Edinburgh-Diyarbakır ya da Ankara-Brüksel...

Bundan birkaç gün önce Financial Times’ın ünlü yazarı Gideon Rachman, mükemmel bir paragrafla girmişti köşe yazısına.

Haberin Devamı

Köşe yazısının başlığı “Spain, Britain and the forbidden fruits of independence” idi. Yani, “İspanya, Britanya ve bağımsızlığın yasak meyveleri”...

Giriş paragrafı ise şuydu:

“Birkaç yıl önce İskoçya’ya vardığımda Glasgow’un Smolensk ile aynı enlemde, Barcelona ile aynı dalga boyunda olduğu ile övünen bir poster karşıladı beni. Bu, İskoçların Katalunya’ya karşı duydukları yoldaşlık ve hayranlığın karışımının canlı bir örneğiydi. Katalan başkenti Barcelona, İskoçların imrendiği birçok şeye sahip; daha güzel hava, daha güzel yemekler, daha iyi futbol. İskoçlar, Katalunya’ya gösterdikleri hürmeti, yeni parlamento binalarını dizayn etmek işini Katalan başkentinden bir mimara, Enric Miralles’e vererek çarpıcı biçimde ortaya koymuşlardı.

Haberin Devamı

Bununla birlikte, şimdi, Katalanların gıptayla İskoçya’ya izlemeleri için geçerli bir neden var. 2014 yılında İskoçya’nın bağımsızlık için referanduma gideceği ilån edildi...”

Katalunya’nın İspanya’dan, İskoçya’nın Birleşik Krallık’dan (Büyük Britanya) ve ardından Belçika seçimleri üzerine Flamanların Belçika’dan ayrılma isteklerinin canlandığı bir dönemde, önümüzdeki iki yılın Avrupa’nın batısından gelecek “bağımsızlıkçı” serpintilerin Türkiye’de de kaygıya yol açacağına –malum nedenlerden ötürü- kuşku yok.

İskoçya bağımsızlık referandumu ile bizim Cumhurbaşkanı seçimi aynı yıl, 2014’te yapılacağına göre, önümüzdeki iki yıllık süre, hayli hareketli ve heyecanlı geçeceğe benzer.

Yukarıdaki alıntıda sözü edilen İskoçya’nın bir Katalan mimar tarafından dizayn edilen parlamento binasında geçen yıl Temmuz ayında tam bir gün geçirmiştik. İskoçya’nın başkenti Edinburgh’da parlamento binasında “ademi merkeziyetçilik”in Britanya’da uygulanması konusunda, bunun İskoçya ayağında “brifing” alıyorduk bir grup Türkiyeli parlamenterle birlikte.

İskoçya’da iktidara gelen “milliyetçi” SNP’den Christine Graham adlı bir kadın milletvekili, ateşli biçimde “Biz, bağımsızlık istiyoruz. İskoçya’ya bir statü, aynı zamanda da ekonomik, savunma, vergi ve yardımlar konusunda yetki sahibi olmak istiyoruz. Yetki devri düzenlemeleri yeterli değildir... Eğer İskoçya bağımsız olsaydı herşey çok farklı olurdu. Biz mesela nükleer silahların kullanılmasına karşı çıkmaktayız. Bize göre, İskoçya rüzgar, dalga ve güneş enerjisi yani yeşil enerjinin kullanılmasında Avrupa’ya öncülük yapabilir. Biz olsak Irak savaşına girmez, savaştan ziyade Irak’ın nasıl yeniden inşa edilebileceğine yoğunlaştırdık. Ayrıca bizim ABD ile kurduğumuz ilişkiler şu anda Birleşik Krallığın kurmuş olduğu ilişkiler daha farklı olurdu” diye konuşuyordu.

Haberin Devamı

Bayan Graham, bağımsızlık eğiliminin, iktidarda bağımsızlık yanlısı bir parti bulunmakla birlikte, yüzde 30 dolayında olduğunu ama artabileceğini söylemişti. 2014’te dek, bakalım, nasıl gelişecek?

İki ay önce, Ağustos’ta İskoçya’da birkaç gün daha geçirdim. Büyüleyici bir şehir olan Edinburgh’u daha yakından tanıdım. Scottish Borders adlı İskoçya’nın İngiltere ile sınır bölgelerinde kaldım. O bölge, yüzyıllar boyu İskoç ve İngiliz çobanların hayvanlarıyla birbirlerinin meralarını ihlal ettikleri ve sürekli çarpıştıkları bir bölgeymiş. Ama, 1707’de İskoçya Parlamentosu lağvedilip, İngiltere ile İskoçya (bu arada Galler ve daha sonra Kuzey İrlanda ile) birleşme sağlanıp, “Birleşik Krallık” ya da Büyük Britanya oluşunca, İskoçya, o gün bugündür şiddet nedir bilmiyor.

Haberin Devamı

Scottish Borders’da ilk iş olarak bir kitapçıya girdim ve “The Story of Scotland” (İskoçya’nın Öyküsü) adlı resimli bir çocuk kitabı alarak, İskoçya tarihine ilişkin, çocuklara öğretebilecek en temel bilgileri edinmeye çalıştım. Kitabın bir yerinde İngilizlerin İskoç tüccarları kendilerine tabi olmaya mecbur kıldıkları ileri sürülüyor ve hali vakti yerinde İskoçların İngilizleri yenemeyeceklerini anlayınca, onlara katılmaya karar verdiklerininin altını çiziyor ve şu cümlelere yer veriyordu:

“O nedenle, ceplerini İngiliz rüşvetleriyle doldurdularve 1707’de İskoçya Parlamentosu maalesef iki ülkenin tek bir ülke haline gelmesi için oy kullandı.”

Haberin Devamı

Küçük ulus milliyetçiliklerinin ne kadar derin ve kalıcı olabileceğinin çarpıcı bir göstergesi. İskoçlar, Britanya’nın toplam 62 milyonluk nüfusunun 5.2 milyonu ve birçoğu ayrılık yanlısı da değil. Katalanlar ise 47 milyonluk İspanya nüfusunun 7.3 milyonu. Bu arada, Katalunya’nın İspanya’nın en zengin bölgesi olduğunu unutmayalım. Ayrıca, Belçika’da Flamanlar, hem Valonlardan daha kalabalık ve hem de daha zenginler.

Yani, “ekonomik gelişmişlik, zenginlik, refah” vs. gibi faktörler, “bağımsızlıkçı” ya da “ayrılıkçı” düşünceleri ve girişimleri önleyecek “antidot” olmak bir yana, tam tersine, bunları kızıştırabiliyorlar da.

Tabii ki, İskoçya, Katalunya ve Flaman Belçika örneklerinde bakıldığında, ayrılsalar ve bağımsızlık elde etseler de, Avrupa Birliği (AB) bunların tümüne altında eşit bulunacakları bir şemsiye sağlıyor. Yani, Avrupa’dan kopmuş, AB’den ayrılmış olmuyorlar. Çekoslovakya’nın “boşanma”dan sonra, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak AB’de yer almış olduğunu hatırlamakta yarar var.

Haberin Devamı

Kaldı ki, İspanya anayasası, “ayrılık hakkı”nı da tanımıyor. Nitekim, Madrid’deki muhafazakar İspanya Başbakanı Mariano Rajoy, Barcelona’daki muhataplarını “İspanya anayasasına saygı”ya davet ediyor.

“Bağımsızlığı elde etmek” için “şiddet”e başvurma ihtimali?

Sıfır.

Bununla birlikte, Avrupa’nın batısındaki o gelişimlerin 2014 vadesine kadar Türkiye’ye izdüşümü olabilir mi?

Olabilir ama Türkiye, avantajını iyi farketmeli ve değerlendirmeli. Türkiye’de kimsenin “bağımsızlık” talebi yok. Bir zamanlar “ayrılıkçı” hedefle eline silah almış örgüt bile, “bağımsızlık” hatta “federasyon”dan epey geride bir “özerklik” amacıyla kendisini ve yandaşlarını bağlamış durumda.

Yine de Edinburgh ya da Barcelona’dan Diyarbakır’a yol gitmesi istenmiyorsa, Ankara-Brüksel yolunu açmak gerekli...

Yazarın Tüm Yazıları