Nezaket

BİR cuma sabahı “nezaket” sözcüğüne tutunarak başlıyorum bu yazıya.

Unutmaya ve hırpalanmaya ayarlanmış bir sözcük...
Nezaket...
Aslında bir telefonla çıkıp geldi sözlüklerin arasından.
Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanı Nimet Baş aradı:
“Fatih Bey komisyonumuza bizzat gelerek bilgi verdiğiniz ve katkı yaptığınız için size şahsen teşekkür etmek istedim. Meclis’e gelerek demokrasiye katkı yapan herkese teşekkür ediyoruz.”
Eğer bir nebze olsun demokrasiye katkımız olduysa ancak mutlu oluruz.
Nimet Baş’ın ve komisyon üyelerinin telefonu aslında demokrasinin varlığı için en önemli duyguyu da getirdi bana...
Nezaket...
Demokrasi yalnızca oy vermek ya da oy istemek değildir ki...
Her birimiz içsesimizle vicdanımıza sorsak:
En son ne zaman ve kime nezaket gösterdik?...
Anlamaya çalıştık?..
Ve en önemlisi “ihtimam” gösterdik?...
İlişkilerimize, dostluklarımıza, aşklarımıza ihtimam göstermek nasıl tarif edilebilir?
Eğer demokrasi bir çiçekse...
İhtimam, nezaket ve anlayış, o çiçek için sudur, topraktır, güneştir...
Bu yüzden Baş’ın telefonu demokrasinin kaynağını hatırlattı bana...
Nezaket, ihtimam ve anlayış...
Ötekini anlamaya çalışmak, farklı bir açıyı anlayabilmek.
Farklı sesi duyabilmek...
Mesela, trafikte aniden önünüze geçen bir dolmuş...
Ya da aralıksız kornoya basan bir şoför...
Denizi kirleten bir teknede müziği sonuna kadar açan bir kaptan...
Bütün bunları neyle aşabiliriz?
Demokrasi kültürüyle...
İşte o kültürün adı nezakettir.
Yirmi yıl önce Kürtçe şarkı söyledi tutuklananlar...
Bugün o acıları niye çektiklerini sorguluyor mudur acaba?...
Ve o acıyı çektirenler vicdanlarında bir “utanç sicili” tutabilmiş midir?
Utanmak...
Ne asil ve köklü bir duygudur...
Gözyaşına komşudur.
Yüz kızarmasına zemindir.
İnsanın bireysel tarihinden utanacağı olayları, anları ayıklaması ne büyük bir erdemdir...
“Hata yapmışım” demek...
O ahlakın yüzölçümünde ne büyük bir nezakettir...
Şiddete yaklaştıkça, küfre ve öfkeye bulaştıkça nezaket de ihtimam da anlayış da solar gider...
O yüzden şiddetin, küfrün ve öfkenin olduğu yerde demokrasi çiçeği açamaz...
Çünkü nezaketin yokluğunda toprağı kurumuştur.
İhtimamın eksikliğinde suyu kesilmiştir...
Anlayışın tükenmesiyle güneşi kararmıştır.
Utancın atlasında pusulasını kaybetmiştir.
Bu yüzden insan bazen kendi içindeki o derin mağaralara, ıssız vadilere kaçıp...
Bir derviş edasıyla bireysel tarihinin çilesini çekmelidir...
Yazarın Tüm Yazıları