Başbakanla ‘masa futbolu’ oynamak

BASIN Danışmanı Thomas’ın odasında gördüm...

Haberin Devamı

Odanın en hâkim yerinde duruyordu.
Gençliğimizin deyişiyle...
“Langırt masası”.
Thomas’a sordum:
“Başbakan bizimle oynar mı?” /images/100/0x0/55eb5574f018fbb8f8ba8ff1
Gülerek cevap verdi:
“Neden olmasın. Ama o kırmızı takımı alsın. Çünkü sosyal demokrat...”
Öyle de oldu.
Alman Sosyal Demokratlarının en önemli isimlerinden bir kadın.
“60 milyar Euro’luk Kuzey Ren Westfalya eyaletini yöneten Başbakan Kraft”.
Ne kadar içtendi...
Başbakanla biz bir takım olduk.
Avrupa Haber Koordinatörümüz Celal Özcan ve Eyalet Temsilcimiz Tuncay Yıldırım’ı yendik. Hem de 2-0...
Ve onunla langırt oynarken kendi kendime sordum:
“Siyasetin amacı sade bir iktidar mı, yoksa sadece iktidar mı olmaktır?”
Cevabı onu dinlerken aldım.
Gol atınca bana dönüp o kadar müthiş bir heyecan ve enerjiyle “ÇAK” yaptı ki..
Fotoğraftaki “ÇAK” işte böyle bir sadeliğin resmidir.
Sadelik ne midir?
Kimsenin kendisini diğerine karşı ağır ve havalı hissetmediği bir özgüven halidir.
İşte böyle bir etkiydi Kraft.
Başbakan, üniversite arkadaşlarını ağırlar gibi ağırladı bizi.
Sanki aynı okulun kantininde büyümüştük.
Garson yok, kırmızı halılar yok, etrafta korumalar, polisler yok.
Kalktı, “Ne içersiniz” diye sordu. Sonra kendisi verdi sularımızı.
Fotoğraftaki “ÇAK” işte böyle bir siyaset kültürünün resmidir.
Bir siyasetçi olarak hayallerinin resmini çizdi bize.
Sürekli olarak çocuklara ve aileye verdiği değeri anlattı.
Ailenin vazgeçilmezliğini siyasete nasıl taşıdığını gösterdi.
O kadar güzel anlattı ki, farkında olmadan bir aile olduk...
O “ÇAK”ın ne anlama geldiğini yaşadık.
İyi ki tanıdık onu.
Dün 8 Mart Dünya Kadınlar Günüydü.
Ve dünyada böyle kadın siyasetçiler olduğunu bilmek ne kadar güven vericiydi...

Haberin Devamı

SALONUN KÖŞESİNDE CAZZ DİNLERKEN

SON 6 aydır, Hürriyet gazetesinin yurtdışı yayınlarını koordine ettiğim için Avrupa’ya sık gidiyorum.
Merkel’le sohbetten, Hambrug Eyalet Başbakanı ile Avrupa krizine, Düsseldorf’ta Eyalet  Başbakanı Kraft’la masa futboluna ve Berlin’de, Başbakan Wowereit’la golf ve yelkenin inceliklerine ve oradan Uyum, Kadın ve Çalışma Bakanı Dilek Kolat’la bir dost sohbetine kadar farklı bir siyaset kültürünün izini sürüyorum. Mesela 2 saate yakın sohbet ettiğimiz Yeşiller Partisi’nin Genel Başkanı Cem Özdemir lokantadan ayrılırken bir taksi çağırdı. Dilek Kolat, siyaseti ve inançlarını hayatın kendisine kuyumcu gibi işleyen bir isim.
Randevusuna arabayı kendisi kullanarak gitti. Bütün bu siyaset ve yaşam kültürünü izlerken Avrupa Birliği’nin bir takım yasalardan ve fasıllardan ibaret olmadığını bir kez daha görüyorum. Avrupa Birliği bir yaşam kültürüdür.
Siyaseti insana değer vermek olarak algılayan bir kültür. Berlin’de bir otelin resepsiyonunda Eyalet Başbakanı Wowereit’la sohbet ederken dikkatimi çekti. Bir köşede caz dinliyorduk. Ve etrafımızda ne bir koruma ne de bürokrasinin o ağır hali vardı. İçimden “Keşke” dedim... “keşke kan çanağına çevirdiğimiz bu gözyaşı coğrafyasında, halkların barış içinde yaşadığı tam demokratik bir Türkiye olabilsek... Ve bizim siyasetçilerimiz de koruma polislerine, zırhlı makam araçlarına gerek duymayacak bir hale gelebilse. Çocuklarımız biber gazı altında okula gitmese. Evlat acısı kasıp kavurmasa...”
Biz göremeyiz. Ama çocuklarımız için umutluyum. Umutluyum çünkü...
Eğer yeniden başlayan tam demokrasi için barış süreci başarılı olursa, özgürlükleri garanti altına alınmış halkların ülkesinde siyasetin ve siyasetçinin yaşam kültürü de değişecektir.
Birbirimizden korkmadan, pusudan ve ihanetten arınmış bir hayat için kadınların kalbine inanıyorum.
8 Mart kutlu olsun.

Yazarın Tüm Yazıları