Cağaloğlu’ndan Sirkeci’ye farklı bir gezinti

CAĞALOĞLU, Ankara Caddesi yazıldığında en çok sözü edilen mekânlar, kitapçılar ve kırtasiyecilerdir. Hepimizin hayatında öne çıkan buraları ama bu semtlerin başka yerleri vardı. Gerçek ki, nüfusun kalabalık bir bölümü buralara gelirlerdi.

Haberin Devamı

Ankara Caddesi’nde, okul kitaplarının satıldığı zamanlarda, bu caddedeki her kitapçının önünde uzun kuyrukları görürdünüz. Bilhassa okulların açıldığı haftalarda... Şimdi kitaplar dağıtıldığından, böyle bir kuyruk yok.
Cumartesi günü, Bâbıâli’den Sirkeci’ye doğru indim eski alışkanlıklar dolayısıyla... Elbet kırtasiyecime, kitapçılara uğradım.
Ama belleğimdeki başka bir Cağaloğlu, başka bir Sirkeci dosyasını faaliyete soktum.
Elbiselik, paltoluk kumaşlarımızı nereden alırdık? Giyim kuşamımızı, başka birçok ihtiyacımızı nerelerden karşılardık? Bütün hafızamı gözden geçirdim...
Elbiselikleri, Âşir Efendi Caddesi’ndeki kumaşçılardan ama daha çok KBK adlı mağazadan alırdım.
O mağazada, Türk tekstil fabrikalarının dokuduğu kumaşlar olduğu kadar, İngiliz kumaşları da satılırdı. Belleğim beni yanıltmıyorsa, KBK bir baba-oğulun mağazasıydı.
O zamanın bir diğer ünlü markası da Kula Mensucat’tı.
Basın dünyasının birçok ustası, sahiplerinin söylediğine göre kumaşlarını buradan alır, hususi terzilerine diktirirlerdi. Alanların başında da Falih Rıfkı Atay geliyordu.
O zamanlar kupon kumaş diye bir kavram vardı. Ki hâlâ olsa da eski yaygınlığında değil... O kumaşlar mağazada toplar halinde satılmazdı. Bir veya en fazlı iki elbiselik kumaşlar halinde satılır. Kimi ithal kumaşları bu şekilde getirtir ve özel dikim elbiseyle dolaşırdınız... Buna önem verenler, böylece herkesin giydiği kumaştan elbise yaptırmamış olurdu.
Tekstil dünyasından anımsadıklarım hangileriydi?
Pijamalık, patiska kumaşlarını aldığımız dükkân Şişman Yanko adını taşıyordu. İç çamaşırlarının, başka giyeceklerin seçkin yeri de Dilberler’di.
Postane binası, o zamanlar adliye idi, o binanın mermer merdivenleri eskimişti, dikkatimi o çekerdi. Basın davalarının da görüldüğü yer o binadaydı.

* * *

Haberin Devamı

HAMİDİYE CADDESİ’nde de şapka, gömlek satan yan yana üç yer vardı. Çocukluğumdan beri adları dikkatimi çekerdi.
Gülnihal, Gülizar, Gülcemal.
Bugün aralarından Gülizar eksildi, onun yerine de Olimpiyat geldi.
O cadde, plak mağazalarının da caddesiydi.
Üç firmanın adını hâlâ anımsıyorum: Columbia, Odeon, Sahibinin Sesi.
Plakların üstünde, borulu gramofon dinleyen köpekli meşhur Sahibinin Sesi tabelası hâlâ aklımda. Gerek Türk müziğinin, gerek halk müziğinin, gerek Batı müziğinin uzunçalarlarını buradan alırdık. Sirkeci’deki Sahibinin Sesi plakçısı, küçük bir dükkân olarak kaldı.
Gazeteler Cağaloğlu’ndayken zaman zaman müzikten iyi anlayan Ermeni dostumun tavsiyesiyle Türk müziği plakları alırdım. Ermeni yurttaşlarımızın Türk müziğine icracı, besteci, plakçı olarak katkılarını mutlaka anmalıyım. Aras’ın çıkardığı fasıl plaklarını hâlâ büyük zevkle dinlerim. Türk müziğine âşıktı, bugün bile rastlayamayacağımız titizlikte şarkı adları yazılıydı. Eski Türkçedeki şarkılarda bir tek yazım hatası yoktu.
Odeon, bugün arşivlerini CD olarak yayımlıyor.
Borulu, borusuz gramofonların, gramofon iğnelerinin satıldığı mağazalar da gene bu cadde üzerindeydi. Çeşitli marka radyoları da buradaki mağazalarda bulurdunuz...
Bizim eve gelen radyolardan bazılarının adını hayal meyal çıkarabilirim.
Aga, Tefal, Blaupunkt.

* * *

Haberin Devamı

BUGÜN oraları nasıl, gezip
onları da yazarım.

Yazarın Tüm Yazıları