M. Ali Birand ekolü, Birand okulu

HERKESE nasip olmayacak bir cenaze töreniyle M. Ali Birand’ı ebediyete uğurladık.

Haberin Devamı

Sevenleri, seyircileri, okurları, meslektaşları ve haber yaptığı insanlar oradaydı.
Ben, adam yetiştiren, kendinden genç kuşağa bilgisini, görgüsünü, tecrübelerini, yaşam biçimini aktaran insanlara özel bir sempati duyarım.
Birand’ın ardından onunla çalışanların, gazeteciliği, haberciliği, televizyonculuğu ondan öğrenenlerin konuşmaları bu meslekteki birçok ustaya örnek olmalıdır...
Bugün televizyonlarda haberlerini, programlarını izlediğimiz nice ismin hocasıdır M. Ali Birand. Onun ölüm haberi duyulduktan sonra, televizyonlarda konuşan mesai arkadaşlarının hiçbirisi, bir tek olumsuz kelime kullanmadılar. Çünkü onunla ilgili olumsuz bir hatıraları olmamıştı asla! Birand’la birkaç kere bir arada bulunan meslektaşları bile, gözyaşlarıyla anlattılar onu. Çünkü, o, yetiştirdiği gençlere tepeden bakmadı. Haber arenasına indiğinde, arada hiyerarşik fark olmazdı.
Yunus Emre’nin şu sözlerinin ona yakışacağı kanısındayım: “Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun”.
Gazetecilikte yazdığınız yazı, yaptığınız/sunduğunuz haber, Zümrüdüanka kuşunun yaşamı gibidir. Akşam yaşamı son bulur, ama ertesi gün yine küllerinden doğar. O bunun bilincinde bir isimdi ve her zaman yarına kalacak işlere imza attı.
Masa başına geçince, muhabirliği unutan ya da küçümseyen gazetecilerden değildi, aksine ilk haberini yapan muhabir heyecanıyla sarılırdı haberlerine. Ele aldığı bir konuda, aracılarla değil doğrudan kaynağa ulaşmayı tercih ederdi.
İdeolojik saplantısı yoktu, iyi haber saplantısı vardı.
Bir haberi, bir lideri herhangi birini daha iyi, daha derinden anlamak için yaptıkları, zaman zaman bir değişkenlik olarak yorumlanmıştır. Oysa değişkenlik, değişik insanlara ulaşmanın en doğru yöntemiydi. Bunu en doğru şekilde uygulayan imza onunkiydi.

* * *

Haberin Devamı

TELEVİZYONUN, sözün uçuculuğunu bilenlerdendi. Onun için, araştırmalarını, kitaplarına yansıttı.  Böylece programları kalıcılık kazandı. Bugün yakın tarihimize ilişkin bir inceleme, bir araştırma yapılacak olsa, 32. Gün programının arşivinden yararlanmayan veya ondan referans almayan bir inceleme eksik kalacaktır kanaatindeyim. Çünkü dünün Türkiye’sinin belgelerini bilmeden, tanıklarını dinlemeden bugünü anlamanın imkânsızlığı ortadadır. Kimsenin konuşmaya cesaret edemeyeceği, daha doğrusu başaramayacağı isimlerle konuşmak onun yapabileceği bir şeydi.
Televizyona çıkan, yazı yazan herkesin, ben, yaşama sevincini, kişisel tutkularını yansıtmasını isterim. Çünkü insanın tahammül gücünü, direncini sağlayan yaşama sevincinden başka bir iksir yoktur.
Ben, çok rastlamışımdır; hoşgörüsü olmayan insanlara kimse tahammül edemez. Ki hoşgörü, tolerans sözünden daha da kapsamlı bir sözdür. Hoşgörü, bir insanı o insanın koşulları içinde algılamamızı sağlar. Kendisinin taklit edenlerle şakalaşabilen, canlı yayındaki dil sürçmelerini daha o anda gülerek ve kendisiyle alay ederek telafi eden, ender medya mensuplarından biriydi.
Önce öğrencisi, sonra meslektaşı, ama her zaman yakın dostlarından biri olan Can Dündar’ın kitabı, Birand–Bir Ömür Ardına Bakmadan... kitabını okursanız ekranın ve satırların arkasındaki Birand’ı daha yakından tanırsınız.

* * *

Haberin Devamı

BÜTÜN sevenleri, onu hep imza attığı ilkleri ve güler yüzüyle anımsayacaklar.

Yazarın Tüm Yazıları