki silahlı idi. İkincisi, onların “komutanları” ile.
Bu aşamadan sonra, “eşbaşkanlar”ın İmralı’ya gitmesine “veto” konulmasının geçerli bir mantığı olabilir mi? Üstelik, “İmralı Görüşme Notları”nın Milliyet’te -“sızma/sızdırma” iddiası ile- yayınlanmış olduğu da göz önüne alınırsa...
Şu yazdıklarımı gözünüzü kapatıp, bir yarım dakika düşünseniz, gerçekten “tarihi” sayılacak bir “geçiş dönemi” yaşamakta olduğumuza hükmedebilirsiniz. Nereye doğru bir “geçiş dönemi” bu?
Türkiye’nin “Kürt sorunu”nun çözümüne ve dolayısıyla, bu yolda “Türkiye’de silahlı çatışmanın durdurulması” ve “Türkiye-Kürtler büyük uzlaşması”na doğru.
Bu “Süreç”in devamı ve başarısı bakımından en büyük “kaygı”, PKK’nın, bir başka deyimle “silahlara fiilen hükmeden” ve Türkiye’nin denetiminin dışında bulunarak, dahası Türkiye’ye karşıt “güç merkezleri” ile aşna fişne sayılan “Kandil”den kaynaklanıyordu. “Kandil”in Abdullah Öcalan’ın “iradesi”ni boşa çıkartma ihtimalinden.
Kendi payıma, tek bir Kandil olmadığını bilmekle birlikte, bunun olamayacağını, Abdullah Öcalan’ın çok kararlı biçimde ağırlık koyması durumunda Kandil’in onu izleyeceğini düşünüyordum. Bununla birlikte, özellikle Öcalan mektubunun ulaşmasından ve BDP heyeti ile yüz yüze görüşmenin ardından nasıl bir tavır koyacağını merak da ediyordum.
Bunu Murat Karayılan’ın ANF’de (Fırat Haber Ajansı) yayımlanan 10 sayfa uzunluğundaki söyleşisinde öğrendim. Murat Karayılan söyleşisi dikkatle ve birkaç kez, ama özellikle Abdullah Öcalan’ın Milliyet’te yayımlanmış “görüşme notları” ile yan yana getirilerek okunduğunda, “Süreç”in neresinde durduğumuz ve muhtemelen nasıl, hangi yönde yol alacağı anlaşılabiliyor.
Sözü buraya getirmişken, Karayılan’ın Öcalan’ın yayımlanmış “görüşme notları”nın gerçekliğini şöyle teyid ettiğini görebiliyoruz:
“... Metnin sızdırılmış olması, öyle büyük bir facia da değildir. Yani biz, ‘bu sabotajdır’, bilmem ‘2. Oslo sızdırmasıdır’ türündeki değerlendirmeleri de abartılı buluyoruz. Doğru, bunu basına sızdıranın iyi bir niyet taşımadığı açı. Ama daha sürecin başında herkes şeffaflıktan bahsediyordu, ‘her şey şeffaf gelişecek’ deniliyordu. Pek o zaman niye bu kadar sert eleştirilerle karşılanıyor. Önder Apo’nun çözüme dair görüşlerinin Türkiye kamuoyuna yansımasında bu kadar büyük bir sakınca görülmemeliydi’ diye düşünüyorum. Bilakis yararı vardır...”
Gelelim, Abdullah Öcalan’ın sözleriyle, Murat Karayılan’ın 10 sayfalık açıklamasını birlikte okuduğumuzda nasıl bir “sonuç” çıkartmak gerektiğine. Fırat Haber Ajansı, Kandil’deki liderin açıklamalarının başlığı olarak “Karayılan: Karar almamız kolay değil”i tercih etmiş. Zaten, metin dikkatle okunduğunda, Kandil’in “Süreç”e ilişkin bütün rahatsızlıklarını görmek mümkün.
Öcalan’ınkiler gibi Karayılan açıklamalarını okuma alışkanlığı geliştirmiş olanlar, Kandil’deki PKK liderinin, “mesajının en somut ve can alıcı” noktasını, upuzun açıklamalarının içine ustaca oturttuğunu görürler ve bilirler.
Ben ilk okuyuşumda da, sonrasında da, “mesajın en somut ve can alıcı” bölümünü 7. Sayfanın başında buldum. Şu cümlelerle ifade edilen bölümde:
“... Tüm yoldaşlarımızın ve örgütlerimizin Önderliği tam olarak anlamaları önemlidir. Biz Önderliğimize tam olarak güveniyoruz ve mektubunda ortaya koyduğu çözüm perspektifini çok büyük bir dikkatle okumak, incelemek ve kararlaşmak durumundayız. Ben açıkça söyleyeyim, Önderliğimizin bu yüksek düzeyde inanç yaratan ve güven veren duruşu olmasa hiç kimse bizi direniş hamlesini yükseltme yolundan caydıramaz.”
Bunun “basit tercümesi” şöyle olabilir: “Bize kalsa, bu “Süreç”ten uzak dururduk. Hala da bir dizi kuşkumuz söz konusu. İçimiz rahat değil. Buna rağmen, Abdullah Öcalan’ı izlemeye, dediklerini yerine getirmeye devam edeceğiz. Talimatlarını içimize sindirmeye çalışacağız. Onu karşı koymamız, ‘boşa düşürmemiz’ söz konusu olamaz.”
Kandil’in nerede, niçin “zorlandığı” da, Karayılan açıklamaları dikkate okunduğunda anlaşılabiliyor. Ama, şu an için “pratik”te önemli olan, “Abdullah Öcalan’a sadakat”in teyidi.
Peki, Öcalan ne diyecek?
Nevruz’a doğru, “kalıcı ateşkes” anlamında “çatışmasızlık” ilanı gelecek gibi. Bunun daha öncekiler gibi bir “tek taraflı ateşkes” ilanından öteye unsurlar taşıyacağını da tahmin edebiliriz.
“Tarihi” bir “geçiş dönemi”nin arefesindeyiz.

 

Yazarın Tüm Yazıları