Tek kelimeyle olayı çözdüm

NEDEN ille de “Özal zehirlendi” sonucu çıksın istiyorlar?

Haberin Devamı

Neden “Özal zehirlenmedi” sonucu karşısında çıldırıyorlar?
Neden “Özal zehirlendi” dışında bir sonucu kabullenmek istemiyorlar?
Bütün bu soruların yanıtını dün Zaman gazetesindeki bir köşe yazısının içinde geçen tek bir sözcükle anladım ve kavradım.
O sözcük “rehavet” sözcüğüydü.

İçinde “rehavet” sözcüğünün geçtiği yazının ana fikri şöyle bir şeydi:
Darbecilerle mücadele ediliyor, hukuk dışı yapılanmalara karşı savaş veriliyor.
Ama son zamanlarda bir rehavet söz konusu...
Eğer “Özal zehirlendi” sonucu çıkarsa bu rehavete bir son verilebilir.
Böylece yeniden enerjik bir şekilde mücadeleye girişilir.
Demek ki neymiş?
Rehaveti gidermek için “Özal zehirlenmiştir” cümlesine ihtiyaçları varmış.

“Zehirlendi” sonucu ortaya bir çıksa...
İnandırıcılığı zedelenen Ergenekon davasına yeniden itibar kazandıracaklar.
Bir parça demodeleşmeye başlayan ve bıktıran “Darbeler ve darbeciler” konusuna yeniden büyük bir iştahla sarılacaklar.
Karizması bir hayli çizilen Özel Yetkili Mahkemeler’in yeniden karizma kazanmasını sağlayacaklar.
“İşi sıkı tutmazsak darbe gelir ha!” atmosferine yeniden dönüş yapacaklar.
Kısacası...
“Zehirlendi” sonucuna şiddetle ihtiyaçları var.

Haberin Devamı

“Zehirlendi” sonucu ortaya çıkarsa...
“Koskoca cumhurbaşkanını bile zehirlemişler” diyerek davalardaki hak, hukuk, adalet taleplerini boğabilecekler.
“Hep olağanüstü koşullar hüküm sürmelidir” anlayışını egemen kılabilecekler.
“Bin yıl sürecek bir süreç”e sahip olabilecekler.
Memleketi hep tetikte tutabilecekler.
Beş yıldır kodeslerde tutuklu olanların mesele edilmesini engelleyebilecekler.
Yargıda ortaya çıkan vahim hataların “ufak tefek adli hatalar” denilip geçilmesini sağlayabilecekler.
İddianamelerin zayıflığını, avukatların seslerinin kısılmasını, “sehven” kelimesini falan gündemden düşürebilecekler.

Çözdüm olayı!
Artık “Yahu bunlar neden Turgut Özal zehirlenmiştir diye bir sonuç için bu kadar çırpınıyorlar” diye sağa sola sormaktan vazgeçmiş durumdayım.
Çünkü cevabı biliyorum.

Kurunun yanında yanan yaş olmak
FEHMİ Koru, Ergenekon davasıyla ilgili bir makale yazmış.
Özetle şunu söylüyor:
“Çok sanıklı davalarda kurunun yanında yaşların da yandığını biliyorum. Ama durum böyledir diye yargıyı faşist diye suçlamayı kabullenemem.”

Haberin Devamı

Şöyle bir test sorusu hazırladım:
Allah göstermesin Fehmi Koru’nun başına bir iş gelse ve “kurunun yanında yanan yaş” olsa...
Sizce aşağıdakilerden hangisini yapar?
A- “Yaşasın Türk yargısı” diye slogan atar.
B- “Olur böyle vakalar der” ve mütevekkil bir şekilde durumu kabullenir.
C- “Yargı faşistleşiyor” diye isyan eder.
D- “Kurunun yanında yanan yaş olsam da yargıma laf söylemem” der.
Sizce hangi şık?
Cevaplarınızı bekliyorum.

