Türkiye’nin Suriye tasavvuru ne?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemde Suriye konusunda yaptığı açıklamalarda dikkat çeken bir vurgu var. Erdoğan, Türkiye’nin Suriye’ye bakışını anlatırken, Ankara’nın politikasının mezhepsel bir bakışa dayanmadığı konusunda eskiye kıyasla daha da kuvvetli bir dil kullanıyor.

Haberin Devamı

Bu tutumunun bir örneğini geçenlerde Ankara’daki büyükelçiler için verdiği iftarda yaptığı konuşmada gördük. Konuşmasında Suriye’deki krize geniş bir yer veren Erdoğan, “Çevremizdeki ülkelerin toplumsal yapıları, inançları, mezhepleri, ekonomik, sosyal, siyasal görüşleri, bizim dış politikada dikkate aldığımız kriterler değildir ve olamaz” diye konuştu.
Erdoğan, son dönemde Suriye’nin bölünmesi ve bir mezhepsel ya da etnik savaşa sahne olması ihtimali karşısında kaygılı gözüküyor. Örneğin, geçen hafta Kanal 24’teki açıklamalarında “Suriye’de mezhep çatışmasının bir etnik çatışmadan farklı bir şekilde gelişebileceği” ve “şu anda ifade edilemeyecek zorluklar ortaya kayacağını” belirtti Başbakan.

SÜNNİ DAYANIŞMASI ALGISI

Bu kuvvetli vurgunun bazı hassasiyetlerin bir dışavurumu olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Aksi yöndeki bütün beyanlara rağmen, hükümetin Suriye’deki krize mezhepsel bir zaviyeden de yaklaştığı, “Sünni dayanışması”nın burada önemli bir faktör olduğu yolundaki eleştirilerin yarattığı “algı”nın bu hassasiyetler arasında yer aldığını söylemek mümkün.
Ancak burada bir ikilem de söz konusu. Çünkü Esad rejiminin kadroları, bazı başlıklarda Alevilikle benzerlikler gösteren Nusayri inancına mensup bir kitleye (nüfusun yüzde 13-14’ü) dayanıyor ağırlıklı olarak. Bu rejime karşı mücadeleyi yürüten Suriye muhalefeti ise son tahlilde bir Sünni hareketi. Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 10’luk bir oranını oluşturan Hıristiyanlar da rejimin çökmesi halinde İslamcı bir yönetimin işbaşına gelmesi olasılığından duydukları tedirginlikle bugüne dek Beşar Esad’ın yanında durdular. Sünni olmakla birlikte Kürtler çatışmada büyük ölçüde “nötr” bir çizgide kalmayı tercih ediyor.
Bu durumda muhalefet hareketini Sünniler sürükleyince, muhalefete verilen desteğin -ilkesel bazda olsa bile- Sünni dayanışması şeklinde algılanması kaçınılmaz olabiliyor.

Haberin Devamı

KILIÇDAROĞLU’NUN ALEVİLİĞİNİ TARTIŞMAK

Ancak “Sünni dayanışması” algısının yerleşmesinde AK Parti yöneticilerinin geçen dönem içinde yaptıkları bazı talihsiz açıklamaların etkisini de hesaba katmak gerekir, örneğin AK Parti’nin iki numaralı ismi Hüseyin Çelik’in geçen sonbaharda CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Suriye politikasını eleştirirken sarf ettiği şu sözleri:
“Niçin savunuyorsunuz Suriye’deki Baasçı rejimi? Açıkçası aklıma başka kötü şeyler de geliyor. Suriye’deki Baasçı rejim yüzde 15’lik kitleye dayanıyor. Acaba Kılıçdaroğlu mezhep yakınlığı dayanışmasıyla mı Suriye’ye bu manada sahip çıkıyor?”
Kılıçdaroğlu’nun Alevi olmasıyla Esad’ın Nusayriliğinin ilişkilendirilmesi, Türk kamuoyu açısından mezhep boyutunu da tartışmanın içine çekmiştir. Keza Başbakan Erdoğan’ın da Kılıçdaroğlu’nu Esad’a yakın durmakla suçlarken “Hiç korkmayın Sayın Kılıçdaroğlu, Suriye yönetimine neden sempati duyduğunuzu, neden göz yumduğunuzu üstünü örtmeden, kıvırmadan, çark etmeden cesaretle söyleyin” şeklindeki sözlerinin de Çelik’in sözleri doğrultusunda algılanmaya açık olduğunu söylemeliyiz.

Haberin Devamı

SURİYE ÇOĞULCULUĞA AÇILIR MI?

Bu beyanların son dönemde tekrarlanmıyor olması kuşkusuz sevindiricidir. Bu noktada hükümetin politikasında asıl dikkat çeken boşluk, farklı mezhepler, dinler ve etnik realitelerin varlığında çok karmaşık bir toplumsal yapıya sahip olan Suriye’nin geleceğine ilişkin kapsamlı bir tasavvurun henüz ortaya konmamış olmasıdır. Başbakan Erdoğan, yaklaşık 1 yılı aşkın bir süredir Beşar Esad’a sert bir dille çatıyor, başında bulunduğu rejimin gitmesini istiyor, uluslararası camiayı bu konuda harekete geçmeye çağırıyor.
Bu bağlamda, Erdoğan Suriye’nin toprak bütünlüğüne de kuvvetle sahip çıkıyor ve ısrarla “sandık” diyerek yeni dönemde doğrudan demokrasiye geçilmesini talep ediyor. Çok güzel ama yeterli değil...
Suriye gibi zor bir toplumsal yapı, bütünlük içinde tutulmak isteniyorsa bu ancak “çoğulculuğu” esas alan ve her grup için güvenceler içeren “kapsayıcı” bir tasarımla hayata geçirilebilir. Çoğulculuk bu haliyle Suriye’nin geleceği açısından en önemli sigorta olarak beliriyor.
Dolayısıyla Türkiye’nin yeni Suriye’ye dönük tasavvurlarında bu boyutun da bir an önce açıklık kazanması gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları