Yokluk ve varlık

SONUÇTA ne oldu?

Haberin Devamı

Geçen çarşamba ve perşembe günü çıkan, Struma gemisi olayı ile başlayan, II. Dünya Savaşı ile birlikte 1939-46 döneminin yoksulluğunu sergileyen biri bankacı diğeri maliyeci olan iki okurun sergilediği tablonun özeti şudur:
O ağır ekonomik koşulların süregelen 6 yıllık yıkıcı yükü, CHP hükümetlerine son verdi! Aynen İngiltere’yi zafere taşımasına rağmen Churchill’de olduğu gibi!..
Tek parti ve ‘Milli Şef’ iktidarı kaybetti ama bu ülke insanının çocuklarını ve topraklarını kaybetmedi! Tam aksine demokrasiye geçiş sürecini hızlandırdı. Bugün, Varlık Vergisi, Toprak Mahsulleri Vergisi, Hayvanlar Vergisi gibi dönemin vergilerini makul görmek elbette ki mümkün değildir. Dün için de bu yargı doğrudur. Ancak bu vergilerin sanki dönemin şartları ile hiçbir ilgisi yokmuş gibi, havadan gelmiş gibi bakmak fikir ahlakı ile bağdaşmaz!
Varlık Vergisi’ni vergicilik açısından savunabilmek mümkün değildi, ama sosyal yönden ne döneminde ne de şimdi reddedilemezdi! Bugün bile varlığa yönelik vergilendirme dünyanın her yerinde uygulanmaktadır. (Örneğin Bugünlerde Fransa’da yapıldığı gibi.)
EN BÜYÜK YALAN
“Efendim vergi sadece gayrimüslimlerden alındı!”
Söylenen en büyük yalanlardan biri de budur ve utanmadan hâlâ söylenir. Evet, en fazla vergi onlardan alındı. Ancak o günün koşullarında ülkedeki varlığın, ticaret ve sanayinin % 87 oranındaki sahibi onlardı. Doğal olarak da ‘varlık’ üzerinden alınan bir verginin en büyük mükellefleri onlar oldu. Oysa Varlık Vergisi benzeri ağır etki yapan diğer vergiler ise Anadolu’nun yoksul köylü ve çiftçisinden alındı. Yani tam anlamıyla ‘yokluk’ üzerinden alındı. Sözlerimizi Varlık Vergisi’nin uygulayıcısı ve dönemin İstanbul Defterdarı Faik Ökte’nin sonradan siyasi nedenlerle çarpıtarak yazdığı ‘Varlık Vergisi Faciası’ kitabında söyledikleriyle bitirelim. Ökte, azınlıkların ödediği verginin çok üstünde, köylünün nafakasından ve tohumdan arttırarak ödediği verginin Varlık Vergisi kadar niye gürültü koparmadığına şaşar.
Sonra da kendine göre 5 neden belirler. En acı olanı 3. maddedir. Ökte diyor ki “Bu toprak mahsulleri vergisini ödeyenler zaten fakir kimselerdi, biraz daha sefalete girmeleri çok önemli değildir!” (Age, s. 202)
Bu insanların acılarını kim yazdı, savundu? Hiç kimse!
Ülkemiz tarihinin bir de böyle bir yanı vardır. Tabii görmek isteyene...
(Yazılarda kullanılan veriler şu kitaplarda bulunabilir: Faik Ökte: Varlık Vergisi Faciası; Yahya Sezai Tezel: Cumhuriyet Döneminde İktisadi Tarih; Cahit Kayra: Savaş, Türkiye Varlık Vergisi; Korkut Boratav: Türkiye’de Devletçilik; Arslan Başer Kafaoğlu: Varlık Vergisi Gerçeği; Hüseyin Perviz Pur: Varlık Vergisi ve Azınlıklar; Zeki Kuneralp: 2. Dünya Savaşı’nda Türk Dış Siyaseti; Ahmet Faik Barutçu: Siyasi Anılar; Rıfat N. Bali: Devletin Yahudileri ve Öteki Yahudiler ve Musa’nın Evlatları Cumhuriyeti Yurttaşları; Bension Pinto: Anlatmasam Olmazdı; Ayhan Aktar: Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları; Yalçın Küçük: Varlık Vergisi ve Onomastique Disiplin; Bilal N. Şimşir: Türk Yahudileri; E. Benbassa–A. Rodrique: Türkiye ve Balkan Yahudileri Tarihi.)

Haberin Devamı

Struma gemisi

Haberin Devamı

İSHAK Alaton, sanırım İsmet İnönü’yü Yahudilere, Yahudi oldukları için önem vermedi havasında... Ben II. Dünya Savaşı’nı yaşadım. Kazakistan’dan kaçmış adı Alim Almat olan bir arkadaşım anlattı. Savaşın en hızlandığı aylarda Türk asıllı fakat Rus ordusunda çarpışan Türk ırkdaşlarımızdan Berlin Büyükelçiliği’ne sığınmak isteyen fakat kabul edilmeyen çok sayıda Türk, Büyükelçiliğin kapısında intihar etmiş. Sorun Yahudi, Türk sorunu değil Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası sorunudur.    Halûk TARCAN

CHP ‘Türk/ulus’ demekten korktu

DÜNKÜ başlıca gazetelerde tam sayfa olarak ‘Halkımıza ve tüm insanlığa beyan ve taahhüt’ başlıklı kamuoyuna yönelik CHP PM’nin 89. Kuruluş Yıldönümü bildirisi üzerine yazıyor:
“Özenle hazırlandığına inandığımız metinde yer alan ve almayan her sözcüğün anlamı olduğuna inanıyoruz. Öncelikle metnin hiçbir yerinde Türk ulusu ve Türk kavramının yer almaması ilgi çekicidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet kimliği ile kurulduğu göz önüne alınırsa bu çok önemli bir eksikliktir.
2. paragrafta yer alan ‘yurttaş egemenliği’ kavramının, milli egemenlik (=ulusal egemenlik) kavramının yerine geçtiği anlaşılıyor.
Son paragrafında ise ‘T. Cumhu-riyeti’nin ilke ve değerleriyle barışık’ cümlesinde nedense şimdiye kadar kullanılan ‘bağlı’ sözcüğü yerine ‘barışık’ sözcüğü lullanılarak bu cümledeki vurgu gevşetilmiştir.
Yine son paragrafta ‘M. Kemal’in koyduğu çağdaş uygarlık hedefi doğrultusunda’ varsayımı ile ‘Avrupa Birliği’nin tam üyesi’ olmayı üstlendiği söyleniyor. AB İlerleme Raporlarında Türkiye hakkındaki beklentilerin Atatürk ilkelerine ne kadar uyduğu, AB’nin siyasi ve ekonomik olarak çok tartışmalı olduğu bu günlerde, üstelik kamuoyu araştırmalarında Türk milletinin çoğunluğu tarafından istenmediği ortadayken bu üstlenmenin bir işe yarayacağını hiç sanmıyorum.
Zafer FORTACI

Haberin Devamı

Şehit Bayram’ın hatırasına

AFYON’da mühimmat patlaması sonucu şehit olan erlerden Bayram Uluer, memleketi Çorum’un Ulurludağ ilçesi Üçdam köyünde toprağa verildi. Atatürk Havalimanı’nda TAV’da çalışan Üçdam köyünden bir çalışan, gazeteci dostumuz Faik Kaptan’a şöyle dedi:
“Abi, şehidimiz Bayram Uluer’i köyümüze defnettik. Şehidimiz Bayram kardeşimiz bir bütün halinde gelseydi inan onun cenazesini köyümüzde yıkayacak su yoktu. Köylümüz su ihtiyacını aşağıdaki Kızılırmak nehrinden kovalarla taşıyarak alıyor. Bu yüzden köye ne öğretmen gelmek istiyor ne de imam. Köy 150 haneydi, şimdi 45 haneye indi.”
İlçeye 15 km uzaklıkta köye, şehit Bayram’ın hatırasına lütfen su!

Haberin Devamı

Polis tuzak kurdu

KEMERBURGAZ-Ayazağa-Cendere yolu üzerinde dün 12.00’lerde radar uygulamasına 84 km/h hızla yakalanıp 154.00 TL ile cezalandırıldım. Yediğim ceza için yazmıyorum. Benim anlayamadığım okulların açıldığı ve tüm İstanbul’da trafik konusunda teyakkuza geçilen böyle bir günde 4 memurun (radar aracında 1, uygulama bölgesinde 3) bu uygulama için görevlendirilmiş olması ayıptır. Koşturma ve telaş içerisinde olan anne-babaları cezalandırmak yerine anlayış göstermenin toplum gözünde değerlerini bir kat daha arttıracağına inanırım. Ancak öyle olmadı, polis fırsatçılık yaparak vatandaşlara ‘tuzak’ kurdu ve ‘hasılat’ topladı.       Bülent DEMİR

Yazarın Tüm Yazıları