Ahmet Altan’ın Taraf’tan ayrılışı
TARAF’tan istifa etmiş Ahmet Altan...
Üzüldüm. Çok üzüldüm.
Neden mi? Şunlardan dolayı:

“Söylenmesi gerekeni sonuna kadar söylemek” diye nitelendirilebilecek bir tutumu sürdüren o köşe artık susacak... Ondan üzüldüm.
Askeri vesayete de, sivil vesayete de aynı şiddetle ve aynı kararlılıkla tepki gösteren o köşe artık susacak... Ondan üzüldüm.
Bütün köşe yazıları bundan sonra birbirine daha çok benzeyecek... Ondan üzüldüm.
“Yazıyı baştan sona bir solukta okutabilmek” diye özetlenebilecek bir yazarlık maharetinden mahrum kalacağım... Ondan üzüldüm.
“İktidarın tutumu ne olursa olsun yandaşın tutumu değişmez” anlayışının karşısına çıkardığı “iktidarın tutumu değişince yazarın da tutumu değişir” anlayışı artık kendini gösteremeyecek... Ondan üzüldüm.
Orada bir köşede kimselerin söylemeye cesaret edemediği şeylerin söylenmesi durumu son bulacak... Ondan üzüldüm.

Haberin Devamı

Erdoğan orkestrası
BAŞBAKAN Erdoğan, partisinin Doğu ve Güneydoğu milletvekilleriyle bir araya gelmiş ve yaptığı konuşmada şöyle demiş:
“Biz bir orkestrayız. Orkestrada farklı sesler çıkarsa sesler bozulur.”

Anlaşılan “orkestra” denilince Başbakan Erdoğan’ın aklına “15 bağlamanın aynı anda aynı melodiyi tıngırdatması” geliyor.
Yani tek sesli bağlamalar topluluğu...
Oysa orkestra bu değildir. Orkestrada her enstrümandan farklı bir ses çıkar.
Çıkan farklı seslerin ahengini ise beste sağlar.

Bunu siyasi partiye uyarlayacak olursak: “Beste”, parti programı ya da partinin politik çizgisidir.
Bu çizgiye bütünüyle aykırı olmamak koşuluyla...
Siyasi partilerde farklı seslerin çıkması gerekir.
Milletvekillerine ya da partililere “bağlama” muamelesi yapılamaz.

Haberin Devamı

Bir orkestra şefi olarak Başbakan Erdoğan’a düşen görev bütün enstrümanları tek bir enstrümana dönüştürmek değil, farklı enstrümanlardan çıkan sesleri ahenk içinde yönetmektir.

Hoşuma gitti
RECAİ Kutan Türk siyasetinin görüp göreceği en efendi, en mülayim, en düzgün, en mütevazı siyasetçilerinden biridir.
Tercihini Erbakan Hoca’dan yaptı Recai Bey.
Vefasını da sonuna kadar gösterdi.
Ama ondan daha önemli vefa, Başbakan Erdoğan’dan geldi.
Erdoğan, Recai Kutan’ın isminin Malatya’da bir baraja verildiğini duyurdu.
Kutan, Devlet Su İşleri’nin 1950’lerde yaptığı atağın büyük kahramanlarından olması nedeniyle de bu vefayı sonuna kadar hak eden bir isimdir.

Haberin Devamı

Gelin, şu dört ilkede anlaşalım
BİR: “Bana Ergenekoncu derler” diye Ergenekon’daki hak ihlallerini dile getirmekten kaçınmak Ergenekonculuk yapmaktan bile daha ahlaksızca bir şeydir.
İKİ: Doğu Perinçek’in dünya görüşüne, gittiği yöne, üslubuna, siyaset tarzına toptan karşı olmak, Doğu Perinçek’in uğradığı bir haksızlığı dile getirmekten kaçınmaya neden olamaz.
ÜÇ: Bir protesto gösterisinde protestoculara copla, tazyikli suyla ve biber gazıyla yapılan jandarma müdahalesine tek bir laf etmeyip bütün sorumluluğu taşkınlık yapan göstericilere yüklemek “devlet dili” kullanmanın daniskasıdır.
DÖRT: Darbecilerin kullandığı yöntemlerin benzerlerini kullanarak yapılan bir darbe mücadelesinden arınma ve temizlenme çıkmaz.

Yazarın Tüm Yazıları