Gazze ateşkesi: “Parlayan” Mısır, “sönük” Türkiye...

Bir önceki yazımızda tahmin ettiğimiz üzere Gazze’de “ateşkes” sağlandı. Gazze’deki Filistin halkı, İsrail gibi “askeri güç”e boyun eğmemenin “gururu” içinde, ateşkes ilanını “zafer kutlamaları”yla sokaklara döküldü. İsrailliler ise kararı “sessiz” geçiştirdiler.

Haberin Devamı

“Ateşkes”in iki tarafı, Hamas ile İsrail. “Ateşkes” onlar arasında ama ateşkes “vekalet” yoluyla onlar adına, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Morsi tarafından üzerinden anlaşıldı.
Yani, İsrail, ABD’ye “vekalet” verdi; Hamas ise kendi adına Mısır’ın “arabuluculuğu”ndan medet umdu.
Ateşkes, daha önce de vurguladığımız gibi, Filistin sorununun çözümünde tek bir adım ifade etmiyor. Gazze’ye İsrail kara saldırısının önünü alıyor; önemli kayıplara yol açan (15 İsrailliye karşılık 135 Filistinli hayatını kaybetti), bazıları bakanlık binaları, Hamas merkezlerine yönelik vahşi İsrail hava bombardımanının ve Hamas’ın İsrail’in güneyine yağan İran kaynaklı füze yağmurunun durması anlamına geliyor.
Ortadoğu ve Filistin sorunlarının tarihçesine bakıldığında, “ateşkes”in bundan sonra “ateşkes” gerektirecek yeni ve kapsamlı bir çatışmaya kadar, “silahların teneffüse çıkartılması” anlamına geldiğini ifade edebiliriz.
Bu gibi durumlarda, “askeri olarak kazanan” bakmanın bir manası olmadığı için, “siyasi kazanan”a bakılır.
Gazze ateşkesinin “siyasi galibi”, tartışmasız, Mısır ve Müslüman Kardeşler mensubu Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi olmuştur.
Peki, Türkiye? Türkiye’nin bu “ateşkes”te belirleyici bir rolü olmamış mıdır?
Hayır, olmamıştır.
Başbakan, önceki gün “diplomatik kanalların işlediğini” ve “Ak Parti Genel BaşkanYardımcısı Ömer Çelik ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı Kahire’de bıraktığını” söyleyerek, Türkiye’nin sanki çok önemli bir rol oynamakta olduğu gibi bir imaj vermiştir.
Ama, dünya basınında ateşkesin nasıl sağlandığının perde arkası kronolojisine ilişkin, gün gün, saat saat, dakika dakika çarşaf gibi haberler yer alırken, içlerinde Türkiye, Erdoğan, Davutoğlu, Çelik, Fidan gibi sözcüklere hiç rastlanmıyor.
“Bizimkiler”in Mısırlılar ve Hamas ile görüştüğü kesin olmakla birlikte, ateşkese giden sürecin “mekanizması”, Mısır’ın Hamas adına ABD’ye talepleri iletmesi, ABD’nin İsrail üzerinde yapacağı baskıyla, ateşkese ulaşılmasını sağlamak şeklinde olmuştur. Tabii, geriye doğru da işleyen mekanizmada, Mısır’ın Hamas’a baskı değilse de, bir tür pazarlık içeren yoğun bir ikna girişiminin de rolü bulunuyor.
Perde arkasında, Amerikalıların İsraillileri, Mursi’nin Hamas’a ateşkesi kabul itmiş olduğunu, ilgili tüm taraflar önceki gün doğruladılar.
ABD’nin İsrail’e baskısı mı?
Başka türlüsü söz konusu olabilir mi? Hafta başında, Obama’nın bir İsrail-Hamas silahlı tırmanışından hiçbir çıkarı olmadığını, perde arkasında ateşkese çabalayacağını söylediğimde, benimle alay edenlerin mevcudiyetinin farkındayım. Ne var ki, bunu önceki gün, Mursi’nin baş dış politika danışmanı İsam Haddad açıkladı. “ABD’nin ilk başından itibaren kan dökülmesine son vermek için çalıştığına inanıyorum.”
Ve, devam etti: “Evet, bizimle görüşmelerinde İsrail tarafının görüşünü aktarıyorlardı ama diğer tarafı, Filistin tarafını da anlıyorlardı. Bir çözüm bulunmasına dair yüksek düzeyde bir samimiyet bulunduğunu hissettik. Samimiyet ve anlayış çok yararlıydı.”
Bunu söyleyen Mısır Müslüman Kardeşleri’ne mensup.
Amerikan tarafından da Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye övgüler yükseldi. Obama’nın Mursi’nin “sorunu çözmeye yoğunlaşması”ndan çok etkilendiği ve bu yüzden “İsrail’i suçlayan sözleri”ne hiçbir itiraz getirmediği, danışmanları tarafından Amerikan medyasına açıklandı.
Obama, danışmanlarına “Mısır liderinin pragmatik  özgüveninden çok etkilendiğini, ideolojiye pek az veren bir mühendisin hesaplılığıyla hareket ettiğini” söylemiş ve “Mursi, keskin bir nişancı. Ne söz verdiyse yerine getirdi; yerine getiremeyeceğini söz vermedi” demiş.
Obama, Mursi’yle 3’ü son 24 saat içinde olmak üzere, son günlerde tam 6 kez görüşmüş. Peki, ABD’nin bölgedeki en yakın müttefiki sayılması gereken ve Obama’nın yıl içinde en çok görüştüğü devlet adamına (Tayyip Erdoğan) sahip olmakla övünen Türkiye’nin Gazze’deki kan banyosunu durdurmak için böyle bir çalışması oldu mu?
Olamazdı. Tayyip Erdoğan, Kahire’den Obama ile bir kez telefonla görüştü; ertesi gün Obama’ya en ağır sözcüklerle öyle bir yüklendi ki, taraflara konuşacak, dolayısıyla da Türkiye’ye oynayacak bir rol kalmadı.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Gazze’de döktüğü içten gözyaşları çok saygıdeğer ama NATO üyesi ve AB aday üyesi yani ABD ile, ve Avrupalılarla en yakın ilişkiye sahip olduğu varsayılan bir Müslüman-Batılı ülkenin yetkilisi olarak, Arap Birliği Genel Sekreteri başkanlığında, 10 Arap dışişleri bakanının “katarı” içinde Gazze’yi ziyaret etme görüntüsünün, İsrail bombaları altında can veren Filistinlilere somut ve Türkiye’nin sağlayabileceği yarar düzeyinde bir katkıda bulunduğunu söylemek zor.
Davutoğlu, keşke kendi başına Gazze’ye gitmiş olsaydı; Katar Emiri gibi. Mısır Dışişleri Bakanı gibi.
“Gazze ateşkesi”ne ilişkin genel değerlendirme, varılan “uzlaşma”nın Mısır’ın Ortadoğu’nun en zor sorununda yeniden etkili bir aktör olarak ortaya çıkarttığı.
Bu arada, Hamas’lı Halid Meşal da, Mısır’a övgüler yağdırırken, İran’a da “askeri desteği için” teşekkür etmeyi ihmal etmedi.
Mısır öne çıktı da, Türkiye, Türk televizyonlarından başka nerede görüldü?
Gören olduysa haber versin...

 

Yazarın Tüm Yazıları