Balyoz Davası asıl şimdi başlıyor

Balyoz iddianamesinin 2010 Temmuz ayında açıklanmasından sonra, gerek bu metni gerek ek klasörlerdeki savunmaları da inceledikten sonra kanaatimi 9 Eylül 2010 tarihinde bu köşede yazmıştım.

Haberin Devamı

İddianamedeki darbe girişimi tezinden ikna olmamıştım. Bu görüşümü geçen iki yıl içinde muhtelif vesilelerle tekrarladım.
Dün mahkeme kararının açıklanmasından sonra görüşümü değiştirmemi gerektiren bir durum görmüyorum. Açıklanan karardan da ikna olmuş değilim. İddianamenin ardından davanın seyri içinde ortaya çıkan pek çok lehte delil, mahkeme heyeti tarafından dikkate alınmadığı için de dünkü kararın adil olmadığına inanıyorum.

ASKERLERİN SORUNLU DAVRANIŞLARI

Bu görüşüm, iddianamenin konusu olan hadiselerle ilgili olarak hiçbir şey olmadığı anlamına gelmiyor. Balyoz’da sorunlu pek çok başlık var. 5-7 Mart 2003 tarihlerinde İstanbul’daki Birinci Ordu Komutanlığı karargâhında düzenlenen plan semineri toplantısının öncesinde çok ciddi emir komuta sorunları yaşanmış olması, bu seminerde görüşülmemesi emredilen bir iç tehdit senaryosunun görüşülmesi, bazı askerlerin toplantıda açıkça iç politika konularında kanaat belirtmeleri bunlar arasında sayılabilir.
Bu seminerin bir diğer problemli yönü, seminerdeki tatbikat senaryosunun bazı kamu görevlilerinin gerçek isimleriyle oynanmış olmasıdır. Ancak bütün bu ölçüsüzlüklere, kural dışı durumlara  karşılık, plan semineri bir darbe provası mıydı? Savcılar, böyle olduğu kanaatindeydi, mahkeme heyeti de dün bu kanaati desteklemiştir.
Gelgelelim, yargılanan toplam 365 sanık arasında bu seminere katılanların sayısı 50 dolayındadır. Dün mahkûm olan sanıkların çoğu, bu seminere katılmamıştır bile. Peki, o zaman sanık sayısı neden bu kadar yüksektir?
Balyoz’la ilgili en sıkıntılı konulardan biri burada karşımıza çıkıyor.
Sanıkların büyük çoğunluğu, söz konusu seminere katıldıkları için değil, bu seminerle bağlantılı darbe planlaması çerçevesinde hazırlandığı ileri sürülen “görevlendirme belgeleri”nde adları geçtiği için mahkûm olmuştur Silivri’deki mahkemede.

Haberin Devamı

OLAĞAN OLMAYAN TASARRUFLAR

Bunların çoğu dijital ortamda üretilmiş imzasız “word” belgeleridir. Üstelik, yargılama  aşamasında bu word belgelerin önemli bir bölümünün gerçekliğini matematik kesinlik içinde çürüten sayısız karşı delil ortaya konmuştur. 2003 yılında hazırlandığı söylenen bir görevlendirme belgesinden 2007 yılında kurulmuş tüzel kişiliklerin adlarının çıkması çarpıcı bir örnek olarak gösterilebilir.
Geçen iki yıl içinde bu şekilde yüzlerce karşı delilin ortaya konmuş olmasına, hatta bu konuda kitaplar bile yazılmasına rağmen, bu gelişmeler mahkeme heyetinin tutumunu etkilememiş, sanıkların çoğunluğu tutuklu kalmıştır.
Lehteki delillerin iddianameye yansıtılmaması, aksine adli emanete kaldırılarak sanıklar ve mahkeme heyetiyle paylaşılmaması gibi tasarruflar da bir hukuk düzeninde olağan durumlar değildir. HSYK’nın bu konuda bir yıl kadar önce açtığı soruşturmanın akıbeti meçhuldür.
Vahim bir usul sorunu da yaşanmıştır. Teamüle ve yasanın açık hükmüne rağmen, mahkeme heyeti duruşmalar sırasında delil değerlendirme aşamasını atlamıştır. Bunun üzerine sanık avukatları, savunma hakkı engellendiği gerekçesiyle duruşmalara girmemeye başlamıştır. Davanın son etabı avukatların çoğunun katılımı olmaksızın tamamlanmıştır. Neresinden bakılırsa bakılsın, yargılama sürecinin her aşaması sıkıntılı geçmiştir.

Haberin Devamı

YARGITAY’A DÜŞEN GÖREV 

İşte bu ölçüde sancılı bir şekilde geçen sürecin sonunda dünkü kararlar açıklanmıştır. İddianame ve yargılama ne kadar tartışma yarattıysa, dün açıklanan kararın da benzer şekilde tartışma yaratması kaçınılmazdır.
Dünkü karar celsesiyle Balyoz Davası -beklenen bir sonuçla- şimdilik yalnızca bir aşamasını  geride bırakmıştır. Bundan sonra Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve belki de AİHM’ye kadar gidebilecek uzun ve dolambaçlı bir yol bekliyor sanıkları. Aslında dün açıklanan kararla Balyoz, Türkiye’nin gündeminden düşmemiş, aksine daha geniş bir şekilde ülkenin gündemine yerleşmiştir. 
Şimdi projektörler Ankara’daki Yargıtay’a çevriliyor. Yargıtay, temyiz aşamasında bu davaya gereken tarafsızlık, titizlik ve objektiflik ölçüleri içinde bakacağı konusunda Türk kamuoyunun güvenini kazanmak durumundadır.
Yargıtay’ın bu dosyada vereceği sınav, Türk toplumunun adalet inancı açısından da bir mihenk taşı olacaktır.    

Yazarın Tüm Yazıları