Yazdıkları gibi yaşadılar

ÇOK eski bir aile dostumuz, saraylı bir hanımefendi, seksen yaşından sonra nasıl âşık olduğunu bakın nasıl özetlemişti: “Beyefendi, her yaşın bir âşığı vardır.”

Haberin Devamı

Şair dostlarımın aşka ne kadar duyarlı olduklarının hem şiirsel hem kişisel tanıklığını yaşadım.
Şiir/şair/aşk üçgeni içine hapsolmayı ben de severim.
Yalnız şairler değil, öykücüler, romancılar da aşkın dalgalı denizinde çok kulaç attılar.
Cemal Süreya’nın 100 Aşk Şiiri’ni kitaplığımdan çekip aldım.
Yaz, aşkların yeniden yeşerdiği, coşkunun arttığı mevsimdir, yaz aşkları diye bir bahis açılabilir...

* * *
  
İKİ şair hem iyi aşk şiiri vadisinde yazardı hem de edebiyat matinelerinde okuduklarında, nice dinleyiciyi hem kendilerine âşık eder hem de onları aşk vadisinde sonsuz bir gezintiye çağırırlardı.
Birincisi Attilâ İlhan’dı, ikincisi de
Özdemir Asaf.
Aşk şiiri okumanın yanı sıra ilk gençlik yıllarında insanı yazmaya da yöneltirlerdi... Nice kişinin yaprakları sararmış defterlerinde manzume bile sayılmayacak denemeleri vardır.
Yunus Emre, “Nice bir Ferhad oldu aşktan haber duyanımız” der.
Şairler de aşktan haber duyunca, her şeyi terk ederler, aşklarının peşinde giderler.
Ben servetlerini, düzenlerini terk edip yeni bir aşk için yeni bir hayata başlayan şair dostlarımı bilirim.
  
* * *

Haberin Devamı

CEMAL SÜREYA, aşkı yazdığı gibi yaşadı ya da yaşadığı gibi yazdı.
İlk evliliği için bir gün şöyle demişti: “Benden fazla şiiri sevdiği için evlenmiştim.”
Şairler her zaman aşkın hazır kuvvetleridir, her an yeni bir aşkın şimşeği onları yakar. Şairlerin paratonerleri yoktur.
Cemal Süreya’nın antolojisinin başında Sevgilinin Halleri yazısını okumak her şiirseverin boynunun borcudur. Çünkü burada hem sevgili hem aşk hem de aşk şiiri üzerine görkemli yargılar, tam oturan değerlendirmeler bulursunuz. Divan şiirinde aşkı, iyi bir şairin özgün saptamalarıyla bize iletir.
O yazıdan birkaç cümle aktarayım:
“Divan şiiri imparatorluğun şiiridir. İmparatorluğun yarattığı bir çeşit gurur duygusunu geliştirir. Divan şiirindeki aşk teması hep parıltılı bir geniş zaman içinde döner.
Tanzimat şairlerinin aşk şiirlerinde genellikle divan şairlerinin yörüngesinden pek fazla çıkmadıkları görülmektedir.
Servet-i Fünun şiiri ise Tanzimat’la başlayan öz girişimini geliştirmeyi bir yana bırakarak birdenbire aşırı bir biçim araştırmasına girer.”
Cemal Süreya, bu dönemde hayran olunan kadının, zayıf, solgun, uzun saçlı, veremli sanılabilen, bir köşkte oturan, pek öpüşmeyen biri olduğunu yazar.
Erkeğin de kibarlık ve efendilik yapayım derken, efemineleştiğini belirtir.
Aşkın bir tutku olmasının Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’le başladığını savunur.
Bugün yaşayan şiirler Hece’nin ikinci kuşağıdır ona göre.
“Yeni şiirimizdeki sevgilinin özelliklerinden biri de onun şairin karısı olmasıdır dedik, buna daha çok savaşçı, ülkücü şiirlerde rastlıyoruz.”
Bir notu anımsatalım, antolojideki şiirlerin çoğu 1923’ten, özellikle 1940’tan sonra yazılmıştır.
Kitabın baskı tarihi de 1967’dir.
  
* * *

Haberin Devamı

HAYDAR ERGÜLEN’in hazırladığı Aşk Şiirleri Antolojisi’nin bir özelliği var.
Kitaptaki şiirler başka şairlerin yapıtlarından oluşmuyor. Bütün şiirler onun aşk üzerine çeşitlemeleri. Daha önce de sözünü ettiğim bu iyi kitabı tekrar okuduğunuzda, bir şairin aşk kavramına değişik yaklaşımlarını göreceksiniz.
Aşk şiirlerini mutlaka okumalı, aşkı tazelemek, dünyaya sevgiyle bakabilmek için.

Yazarın Tüm Yazıları