Ey okur, gel bu kahramanlığı sen de izle

İLK görüntü şu:

- Damlarından buz parçaları düşen bir köyde, üç kadın dizlerine kadar kar içinde yürüyorlar...

Ve ilk gördükleri kerpiç damlı evin kapısını çalıyorlar.
İkinci görüntü:
- Kapıda bir kucaklaşma... Kadınlar eve giriyorlar...
Üçüncü görüntü:
- Bir salonda kadınlar toplanmış. Ortada bir kadın konuşuyor:
“Bu bir kader değildir. Siz çocuklarınıza bunu yapmayın...”
Kadınlar öylece dinliyor. Sessiz, ifadesiz bakıyorlar.
Ve dördüncü görüntü:
- Dizlerine kadar kar içinde, köy köy, kapı kapı dolaşan kadınlardan Nurcan Çetinbaş anlatıyor:
“Bir ev ziyaretine gidiyoruz. Evleri geziyoruz. Gördüğümüz 55 kadından 45’i erken yaşta evlendirilmiş. İşte buna karşı kurduk Muş Kadınlar Derneği’ni...”
Bu söz beni öylesine etkiliyor ki...
Muş Kadınlar Derneği...
Van’da tek başına mücadele eden Zozan’ı hatırlıyorum. Ben bir televizyon programındayken aramıştı.
“Bir kadını ailesi öldürecek, yardım edin!” demişti.
Ben de canlı yayından valiye çağrıda bulunmuştum.
Erkek cehaletinin o kara yürekli, cellat pususundan çekip almıştık kadını. Kurtarmıştık. Sonra ne oldu bilmiyorum...
Nurcan Demirtaş anlatınca bir daha öfkelendim...
Geceleri gizli gizli yorgan altında ağlayan o küçücük gelinleri. Gelin demeye dilimin varmadığı kız çocuklarını düşününce, bildiğim bütün isyan dillerinden haykırmak istedim.
Diyor ki Sevgili Nurcan:
“O kadar acılı hikâyelere rastlıyoruz ki. Bir kız çocuğu kan davasını kesmek için karşı tarafa verilmiş. Kan davasına bedel olmuş. 11 yaşında. Kaynanasının koynunda yatmış 4 yıl. Sonra gerdeğe girmiş. Böyle acılar var işte.”
Nasıl bir zihniyettir bu. Kan davası dursun diye nasıl bir insan(!!!) kızını, kız kardeşini verir. Bu nasıl bir ahlaktır. Nasıl bir insanlıktır.
Nurcan anlattıkça içim kararıyor.
Midem bulanıyor.
O küçük kızları düşündükçe, nasıl bir işkencenin, nasıl bir korku filminin içine kapatıldıklarını hayal ettikçe bunalıyorum.
Düşünün ki...
18 yaş sınırı olan bir korku filmini, 11 yaşındaki bir kız çocuk kendi hayatında yaşıyor.
Muş Kadınlar Derneği...
Nurcan ve arkadaşları...
İyi ki varsınız...
Uçan Süpürge, Mor Çatı... Ve elbette yıllardır aile içi şiddete karşı muazzam kampanyalar yapan Hürriyet Dünyası ve onun arkasında duran Vuslat Doğan Sabancı...
Ve yıllardır kadının her acısına ortak olup Türkiye’nin her metrekaresinde Hürriyet adına bu mücadeleyi veren Emel Armutçu...
İyi ki varsınız...
Lütfen devam edin.
Bizi önce insanlığımızdan, sonra erkekliğimizden utandıran bu dehşete karşı ne gerekiyorsa yapalım.
Ve Muş Kadınlar Derneği’ni fark yaratanlarla destekleyen Sabancı Vakfı’nı, Muş’taki kahramanca çabaları kaleme alan Cüneyt Özdemir’i de buradan kutluyorum.
Kanatmalıyız bu yarayı ki o “dehşet dolu cerahat” aksın. Aksın, çünkü Anadolu bu yüzden tıkanıyor.    
Anadolu’da binlerce kadın insanca yaşayamadığı için... Üretemediği için, sosyal akla ve sosyal hayata katılamadıkları için Anadolu zenginleşemiyor. Zihin tarlaları kuruyor. Kadın estetiği, kadın duyarlılığı olmadığı için o kültür, kan ve gözyaşına tıkanıyor.
Sevgili Nurcan ve arkadaşları...
hurriyet.com.tr’de izledim sizi.
Kar içinde, buz gibi havalarda, küçücük kız çocuklarının kaderine doğru yürüyorsunuz...
Sakın durmayın.
Ve ey sevgili okur...
Sen de izle ve sıcacık selamlar,
cesaret dolu alkışlar gönder,
Muş’un o kahraman kadınlarına.
Yazarın Tüm Yazıları