TIP EĞİTİMİNDE DARBOĞAZ (8) ‘Hemen ver doçentliği’ demek çözüm mü?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “doktor noktasında sıkıntı olduğuna” dikkat çektikten sonra “Yeni bir adım daha inşallah atacağız” diyor ve bunu şöyle açıklıyor:

Haberin Devamı

“O da şu, devlet hastanelerindeki uzman doktorlarla ilgili olarak onların da devlet hastanelerinin üniversitelerle müşterek yapacağı çalışmalarla kariyer yapma yolunu açacağız. Bu zaten uzman doktor değil mi? Hemen ver ona yardımcı doçentliği, ondan sonra olsun doçent, aynen zaten pratiğin içinde... Ondan sonra doçentliğini alsın, belli bir süre sonra profesörlüğünü de alsın böylece bu sıkıntıyı aşmış olalım”.
Erdoğan, tıp fakülteleri ile devlet hastanelerinin “eşleştirilerek ilişkilendirilmesi” anlamına gelen “afiliye çalışmalarının yapıldığını” da belirterek, şöyle devam ediyor:
“Rektörlerimizle istişarelerimizi yaptık, inşallah bunun önünü de açacağız. Ona göre de gerekli yasal düzenlemeleri yapacağız.”    

* * *

Başbakan, bu sözleri geçen çarşamba günü Viyana’da MÜSİAD’ın düzenlediği bir toplantıda sarf etti. Açıklamalarından, yeni tıp hocalarının yetiştirilmesi için “hızlandırılmış” bir akademik kariyer planlaması öngördüğünü anlıyoruz. “Hemen ver ona yardımcı doçentliği...” demesi,  kendisinin bu konuda da koşar adım gidilmesini istediğine işaret ediyor.
Tıp eğitiminin yaygınlaştırılması teması ile son dönemde Başbakan’ın açıklamalarında sıkça karşılaşıyoruz. Örneğin, bir hükümet politikası olarak “tıp fakültelerinin sayısını arttırdıklarını” açıkladıktan sonra “İnşallah daha çok doktor yetiştireceğiz ve buralara daha çok doktor gelecek ve eksiğimiz evvel Allah hiç olmayacak” diye konuşuyor. (30 Aralık 2012, Ceylanpınar)
Erdoğan, bir başka ortamda “Tıp alanında, biliminsanı ve doktor yönünden ciddi sıkıntımız var. Üniversitelerimizden de yoğun bir şekilde artık doktor yetiştirmelerine, gerek lisansta gerek uzman doktor noktasında ihtiyacımız var. Bu konuda hocalarımızdan istirhamımız hakikaten bir an önce bu gençlerimizi yetiştirelim, sağlık hayatına kazandıralım diyoruz” diyerek, hocalara da “Hızlanalım” mesajını gönderiyor. (12 Ocak 2013, Florence Nightingale Hastanesi Açılış Töreni)
Gerek devlet gerek vakıf üniversitelerindeki tıp fakültelerinin sayısının artması Başbakan’ın “Bu dönemde en çok sevindiği şeydir.” (1 Şubat 2013/Fatih Altaylı Habertürk mülakatı)

* * *

Haberin Devamı

Yeni Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’na göre, “Türkiye’nin en önemli sağlık sorunlarından biri hekim açığıdır.” Bakan, “bugün itibarıyla 20 bin uzman ve 10 bin pratisyen hekime ihtiyaç olduğunu” belirtiyor ve bu açığın 15 yıldan önce kapatılamayacağını söylüyor.   
Başbakan’ın bu soruna bulduğu çare, bir taraftan yeni tıp fakültelerinin açılmasını teşvik etmek, diğer taraftan Sağlık Bakanlığı’nın denetiminde olan ve uzmanlık eğitimi de verilen araştırma ve eğitim hastanelerini bu yeni fakültelerle ilişkilendirerek, buralardaki doktorlara öğretim üyesi olma yolunu açmaktır.
Erdoğan’ın çözüm planında niceliksel bir bakış ön plana çıkıyor. Olaya salt sayılarla bakıyor. Tıpta adım atılacaksa, ne kadar çok fakülte açılmasını sağlarsa, ne kadar çok hoca ve sonuçta doktor yetiştirilirse o kadar başarılı bir icraat yapılacağına hükmediyor. Ancak “nitelik” söz konusu olduğunda aynı kuvvetli, kararlı vurguları görmüyoruz.
Özellikle tıp eğitimi gibi akademik yetkinliğin her şeyin üstünde tutulması gereken bir alanda  “Yap onu yardımcı doçent...” yaklaşımının isabet derecesi tartışmaya çok açıktır. Bir uzmanın yardımcı doçent olabilmesi için yayın yapmak ve ders vermek üzere pek çok kriteri karşılaması gerekiyor.
Akademik kariyeri süratlendirme çabaları bu alandaki standartların aşınmasına yol açabilir.

* * *

Haberin Devamı

Kaygı yaratabilecek başka sonuçlar da söz konusu. Bugün Türkiye’de gözlemekte olduğumuz iktidar yoğunlaşması içinde özellikle YÖK’ün tıp hocalarının kariyerlerinin hızlandırılması eğilimleri karşısında etkili bir akademik kalite kontrolü sağlayabileceği şüphelidir.
Bu arada, hükümet çevrelerinin profesör sayısını artırmak isterken aslında kamuoyunun geniş bir kesiminde de geçerli olan “İyi bir doktor muhakkak doçent ya da profesör olur” şeklindeki genel algıdan da etkilendiğini zannediyorum. Pekâlâ akademik kariyer yapmayan ama mesleğini başarılı bir şekilde icra eden çok sayıda başarılı doktor var.
Ayrıca, Başbakan’ın önerdiği model, Sağlık Bakanlığı’nın kendi kontrolü altındaki eğitim ve araştırma hastaneleri üzerinden üniversite sistemi içindeki egemenlik alanını arttırmasına ve bu çerçevede özerkliğin zemin kaybetmesine yol açabilir.
Hükümet, kuşkusuz sağlık alanındaki sorunların üzerine gitmek ve çözümler üretmek durumundadır. Ama bunu yaparken nitelikten ödün vermediği hususunda da kamuoyunu ikna etmelidir.
Yarın asistanların durumuna eğilmemiz gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları