AB İLERLEME RAPORU (3) Nobel Barış Ödülü’nden ifade özgürlüğüne

AB’nin açıkladığı son İlerleme Raporu’nun en çok dikkat çeken bölümleri arasında ifade ve basın özgürlüğü alanında yapılan eleştirel saptamaların yer aldığı söylenebilir.

Haberin Devamı

Aslında geçen yılki rapor da ifade özgürlüğü açısından bir dikensiz gül bahçesinden söz etmiyordu. Örneğin, gazeteciler ve yazarlar aleyhine açılan davaların, tutuklamaların ve ayrıca medya üzerindeki haksız baskıların “ciddi kaygılar” yarattığı belirtilmekte, mevzuatın AB standartlarıyla uyumlu olmadığı vurgulanmakta, bütün bunların ifade özgürlüğü üzerinde bir “caydırıcı etki” (chilling effect) yarattığı ve yaygın bir otosansüre yol açtığı belirtilmekteydi.

HÜKÜMETİ ELEŞTİRMENİN BEDELİ

Geçen yıl yapılan bu saptamalar son raporda büyük ölçüde tekrarlanıyor, ayrıca sıkıntılı tabloyu ağırlaştıran yeni unsurlar da ekleniyor.
Bunlardan birincisi, hükümet yetkililerinin, devlet görevlilerinin ve ordunun devamlı bir şekilde basına “açıktan karşı tavırlar” aldıklarının belirtilmesidir. Burada isim verilmeksizin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın basına sert bir dille yüklenmesine de ima yapıldığı savlanabilir.
İkincisi, hemen bir sonraki paragrafta bazı durumlarda hükümeti açıkça eleştiren gazetecilerin “kovulduklarının” belirtilmiş olmasıdır. Nuray Mert’in Milliyet’teki yazılarına son verilmesinin Avrupa Komisyonu’nun bu sorunu izlemeye alması açısından bir dönüm noktası olduğu biliniyor.
Üçüncüsü, medya sektöründeki patronların gazeteciliğin dışındaki ticari faaliyetlerinin de ifade özgürlüğü alanındaki sorunlar bağlamında ilk kez kayda geçirilmiş olmasıdır.
Rapor, bu yeni faktörleri, zaten eskiden beri sürmekte olan sorunlara ekliyor ve ortaya çıkan toplamın “otosansürü genel bir fenomen haline getirdiği” sonucuna ulaşıyor.

Haberin Devamı

GÜL’ÜN KONUŞMASIYLA ÖNEMLİ BENZERLİK

Altını çizmemiz gereken bir diğer önemli nokta, birçok solcu ve Kürt gazetecinin tutuklu olduğuna dikkat çekildikten sonra, AİHM’nin ifade özgürlüğü alanındaki içtihadına yapılan kuvvetli vurgudur.
Raporda şöyle deniliyor: “Örgütlü suçlar ve terörle ilgili yasal çerçeve hâlâ muğlaktır ve istismara açık tanımlamalar içermektedir. Bu da çok sayıda soruşturmaya ve mahkûmiyete yol açmaktadır. Dahası, bu mevzuatın savcılar ve mahkemeler tarafından yorumlanışı da dengesizdir ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile AİHM’nin içtihadıyla uyumlu değildir. Türkiye’nin ceza ve terörle mücadele yasalarını değiştirerek, şiddetin teşvik edilmesi ile ifade özgürlüğü arasında açık bir ayrım getirmesi gerekmektedir”.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 1 Ekim’de TBMM’yi açarken yaptığı konuşmada, “Hiç kimse fikirleri ve fikirlerini medya yoluyla açıklaması yüzünden hapse düşmemelidir. Şiddeti teşvik eden ile görüş açıklayan arasında kesin bir ayrım gözetilmelidir” derken kastettiği de aslında buydu.
Dikkat edilirse, Gül’ün son cümlesiyle İlerleme Raporu’ndan yaptığımız alıntının son cümlesi neredeyse birbirinin ikizidir.

Haberin Devamı

NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ’NÜN VERDİĞİ MESAJ

Sonuçta AB raporu, son dönemde Batı’nın demokrasi ve insan hakları alanındaki saygın kuruluşlarının Türkiye’de basın özgürlüğü alanındaki sorunlar karşısında aldıkları eleştirel tutumla büyük ölçüde örtüşmektedir. Türkiye’de ifade özgürlüğü açısından sakatlanmış bir demokrasinin bulunduğu, artık Batı dünyasında üzerinde konsensüs olan bir görüştür.
Kuşkusuz Türkiye’ye basın özgürlüğü alanında bu eleştirileri dile getiren Avrupa Birliği’nin dün Avrupa’da barış, uzlaşı, demokrasi ve insan haklarına katkılarından dolayı Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmesi anlamlıdır.
Kararın gerekçesinde AB’nin başarıları arasında Türkiye’de yaptığı olumlu etki de sayılıyor. Gerekçede, bu konuda “Geçen on yıl içinde Türkiye için AB tam üyeliği imkânı tanınması bu ülkede de demokrasi ve insan haklarını ileri götürmüştür” deniliyor.
Bu ödül, İlerleme Raporu’ndaki eleştirileri neden önemsememiz gerektiği konusunda değerli bir vesile sunuyor bizlere, özellikle de AB’nin geçen on yıl içinde sağladığı bu imkândan geniş bir şekilde istifade etmiş olanlara...

Yazarın Tüm Yazıları