En zayıf halka

Lucescu, Beşiktaş'taki iç kavgalardan rahatsız oldu. Zincirin halkaları kopmaya başlayınca, bu kez beyanatlar vermeye başladı. Serdar Bilgili'nin seyahatleri biraz kısıp, Ümraniye Tesisleri'ni fazlaca ziyaret etmesi lazım.

BEŞİKTAŞ'ta neler oluyor... Evvelki sene güzel bir yönetim yaptılar. Herkes birbirine yardım etti. Ve 100. yılda şampiyon oldular. Ne olduysa, bundan sonra oldu. Başarıyı paylaşamadılar. Önce Yıldırım Demirören- Kıvanç Oktay ikilisi gitti. Bu ikilinin ayrılmasından sonra futbol takımında inanılmaz bir çöküş başladı.

Çünkü, şu andaki Futbol Şubesi Sorumlusu Haşmet Kürüm'ü bir yerde Demirören getirmişti. Kürüm'e koltuk cazip geldi. Daha camiayı tanımadan, üzerinden acemiliğini atmadan şube başkanlığına geldi, getirildi.

‘‘Beni Demirören getirdi. Şu aşamada onun yerine geçmem, görev kabul etmem’’ yürekliliğini gösteremedi.

Serdar Bilgili gittikten sonra başkan kim olacaktı. Geçen yıl iki aday vardı. Birisi Hüsnü Güreli, diğeri Yıldırım Demirören'di. İki yumurta çarpıştı, başkan Bilgili de Güreli'den yana olunca, Demirören gitti.

İç kavgalar

Güreli
, mali açıdan iyi şeyler yapıyordu. Beşiktaş'ı kurumsallaştırıyordu. Ama bu işler tek yönlü olmuyor. Bu huzursuzluk, sonunda Sinan Engin'e de sirayet etti. Bakmayın siz onun ‘‘Beşiktaş'ta birşeyler olmuyor’’ dediğine. O da biliyor neler olduğunu da, konuşmuyor. Konuşmaması da normal.

Bütün bu iç kavgalardan Lucescu da inanılmaz rahatsız oldu. Yalnız kaldı. Zincirin halkaları kopmaya başlayınca, Lucescu en zayıf halka durumuna düştü. Bu sefer beyanatlar vermeye başladı. Belki Beşiktaş'ın menfaatlerini korumak istiyordu, ama Beşiktaş'ın menfaatlerini koruyacak bir yönetim kalmamıştı. Soruyorum size.. Altı aydır Serdar Bilgili deplasmandaki hangi önemli maça gidip, şeref tribününde oturdu. Beşiktaş takımı yöneticilerini çok deplasman maçlarında mahalli takım yöneticileri tanımıyor. Ve Beşiktaş takımı, eskiden herkesin ikinci takımıydı. Galatasaray'lıya sorardık, ‘‘Fener olmasın, Beşiktaş olsun’’ derdi. Fenerli'ye sorardık. ‘‘G.Saray olmasın, Beşiktaş olsun’’ cevabını verirdi.

Geç bile kaldı

Beşiktaş kamuoyunda antipatik olmaya başladı. Seyircisinin agresif tutumu, küfür, tehdit onları hızla aşağı doğru indirmeye başladı.

Fatih Altaylı senin maçına gelmiş, hem de siyah- beyaz kaşkol takarak. Al içeriye, çay kahve ikram et kardeşim. Rakip takımdan etkili bir dostun olsun. Ama nerede o zihniyet. Sadece küfür ediliyor.

Bu misalleri çoğaltabiliriz. Bunun da tek sorumlusu Serdar Bilgili'dir.

Ben de gezmeyi seven bir adamım.. Ama Serdar Bilgili'nin seyahatleri biraz kısıp, Ümraniye Tesisleri'ni fazlaca ziyaret etmesi lazım. Aslında bence geç bile kaldı.

G.Birliği gerçeği ve Hıncal Uluç

BÜTÜN spor branşlarını bilen! Bütün meslek dallarından anlayan! Bilmediği ve anlamadığı hiçbir şey kalmayan büyük üstad Hıncal Uluç, Sabah'taki köşesinde ‘‘tele-yorum’’ başlığında futbol yorumları yapıyor.

Aslında bu tele'yi ben çözemedim. Bu telefon da olur, televizyon da olur. Şunu adam televizyondan yorum yapsa daha iyi. Yanına da sevgili Deniz Gökçe'nin cümlesini eklese daha iyi olur. Televizyondan ve şezlongtan yapıyon yorum.. 16 Şubat 2004 tarihindeki 2-2 biten G.Birliği-G.Saray maçından sonra büyük üstadımızın (!) yazdığı, doldur boşalt yazısından size bir bölüm aktaracağım..

