CHP’ye öneri: Bu evliliği bitirin

HEP şöyle düşünüyordum:

Haberin Devamı

-  CHP’de iki farklı yaklaşım olabilir.
-  “Yenilikçiler” ile “Ulusalcılar” ayrışması partiye zarar vermez, tam tersine dinamizm bile katabilir.
-  Kemal Kılıçdaroğlu iki grubu da parti çatısı altında tutacak bir liderlik sergileyebilir.
-  İki farklı duyarlılık, birbirini etkileyerek yeni bir anlayışın doğmasına yol açabilir.
Kısacası...
“Yürür bu izdivaç” diyordum.
*
Fakat artık şuna ikna oldum ki:
Bu evlilik yürümez.
Nasıl yürüsün!?
-  Partinin Genel Başkanı, “Ben İmralı görüşmelerine kredi veriyorum” derken, partinin sözcüsü İmralı görüşmelerine savaş açan demeçler patlatıyor.
-  Partinin bir bölümü mahkemelerde anadilde savunma yapılabilmesi için “Bundan doğal bir şey olamaz” derken, parti adına Meclis’te konuşma yapan kişi, “Hiç Türklerle Kürtler eşit olur mu?” diye algılanacak bir çıkış yapıyor.
-  Partinin “Yenilikçiler” kanadı, “demokratik bir anayasa” diye bastırırken, “Ulusalcılar” kanadı “Türklük başımda duman” diyor, başka bir şey demiyor.
Kısacası...
Olay “parti için küçük bakış farklılıkları” olayını aşmış, “derin bir ideolojik ayrışma” noktasına gelmiştir.
İflah olmaz bir kopuştur söz konusu olan.
*
Bu ayrışma, “Yeni CHP”nin doğmasına izin vermedi ve vermeyecek.
Bu ayrışma nedeniyle CHP, bir türlü...
-  Özgürlükçü bir laik anlayışı benimseyemedi, benimseyemeyecek.
-  Parti tarihine eleştirel bakamadı, bakamayacak.
-  Demokratik standartları savunma konusunda geriye düştü, düşecek.
-  Kürt sorununa doğru dürüst çözüm geliştiremedi, geliştiremeyecek.
-  Orta Anadolu’ya açılamadı, açılamayacak.
-  Güneydoğu’dan silinmeye devam edecek.
-  Evrensel standartlarda sosyal demokrat bir parti haline gelemedi, gelemeyecek.
*
Parti içinde kendilerine “Ulusalcı” diyen bir kanat, tutmuş partinin eteklerinden çekiyor da çekiyor:
-  Parti tarihi konusunda bir eleştiri mi geliştirilecek? Ulusalcı kanat olmazlanıyor.
-  Özgürlükçü laiklik anlayışına uygun bir atılım mı yapılacak? Ulusalcı kanat, “Başımıza taş yağacak” diye ayağa kalkıyor.
-  Demokratik standartları savunma konusunda atağa mı kalkılacak? Ulusalcı kanat, “Ödün üstüne ödün veriliyor” diye itiraz ediyor.
-  Kürt sorununa doğru dürüst bir çözüm mü geliştirilecek? Ulusalcı kanat, MHP ağzıyla direnişe geçiyor.
Buna karşılık ne yapıyor Kemal Kılıçdaroğlu?
“Aman küsüp gitmesinler” falan diye idareimaslahat yapıyor.
İki tarafı da idare etmeye çalışıyor.
Fakat Gazi Paşa’nın dediği gibi, “İdareimaslahattan esaslı bir devrim” çıkmıyor.
Esaslı bir devrim çıkmayınca da “Yeni CHP” diye bir şey de doğmuyor.
Peki “Yeni CHP” doğmuyor da ne doğuyor?
Ne dediği anlaşılamayan, tutum alamayan, mesajını netleştiremeyen, politik çizgisini bir türlü tutturamayan bir parti...
*
Bu böyle gitmez.
Bitmiş bir evliliktir bu... Uzatmalar oynanmaktadır. Uzatmaları oynayan her evlilikte olduğu gibi bu evlilikte de yakında çirkinleşmeler, dalaşmalar, düşmanlıklar, karabasanlar başlar. O yüzden iyi bir “boşanma avukatı” bulup hiç uzatmadan bu işi bitirmek gerekir.

Haberin Devamı

Öfkeyi yatıştıran şeyler

Haberin Devamı

-  YOUTUBE’tan Adnan Oktar’ın halay videosunu izlemek...
-  Levent Kırca ile polemiğe girmek...
-  Kahtalı Mıçı dinlemek.
-  “Arkadaşlar” adı verilen toplulukta mini revizyona gitmek...
-  İlişki koçu pozları takınarak etraftakilere nizam vermeye kalkışmak.
-  20’den geriye doğru saymak...
-  İktidar yanlılarının CHP analizlerine göz gezdirmek...

