Yargı kendini yargılayacak

İSTANBUL Barosu ‘yaylım ateşi altında’ ya... İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, önceki akşam Baro’nun Kanlıca’da aldığı yeni lokalinde bir grup gazeteciyi ağırladı; haklarında açılan ‘adli yargılamayı etkileme’ davasının bütün gelişmesini özetledi; neden kongre kararı aldıklarını anlattı.

Haberin Devamı

Kendilerinden rahatsız olmalarının nedeniyle ilgili “Bizim suçumuz, tüm hukuksuzluklara karşı çıkmamız, daha da kötüsü Cumhuriyet’e ve onun değerlerine sahip çıkmamızdır” dedi.
“Hiççç koltuk sevdamız yoktur” dedi.
İstanbul Barosu ile ilgili olarak, “Baromuz o kadar büyük bir güçtür ki, boğaza takılıverir alimallah” demesi, bu konudaki hukuk mücadelesini sonuna kadar sürdüreceklerini gösterdi.
Kanlıca’nın iç kesiminde 3.5 dönümlük eski bir Osmanlı köşkünde oluşturulan
‘Baro-bahçe’ güzel bir yerdi; “Yeşile dokunmadıklarını, aksine artırdıklarını” söyledi. Öyle diğer kurumların lokalleri gibi mensupları dışında halka da açık olacakmış. “İster kahvaltıya git, ister düğün-nişan, ister kına-doğum günü düzenle” dedi konuklarına...
Avrupa yakasında da Ortaköy’den Yıldız Sarayı’na çıkıştaki eski ‘Garden 74’ü
de Avrupa yakasındaki avukatlar için açacaklarını söyledi.
Kocasakal, Balyoz’dan başlayarak yaşadıkları süreçle ilgili bütün söylediklerinin ‘önü ve arkası’ndaki gerçekleri de yasal örnekleriyle anlattı:
“İddia edildiği gibi bu davadaki bazı maddelere göre, baro yönetiminin düştüğünü söylemek mümkündür” dedi “Ama” diye ekledi:
“Bu fırsatçılıktır!”
Son iki baro seçiminin örneklerini anlatırken, “22 bin avukattan 12 bin 816 kişinin oyunu almak pek kolay değildir.”
Şimdi, TCK 277’den açılan davanın 17 Mayıs’taki duruşmasına toplu olarak gideceklerini söyledi. “Adil yargılama olur mu?“
Baro Başkanı Kocasakal’ın hiçbir endişesi yok. Şu sözü de ekledi: “Yargı, kendini yargılayacak.”
Benzer bir dava 12 Eylül’den sonra dönemin Baro Başkanı Orhan Apaydın için de açılmış, ancak beraatla sonuçlanmış...
Bu davaya kim mi bakacak?
Silivri Cumhuriyet Başsavcısı’nın eşinin görev yaptığı mahkeme!
(Bu konudaki Eyüp Serbest’in diğer sayfalardaki haberini okuyunuz!

Haberin Devamı

Başbakan’ın zehir içmesi

BAŞBAKAN Erdoğan’ın Kayseri’de Erciyes Dağı’nda STK’larla yaptığı toplantıda, terör ve İmralı görüşmelerine ilişkin, “Siyasi hayatımın biteceğini de bilsem, öleceğimi de bilsem bu zehri içerim. Yeter ki terör bitsin” demiş...
Başbakan galiba yanlış konuşmuş. Söylemek istediğini iyi anlatamamış.
Zehir içmekle terörü bitirmenin ne alakası var? Cahil ve saf vatandaşlara kendini fedakâr gösterip, onların desteğini almak için söylenmiş olabilir. O zehir içince terör nasıl bitecek? Bu sözden, terör kendisi yüzünden oluyor, o olmayınca terör sebebi de ortadan kalkacak anlamı da çıkmaz mı? Dikkat edilmeli.
Devlet görevlilerinin işi dertlere ciddi çözüm bulmaktır. Siyaset adam kandırma sanatı olmasın! Halka ve ülkeye hizmet yarışı olsun. Siyasi Partiler Kanunu’nda; siyasi partiler, vatana ve millete hizmet için kurulmuş, o yolda yarışması gereken topluluklar olarak tarif edilmiştir.
Ali Ümit AKSU-Hukukçu

Haberin Devamı

Başbakan’ın hastane ziyaretleri ne anlama geliyor?