G.Birliği cephesine geldiğimiz zaman, Ersun Yanal'ın bütün hakemlere yutturduğu bir taktik var. Çok adamla hücuma çıkıyor, ama bunu risk almadan yapıyor. Geride çok adam bırakmıyorlar. Ama rakip kontratağa başladığı zaman faul yapıp indiriyorlar. Ölü top kullanırken de savunmadaki yerlerini alıyorlar. Şimdi bu kötü niyet ve sarı kart ifadesi. Ali Aydın Gençler'in 20 tane bu tarz faulüne kart vermedi.

Aynı Hıncal Uluç, hem televizyonda, hem gazetede ‘‘Bizim Türk hakemleri bu yutturmacayı yiyorlar. Ama G.Birliği Avrupa'da maçlar yapacak. Göreceksiniz, oradaki hakemler bu taktik için ne yapacaklar..’’ diyor.

G.Birliği önce Blackburn Rovers'ı, sonra Sporting Lizbon'u (Bence UEFA Kupası'nda finali oynayacak takımlardan biriydi..) sonra da Parma'yı eze eze yeniyor.

Asıl hedef farklı

Şimdi sadede gelelim. G.Birliği şu anda Türkiye liginde oynadığı 24 maçta, 57 sarı kart görmüş. Yani, takriben maç başına 2 ortalama ile oynamış. Türkiye Kupası'nda 3 maç oynamışlar, 7 sarı kart görmüşler. Kırmızı siyahlılar, Blackburn, S.Lizbon ve Parma takımlarıyla oynadığı 6 maçta toplam 10 sarı kart görmüş. Yani, maç başına 1.6 kart.

Şimdi, bizim TV'den şezlong ile maç yazdıran büyük futbol üstadının (!) değerli fikirleri ve yorumları net bir biçimde ortaya çıkıyor, değil mi?

Ama bu zihniyet ne zihniyeti biliyor musunuz? Bu cümleleri sağdan soldan alıp, bir kaç tane daha yazan ulema var. Futbolu bilmedikleri için kulaktan dolma fısıltılarla yorum yapmaya kalkarlar. Buradaki hedef, o futbol yorumcusunun tuttuğu takımın başarısıdır. Bir de özellikle şampiyonluğa oynayabilecek G.Birliği'ni devre dışına çıkarmaktır. Bu konuda kulübünü çok iyi idare eden ve bu işleri çok iyi bilen İlhan Cavcav'ın Futbol Federasyonu Başkanlığı’na aday olması tehlikesi de mevcuttur. O zaman G.Birliği Türkiye'de ilerlememelidir.

Utanmadan, sıkılmadan

Aslında hakemler G.Birliği'nin sezon başında yan yollarda çok önünü kestiler. Allah'tan UEFA maçlarını bizimkiler idare etmiyorlar ve o G.Birliği maç başına 1.6 sarı kart ile tıkır tıkır Avrupa'da yürüyor. Ama, o İstanbullu böyük spor yazarlarının Avrupa'da mücadele eden hiçbir takımı kalmadı. Ve bu böyük üstad, futbol uzmanı Hıncal Uluç, birinci Parma maçından sonra yüzü kızarmadan ‘‘Ben zaten 4 takım içinde bu turu bir tek G.Birliği geçer demiştim’’ diyebiliyor. Vah zavallı Türkiyem vah... Sana kimler akıl veriyor... Utanmadan ve de sıkılmadan.

NOT: Hıncal ne olursun G.Birliği'nin aleyhine yazmaya devam et, lehine yazma. Kimin yanına geçtiysen, kimi desteklediysen, onun sonu oluyor. Misal mi, tonla. İşte Fatih Terim, işte Mustafa Denizli, işte Süreyya Ayhan, işte Voleybol Milli Takımı. Daha sayayım mı? Bunlar isteklerim. Sana bir de tavsiyede bulunayım mı? Ne olursun şu Şenol Güneş'in lehine yazmaya başlasana.

Aman arkamda durmayın

BERABER yürüdük biz bu yollarda.. Beraber geldik, beraber gideceğiz.. Ölümüne kadar beraberiz..

Bizi kimse ayıramaz..

En sonunda da merak etme arkandayız..

Son yıllarda futbolumuzdaki temel sözcükler bunlar..

Özhan Canaydın dedi ki, ‘‘Biz Fatih ile beraber geldik, beraber gideceğiz.’’

Önce Özhan Canaydın ateş etti, sonra Fatih masadan kalktı ve o acemi Canaydın'a pazar günü ateş etti.

Şu anda ikisi de ağır yaralı..

Galatasaray nasıl, derseniz... O komada, kolunda bir serum var. Başında da doktor yok. Yalnızca hemşireler ve hasta bakıcılara emanet edildiler.