Gelenler ve gidenler

GİDENLER:
-  İDRİS NAİM ŞAHİN:
“Renkli olayım” diye zerre kaygı gütmediği halde “renkli” bir karakterdi... Mesela “Biber gazımız gayet organiktir” diye açıklama yaparken gayet ciddiydi... Zaten biraz da bu ciddiyetten artıyordu komedi oranı... Başbakan Erdoğan için, “Eleştirilere aldırış etmez, bir bakan eleştiriliyorsa onu daha çok tutar” falan denir. Doğru bir saptamadır bu... Ancak bu örnek olayda Başbakan bile prensibini çiğnemek zorunda kaldı... O dereceydi yani.
*
-  RECEP AKDAĞ: Şu dört şeyin eşit miktarda rolü olduğunu sanıyorum gidişinde: BİR: Aşırı yıpranması ve yorulması... İKİ: Bağlı bulunduğu tarikatın bakanlıktaki etkinliğini her geçen gün artırması... ÜÇ: “Dediğim dedik” tavrı ve önerilere kapalılığı... DÖRT: Doktorları ve sağlık çalışanlarını bütünüyle mutsuz etmesi ve küstürmesi... Dördü birleşince Başbakan Erdoğan’ın kendisini feda etmesi kaçınılmaz olmuştur diye düşünüyorum.
*
-  ÖMER DİNÇER: Kendisi henüz ortada olmayan bir kurumsal yapının teşkilatlanma planını çok iyi çıkarır... İyi bir kurucudur yani... Fakat iş ülkenin en köklü kurumsal yapısını idare etmeye gelince orada tökezledi... Başaramadı... Bir özelliği daha var: İletişim süreçlerini yürütmekten hiç çakmıyor... Bu yüzden bakanlığı boyunca toplumsal algıya, nasıl görüldüğüne, nasıl anlaşıldığına zerre kadar önem vermedi... Eğitim hizmetinde çalışanlar da memnun değildi kendisinden “atama” bekleyenler de...
*
-  ERTUĞRUL GÜNAY: Ne Şahin, ne Akdağ, ne de Dinçer... Hiçbiri küsmez... “Mırın kırın” bile etmezler. Çünkü onlar, çelik çekirdektendir. Fakat Ertuğrul Günay farklı bir noktada... Burulmuştur biraz... Gerçi beklemiyor değildi böyle bir gelişmeyi ama yine de burulmuştur... Kendisine bir rol biçmişti: Başbakan’ın özellikle sanat ve kültür alanında sanat ve kültür piyasalarının kabul edemeyeceği türden çıkışlarını dengelemek... Fakat unuttuğu bir şey vardı: Başbakan Erdoğan, bu tür dengeleme çabalarından hiç hoşlanmaz... “İyi niyetli dengeci” iken, “antipatik figür” durumuna geçmesi ve gidişi bundandır.
*
GELENLER:
-  MUAMMER GÜLER:
Hrant Dink cinayetinin gerçekleştiği sırada İstanbul Valisi idi... Bu cinayette ortaya çıkan ihmaller zincirleri sayılırken adı mutlaka sayılıyor. Bu yüzden başı ağrıyacak... Bu yüzden tatsız bir başlangıç yaptı... Unutulmayan bir olay daha var: 1 Mayıs’lardan birinde İstanbul’da ortalığı biber gazı fırtınasına tutmuştu dönemin Emniyet Müdürü Cerrah’la birlikte... O yüzden “gazcı kardeşler” diye manşet bile atılmıştı hakkında... Bu da hafızalarda... Renkli bir karakterdir aslında... Tabii ki İdris Naim’le baş edecek denli değil... İyi bir idarecidir... Bir de iyi bir iletişim stratejisi uygular.
*
-  MEHMET MÜEZZİNOĞLU: Başbakan Erdoğan, henüz Erbakan Hoca’nın yanındayken, İstanbul İl Başkanı adayı yapmıştı kendisini... Fakat olmadı... Erbakan Hoca taraftarları geçit vermediler ve seçilemedi. AK Parti kurulunca İstanbul İl Başkanı oldu... Başarılı bir performans gösterdi... Ardından milletvekili yapıldı... Şimdi de bakan... Kendisi için bile sürpriz olmuştur... Çünkü beklenmiyordu böyle bir şey... Recep Akdağ’ın uzun süreli bakanlığının doğurduğu bin türlü sorun var Sağlık Bakanlığı’nda... “Recep Akdağ gitti ve rahatladık” diyen binlerce sağlık çalışanı var. Onların beklentilerini karşılayabilecek mi? Bilmiyorum. Bekleyip göreceğiz.
*
-  NABİ AVCI: Hani her okulun “kafa dengi” hocası vardır ya... Nabi Hoca o tür hocalardandır. Okuluyla sınırlı kalmaz onun hocalığı... Bizim kuşağı etkilemiş bir hocadır... Dersine girmeseniz de “hocam” kabul ettiğiniz türden hocalar vardır ya... Nabi Hoca benim için öylesi bir hocadır. Ruhi Su sever, Edip Cansever okur, polisiyeye aşinadır, entelektüel donanımı sağlamdır, şefkatlidir, eğlencelidir, espri duygusu vardır... Bu özellikler “iyi bir idareci” özellikleri ise eğer, iyi bir idareci olacaktır... Değilse durum vahim...
*
-  ÖMER ÇELİK: Sonunda oldu... Uzun zamandır bekliyordu kabineye girmeyi... Hak da ediyordu aslında... Sıra ona gelmeliydi... Gerçi son zamanlarda gözü Dış İşleri Bakanlığı koltuğundaydı ama olsun... Kültür ve Turizm alanını da yakıştırır kendisine... Nasıl bir politika izleyeceğini bilemiyorum. Ertuğrul Günay gibi “Başbakan’ı dengeleme” işine mi soyunacak, yoksa Başbakan’ın kültür politikalarını aynen uygulayacak mı? Başbakan kültür politikalarına bu denli merak sarmasaydı işi hiç kuşkusuz daha kolay olurdu. Fakat Başbakan’ı dengelemeye çalışsa da, Başbakan’ın kültür politikalarını aynen izlese de belli bir kalite gözeteceğinden eminim.

Yazarın Tüm Yazıları