Gazeteci

Teee üç sene evvel.

Haberin Devamı

2009 Ekim...
Mustafa Balbay içeri tıkılalı yedi ay olmuştu, ha bugün ha yarın derken, çıkacağı yoktu. Kafalar karışık, yürekler pırpır’dı, basın tırsıyor, tutuklu gazeteci hakkında haber yapmak bile tehlikeli bulunuyordu.
*
Bir kişi hariç...
O güne kadar yapılmayanı yaptı, bindi otomobiline Silivri’ye geldi. Savcıya başvurdu, izin istedi, kabul edildi, ailesi dışında görüşen ilk kişi oldu. Kapalı görüşe girdi, arada cam... İşte her şey, o anda başladı.
*
“Merhaba arkadaş” dedi, “yalnız değilsin.”
G
Bir kişi...
Korku duvarını yıkmıştı.
*
Arkasından kimsenin gelmesini beklemedi, açtığı o gedikten gene kendisi ilerledi. Önce hukukçulara danıştı, sonra gitti, Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Evrensel kriterleri koydu masaya... Açık görüş’e ailesi dışındakilerin de katılabilmesi gerekir, izin istiyorum dedi. O izni de kopardı. Sarıldı telefona, gelir misiniz diye sordu, liste yaptı, ilk kez o ay, 10 gazeteciyi Silivri’ye götürdü, Balbay’la görüştürdü.
*
Böylece...
Tek tük, cılız cılız da olsa, gazete köşelerinde Silivri haberleri çıkmaya başladı. Otobüs kiraladı. Duruşmalara gazetecileri taşıdı. Kitap Fuarı’nda Mustafa Balbay standı açtı, dışarıdaki gazetecilerin içerideki gazetecilerin kitaplarını imzalama kampanyası, onun sayesinde başladı.
*
Hatta bir seferinde, Balbay’ın kızı Yağmur, babası imzalasın diye karnesini getirmiş, ancak o günkü görüş kapalı olduğu için boynu bükük kalakalmıştı. Ki, gene oradaydı... Ayrılma burdan, bekle dedi, çıktı savcıya, kanun’lardan değil, evlat sahibi baba’dan izin istedi, tarihte ilk kez o gün, evlat’a mahsus açık görüş izni verildi, Balbay kızının karnesini imzaladı, öptü, sarılabildi her baba gibi.
*
Kapsamı genişletti, gazetecilerin açık görüşlerde sadece Balbay’la, Tuncay Özkan’la değil, öbür tutuklularla görüşmelerini de sağladı. Çünkü, meslektaşları tarafından yalnız bırakılan tutuklu profesörler, subaylar, ondan yardım rica ediyor, seslerini duyurabilmek için aracılık etmesini istiyordu.
*
Nefes olmuştu...
Sanırım o nedenle, Müyesser Yıldız serbest kalır kalmaz, ilk iş onu ziyarete gitmiş ve “havamız, oksijenimiz oldun” demişti.
*
Hakaretlere uğradı tabii, yalanlarla iftiralarla linç etmeye çalıştılar, durdurmak için darbeci bile dediler ona, yılmadı, göğüsledi. Neredeyse her duruşmaya geldi, her açık görüşe geldi, 200’den fazla muhabiri-köşe yazarını getirdi. İçeridekilerin hayatı hakkında bugüne kadar yayınlanan haberlerin-yorumların yüzde 80’ini ona borçluyuz. Toplumun bilgi edinme hakkına hizmet etti, içeridekilerle dışarıdakiler arasında köprü oldu. En son okumuşsundur mutlaka... Değerli ağabeyim Uğur Dündar’ı, Ertuğrul Özkök’ü, Melih Aşık’ı, Ayşenur Arslan’ı, Ümit Zileli’yi, Necati Doğru’yu, Yalçın Bayer’i götürdü.
*
Atilla Sertel o... İzmir Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı.
*
Elbette, en başta Ali Ekber Yıldırım, bu fedakâr çalışmaları birlikte yürüttüğü yönetim kurulu arkadaşlarının... Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin, Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti’nin, Basın Konseyi’nin, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın emeğini unutmuyorum. İzinlerde zorluk çıkarmayan Adalet Bakanlığı’nın da hakkını teslim etmek lazım.
*
Ancak... Bu tarihi döneme damgasını vuran gazeteci, Atilla Sertel’dir.
*
Bu yazı da, Hasan Tahsin Onur Ödülü veren İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ne dilekçemdir... Hiç boşuna sağda solda onur’lu gazeteci aramayın kardeşim, en fazla hak eden’e, başkanınıza verin.

Yazarın Tüm Yazıları