Karadayı’nın 28 Şubat’taki konumu

UZUN bir zamandır Ankara’da yürümekte olan 28 Şubat soruşturmasının en büyük tartışma konusu, o dönemin bugün hayatta olan kuvvet komutanları ve Genelkurmay karargâhının üst kademesinin büyük bir bölümü tutuklanırken, tümünün komutanı olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın bu dosyanın dışında tutulmasıydı.

Haberin Devamı

Geçen nisan ayından bu yana büyük çoğunluğu asker olmak üzere 62 şüpheli Sincan’daki F tipi cezaevinde tutuklu bulunuyor. Savcılık, bu süre boyunca sanık ya da tanık olarak Karadayı’nın ifadesini alma yoluna gitmedi, ta ki önceki güne kadar...

* * *

Aynı soruşturmadan tutuklu bulunan dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir’in geçen ay yaptığı ve 28 Şubat döneminde Karadayı’nın talimatlarını yerine getirdiklerini belirttiği “suç duyurusu”nun ardından yeni bir durumla karşı karşıyayız.
Savcı Mustafa Bilgili’nin İstanbul’da yaşayan Karadayı’yı önceki gün gözaltına aldırarak polis marifetiyle Ankara’ya getirtmesi ve ardından 4 saat sorguladıktan sonra tutuklanması talebiyle nöbetçi hâkimliğe sevk etmesi, eski Genelkurmay Başkanı’nın dokunulmazlığının sona erdiğini gösteriyor.
Ancak Karadayı’nın soruşturmaya
dahil edilmesinin savcılık makamının durduğu pozisyon açısından yarattığı bir ikilem var. Bu ikilem, 28 Şubat döneminin ünlü Batı Çalışma Grubu’nun (BÇG) yasalara aykırı bir yapılanma olduğu tezinin dayanaklarıyla ilgili.
BÇG’nin Karadayı’nın bilgisi dışında kurulmuş olması halinde, bu birimin yasadışı bir yapılanma olduğu tezi kuvvetli bir destek bulabilir. Bu organizasyonun Karadayı’nın bilgisi dahilinde oluşturulduğu ve faaliyet gösterdiği ortaya çıkarsa, grubun yasallığı yine tartışılır olsa bile, talimat altında hareket eden diğer komutanların sorumluluğu ikinci dereceye düşecektir. Verilen bir emrin gereğinin hiyerarşi içinde yerine getirilmesi anlamında, sanıklara yüklenecek suçtan, verilebilecek cezalara kadar bir dizi hafifletici faktör devreye girecektir.
Bu açıdan bakıldığında, Karadayı’nın soruşturmaya katılmasının, 28 Şubat soruşturmasının şu ana kadar üzerine inşa edildiği zemini etkilemediği söylenemez.

* * *

Haberin Devamı

Tam bu noktada önemli gördüğümüz bir durumun altını çizelim. 28 Şubat dönemindeki bütün kuvvet komutanlarının suçlanıp, Genelkurmay Başkanı’nın olayın dışında tutulması kamuoyunun azımsanmayacak bir kesiminde soru işaretlerine yol açmaktaydı.
O dönemde ordunun içinde bazı doğaçlama hareketler, farklı yönelişler olmuş olabilir. Muhtemeldir ki, Karadayı Sincan’da tankların yürüyüşünü sonradan öğrenmiştir. Ama emrindeki komutanların her şeyi, -örneğin BÇG’nin kuruluşunu- Orgeneral Karadayı’nın bilgisi dışında ve ona rağmen yaptıkları tezi doğrusu çok inandırıcı gözükmüyor.
Çünkü, bu takdirde, başında bulunduğu ordunun, hatta karargâhta kendisiyle aynı katta görev yapan astlarının ne yaptığından haberi olmayan, bu haliyle ciddi yönetim zafiyeti gösteren bir komutan olduğuna hükmetmek gerekecektir ki, bu kimlik tanıdığımız Karadayı portresine pek uymuyor.

* * *

Haberin Devamı

Bu konudaki tartışmanın netleşmesi için iddianameyi beklememiz gerekiyor. Ancak önceki günkü gelişmenin olumlu bir yönünü görmezlikten gelemeyiz. Nöbetçi Hâkim Halil İbrahim Kütük’ün, Karadayı’nın tutuklanması talebini reddederek, kendisinin adli kontrol tedbirleri uygulanarak tutuksuz soruşturulması yolunda verdiği karar, Türkiye’de yerleşmesini arzuladığımız evrensel hukuk ölçüleri bakımından sevindiricidir.
Hâkimin takdir yetkisini bu şekilde kullanmış olması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM’nin içtihadıyla uyumludur. Bu durum büyük ölçüde geçen temmuz aylında TBMM’den geçen üçüncü yargı paketinin hâkimlere getirdiği esnekliğin bir sonucudur. Bu paketle gerçekleştirilen reformun Türkiye’de yargıya ne kadar önemli bir sıçrama yaptırdığını teslim etmemiz gerekiyor.
Ancak Ankara Adliyesi’nden çıkan bu karar reformun uygulamasıyla ilgili önemli bir çelişkiyi de gözler önüne sermiştir. Karadayı tutuklanmazken, emrinde olan subayların Sincan’da tutuklu kalması, 28 Şubat soruşturmasının seyri açısından çelişkili bir görüntü yaratmıştır.
Tutuklama kararlarını alan hâkimler arasında tutuklamanın koşulları konusunda bir içtihat birliğinin bulunmayışı, örneğin Ankara ve İstanbul’daki mahkemelerde farklı tutuklama rejimlerinin uygulanıyor olması, Türkiye’de yargının işleyişi bakımından düşündürücü bir sorundur.

Yazarın Tüm Yazıları