Benim çayhanelerim pastanelerim

YUSUF ZİYA ORTAÇ’ın Eski çayhaneler, kıraathaneler yazısını* okuyunca, benim gittiğim çayhane ve pastaneleri anımsadım.

Haberin Devamı

Ortaç’ın yazdığı mekânlardan ikisini gördüm, ikisinde de oturdum.
Birisi Nuruosmaniye’deki İkbal Kıraathanesi, diğeri de Tepebaşı’ndaki Kanun-u Esasi Kıraathanesi.
Yazar oralara kimlerin gittiğini anlatırken, bir cümleyle, onları tasvir ediyor.
1950 Kuşağı, yani benim kuşağımla Yenikapı’daki Kemal Bey’in Kahvesi’nde buluşurduk.
a dergisi’ni yöneten sevgili arkadaşımız Kemal Özer, Onat Kutlar, Adnan Özyalçıner, Ergin Ertem oraya gelirlerdi.
Onat Kutlar, çoğu zaman edebiyatla felsefenin birleştiği konularda tartışmalar açardı.
Onunla aynı apartmanda oturduğumuz için, bizim konularımız çeşitlenirdi.
Ne konuşursak konuşalım, hangi düşünceyi savunursak savunalım, Ergin Ertem itiraz ederdi. Tartışmayı bıçakla keserdi, edebiyatı mı savunuyorsunuz, hemen karşınıza edebiyatı erken terk eden adlardan örnekler verir, edebiyatın gereksizliğini ispatlamaya çalışırdı.
Gerçeküstücülük kitabının çevirmenlerindendi.
Tiyatronun genç kuşağından adlar da bu kahvede bizim masamızda otururlardı.
Bunlardan bazı adları yazdığımda siz de onları anımsayacaksınız.
Ali Poyrazoğlu, Müjdat Gezen, Yaman Tüzcet.
Ali Poyrazoğlu, Pirendello’dan tek perdelik Ağzı Çiçekli Adam’ı dilimize çevirip, o kahvenin ardında salona dönüştürülen yerde oynamıştı.
Atatürk Bulvarı’ndaki bir kahvede o zamanlar Halis Acarı takma adıyla yazan Asım Bezirci ile tanışmıştım.
Cemal Süreya ile de orada buluşmuştum.

Haberin Devamı

BAYLAN Pastanesi, Mavi dergisi yazarlarının buluştuğu yerdi. Ama ben oraya da giderdim, pstalarını sevdiğim için.
Unutamadığım iki garson vardı, biri Hristo, diğeri de Leonidas.
Gene burada, Kıral Zogo’nun Dışişleri Bakanı Baha Özler ile görüşürdüm, Şişli’de Birleşmiş Milletler’e ait bir yerde kalıyordu.
Bazan garsonlara sert konuştuğunda, adını andığım her iki garson da durumu şöyle izah ederdi: “Eski varsıl halden bugünkü yoksul hale gelmenin siniri var üzerinde, biz hoş görüyoruz, zira eski ziyaretlerinde hepimize büyük bahşiş verirdi.”
Beyazıt’taki Çınaraltı Kahvesi’nin dost kadrosu çok daha kalabalıktı.
Üniversite’den çıkan bütün arkadaşlarımız oradan geçerlerdi.
Turan Oflazoğlu’ndan aramızdan genç yaşında ayrılan Akşit Göktürk’e kadar fakülteden birçok insan da bize katılırdı.
Beyoğlu’nda Nisuaz Pastanesi’nin önünden çok geçtim ama, içeride fazla oturmadım. Camın önündeki hasır koltuklar hâla gözümün önünde.
Tilla’yı listeme mutlaka almalıyım.
Divan’a elbette çok giderdim, gidiyorum da... Eski Divan’da her sabah öğleye kadar Attilâ İlhan oturur konuklarını kabul ederdi. Masasının yanında bir de plaketi vardı.
Haldun Taner ile buluşma yerimiz Markiz’di. Gazeteden Tünel’e gelinceye kadar yol boyunca yaşadıklarını anlatır, bir öykünün ham halini kotarırdı.
Hilmi Yavuz da uzun süre Tüksim Meydanı’ndaki The Marmara Oteli’nin altındaki pastanede alışkanlığını devam ettirdi.
Sevgili Onat Kutlar’ı yine bu pastane oturmaları sırasında gerçekleşen hain bir saldırı aramızdan aldı...
Şimdi kahveye de, kafelere de pek gitmiyorum, ama hâlâ benim buluşma yerlerim pastaneler.

Haberin Devamı

ARTIK ne yazık ki eskisi gibi düzenli pastane alışkanlıkları kalmadı. Şair, yazar buluşmalarının mekânı değiller ne yazık ki... Elbette devir değişti, haliyle buralarda eski yaşama biçimini de görmüyoruz. Pastaneler de demek ki eski zaman fotoğraflarında karşımıza çıkacak...

(*) Eski çayhaneler, kıraathaneler, Yusuf Ziya Ortaç, Yemek ve Kültür, Çiya Yayınları, Yaz 2012, s. 8)


 

Yazarın Tüm Yazıları