Dönüyoruz Beşiktaş'a...

Geçen yaz daha ortalıkta hiçbir şey gözükmezken, bir gece Laila'da başkan Serdar Bilgili'ye ‘‘Yıldırım Demirören ile Kıvanç Oktay istifa ediyorlar, ne dersin’’ dediğimde ‘‘Yıldırım hiçbir yere gidemez, benim çocukluk arkadaşım. Beraber geliriz, beraber gideriz’’ cevabını verdi.

Sonra da bir güzel afiyetle Hüsnü Güreli uğruna, hem Demirören'i, hem de Kıvanç Oktay'ı yedi.

Karşımda dursunlar

Arkandayız.. Bu kelimeye bayılıyorum, ama bana söylenmesini hiç istemiyorum. Kimse benim arkama geçmesin, herkes karşımda dursun arkadaş..

Aziz Yıldırım, Mustafa Denizli'nin arkasına geçti, ‘‘Sen merak etme, arkadandayım, sağlam duruyorum’’ dedi. Diyarbakır dönüşü uçağı, hem geç kaldırdı, hem havada fazla döndürdü ve taraftarın havalimanına toplanmasını sağladı. İki ay sonra Mustafa Denizli gitti.

Özhan Canaydın açıklama yaptı, ‘‘Fatih Terim'in sonuna kadar arkasındayız’’ dedi. Fatih de gitti.

Dün Serdar Bilgili'nin açıklamalarını okudum. Lucescu'nun hiçbir günahı olmadığını dile getiriyor ve yönetim olarak aslanlar gibi arkasında olduklarını söylüyor. Lucescu'nun durumu diğerlerine göre daha vahim. Çünkü bütün yönetim arkasına geçtiyse, bu çok çabuk ve hızlı gidecektir anlamına geliyor.

Yan yolda kazaya dikkat

YILLARDIR
futbolun içindeyim. Futbolculuğumda da hakemliğimde de çok şeyler yaşadım. Aslında belki de biraz vakit bulamamaktan, biraz da tembellikten şu kitap yazma işini ihmal ediyorum ve geç kalıyorum.

Çok eski bir sistem vardır. Bir takımın rakibini yan yolda boğacaksın. Kimse yokken, dikkat etmezken. Otobana çıktığı zaman zaten o takımın işi bitmiştir. Diğeri onu ezer geçer.

X takımı şampiyonluğa giderken, esas rakibi olan Y önemli değildir. Diğer maçlar önemlidir. Çünkü oradan alınacak puanlar da üç puandır. Siz Türkiye şartlarına göre biraz uyanıksanız ve iş bilirseniz, o diğer takımların, başka takımlarla oynadığı maçlarda etkili futbolcularını saf dışı bırakarak kendi maçınıza hazırlarsınız.

Rüya zannetmeyin, kabus

Yani çiğ köfte gibi onları dışarda yoğurursunuz, sonra da kıvırcık yaprağının içine koyarak, üzerine de bir iki damla limon sıkıp, afiyetle yersiniz. Ben bu filmleri her sene sık sık görürüm. Sakın bunları rüya filan zannetmeyin. Aslında bunlar benim için birer kabustur. Çünkü futbolculuğumda bunlardan çok çektik.

Bu yazıyı neden yazdım. Geçen hafta Konya- Bursa maçında midem bulandı. Altan'ı, Zafer'i gördükçe içim sızladı. Birkaç cümle daha yazarsam, bu sefer ben suçlu duruma düşerim. Ve onlar teleferik gibi bana tazminat davası açarak, iki taraflı kazanırlar.

Ticaret yaparken, bazı dükkanların duvarına asılan tabelada, ‘‘Benim için ne düşünüyorsan, Allah sana 100 katını versin. Allah herkesin gönlüne göre versin..’’ cümlesini okurdum. Okurdum da, Türkiye'de o cümleler okunmakla kalıyor ve hiç bir şey ifade etmiyor. Çünkü Türkiye'de herşey yapanın yanına kar kalıyor.

Fıkradaki yaşam

YILLAR
önce Kayserispor'da Üveyiz Molu adında, tatlı ve espirili başkan vardı. Kayserispor şampiyon olmuş, maçtan sonra koridorda onu dalgın dalgın yürürken görmüşler.

‘‘Başkan şampiyon olduk, niye dalgın yürüyorsun, sevinmiyorsun’’ diye sormuşlar. ‘‘Yahu kardeşim, bu nasıl iş? Rakip futbolcuya para verdik, hakeme para verdik. Kendi futbolcumuza prim verdik, sonunda şampiyon olduk. Onu çözmeye çalışıyorum'' diye cevaplamış. Bu olay fıkra gibidir, ama maalesef gerçektir.
Yazarın Tüm Yazıları