“Bu tavır değişikliğinin ahlak boyutunu bir yana bırakırsak eğer, Ergenekon tertibiyle başlatılan tasfiye ve rejim değişikliği sürecinin sonuna gelindiğini söyleyebiliriz. AKP Hükümeti, yeni rejimi sağlamlaştırmak ve geleceğini garanti etmek için uzlaşma arıyor. Uzlaşma arayışının diğer bir nedenini de Suriye politikası oluşturuyor. Kendi ordusuyla kavgalı olan, komuta kademesini felç eden, donanmasını denize açılamaz hale getiren AKP Hükümeti, savaş kapasitesini ve moralini yok ettiği bir orduyla bölgede iddialı olamayacağını görüyor.”
(K.K.)

Yeni kitaplar

KADİR Can ‘Balık Ağ(a)lara Takıldı’ (Ekin Grubu), Taha Akyol ‘Rumeliye Elveda-100. Yılında Balkan Bozgunu’ (Doğan Kitap), Ali Bulaç ‘Postmodern Kaosta Kıble Arayışı’ (İnkılap), Nazım Alpman ‘Kürt Kardeşim Elini Ver Bana!’ (Ozan Yayıncılık), M. Şehmus Güzel ‘Öykücülüğümüzün Toros Zirvesi Osman Şahin’ (Kaynak Yayınları), Nebil Özgentürk ‘Sanatımızın Hatıra Defteri’ (Deniz Kültür), İnal Aydınoğlu ‘Kadın Erkek Üzerine’ (Chivi Yazıları), Günseli Önal ‘Sınırsız Tutku-Seks ve Güç’ (Asur Yayınları), Ece Temelkuran ‘İkinci Yarısı’ (Everest).

Haberin Devamı

Seyhan da Ceyhan gibi

CEYHAN Nehri’nin kurutulması ve dolayısıyla doğal hayatın ölmesi üzerine olan yazınız için teşekkürler. Bu durum maalesef Seyhan Nehri için de geçerli. Sadece barajda fazla suyu bırakmak için bir sulama (tahliye) kanalı gibi kullanılıyor. Onun dışında yılın büyük bölümü ya kuru ya da çok az bir akıntı dışında bir şey göremezsiniz.
Orasının da doğal hayatı bitmiş veya bitmek üzere maalesef.
Kemal SAFYÜREK

Pahalı et ve süt...

TRAKYA bölgemizi iyi tanıdığınızı iyi biliyorum. Sizin de defalarca dile getirdiğiniz gibi... Trakya çiftçisi de diğer bölgelerimizin çiftçileri de işlerinden bıkmış, para kazanamadıkları için üretmez olmuş durumdalar; hayvancı da süt üreticisi de et üreticisi de para kazanamıyor. Ergene artık tam bir kangren olmuş...
Bu ülke insanı, 0.30 kuruşa üretilen mandalinayı 3.50 TL’ye yiyor. Dünyanın azgelişmiş ülkelerinden bile pahalı et yiyor, süt içiyor. Fındığı en çok üreten ülke borsası Almanya’da, Şili’den Meksika’dan ürün ithal ediyor.
Ayıptır, günahtır... Samanı bile ithal ediyor. Zaten yazıyorsunuz ama lütfen bir kez daha yazın. Ayağımızın altından güzelim ekili alanlarımız yok olup gitmeden biraz olsun uyanalım.
Müjdat SAYGIN

Yazarın Tüm Yazıları