Sayın Rıdvan öğretmenim tam da söylemek istediğim buydu

YAKA paça götürdüler.

Haberin Devamı

Bir apartmanın içinde bulmuştu polis. Sokaklar savaş alanı gibiydi.
Taş yağmuru... Yol ortasında yakılan lastiklerin zifir dumanı...
Ara sokaklarda bilinen kovalamaca...
Polis taş atanları topluyordu.
Onu da bir apartmanın içinde bulmuşlardı.
Artık canını kurtarmak için mi kaçmıştı. Yoksa gerçekten o da polise taş mı atıyordu?
Belli değildi.
Ama onu da aldılar polis otobüsüne.
Gözaltı. Sabaha kadar sorgu.
“Sustu. Konuşmadı. Yalnızca öğretmenim” dedi.
Ertesi gün mahkeme. Tutuklandı.
Doğru cezaevi...
Ve dün DHA muhabiri Felat Bozarslan bir haber geçti:
“Diyarbakır’da polise taş attığı iddiasıyla 3 aydan bu yana tutuklu bulunan öğretmen Rıdvan Aksoy, tanık polislerin lehine ifade vermesi ve savcının beraatı yönündeki istemi üzerine tahliye edildi.”
İnanamadım.
Ne yapsın şimdi Rıdvan öğretmen.
Ne öğretsin bu çocuklara?
Mesela arka sıralardan bir öğrenci sorsa:
“Öğretmenim üç aydır neredeydiniz? Hasta mıydınız?”
Böyle mi cevap verse:
“Hayır evladım, hastalıklı bir adalet sisteminden virüs kapmışım.”
Ah Rıdvan öğretmenim...
3 ay boyunca yargılanmadan ve delilsiz...
Mesela gökyüzüne bakamadın.
Çıkıp dolaşamadın. Öğrencilerine anlatamadın.
Karına sarılamadın.
Varsa kızını sabah öpemedin.
Rıdvan öğretmen...
“Özgürlük dersinde tutuklandın!”
Ben de işte tam bunu söylüyorum.
Diyorum ki...
Keyfi tutukluluklar. Uzun tutukluluk süreleri, bitmeyen ve uzadıkça uzayan yargı süreçleri...
Bu toplumun vicdanını kanatıyor.
Şimdi denilebilir ki...
Polis, savcı, hâkim ne yapsın?
Her gün olay, her gün gözaltı. Her gün sokak savaşı.
Hâkim, savcı hangi dosyaya yetişsin?
Evet ben de işte tam bunu yazıyorum.
Bu mesele, silahla, gözaltılarla, uzun tutukluluk süreleriyle çözülemez.
30 senedir bu ülkenin cezaevleri doluyor, taşıyor.
Belediye başkanları, siyasetçiler tutuklanıyor.
Ne oluyor?
Dün Öcalan’la bağlantısı var diye tutukladığınız Ahmet Türk, bugün Öcalan’la görüşüyor. Açıklamalar yapıyor.
Belki de arabulucu oluyor.
Evet artık bir gerçeği görmeliyiz.
Çünkü kafasını kuma gören sağır devletler, tarih boyunca halklarını geriletmiştir.
Ama cesur ve sivil bir siyaset en azından barışın umudu olmuştur.
Yeter artık!
Bitirelim şu “korku tüneli”ni...
Yıllarca, komünizm gelecek diye kitapları yakan, gencecik çocukları Nâzım okudu diye içeri tıkan o korku devleti.
Yıllarca Ermenistan’a karşı sınırları kapatan o devlet.
Yıllarca irtica gelecek diye başörtüsünü yasaklayan o devlet.
Yunanistan için Ege’yi, Hatay için Suriye sınırını, PKK için Irak sınırını mayınlayan o korku devleti bitsin artık.
Halkların birbirine güvendiği...
Birbirlerine zenginlik olduğu bir ülkenin...
Sivil ve demokratik anayasası için...
Yeter artık.
Öyle değil mi Rıdvan öğretmenim...
Geçmiş olsun.

 

Yazarın Tüm Yazıları