Sen asıl ağlamayan komutan için hayıflan

GENCECİK çocukların ölü bedenleri karşısında ne yapsaydı Genelkurmay Başkanı Necdet Özel?

Haberin Devamı

-  Afra tafra mı yapsaydı?
-  “İnlerinde vuracağız” mı deseydi?
-  “İntikamımız çok acı olacak” mı deseydi?
Onu çok kahraman, çok metin, çok dirayetli, çok kararlı bir komutan yapacak olan bu tür artistik tavırlar mı olacaktı?
Gencecik çocukların ölü bedenlerinin kendisinin insani taraflarına hiç dokunmadığını kanıtlayarak mı kahraman olacaktı Genelkurmay Başkanı?
Metin olmak, insanlıktan çıkmakla eşanlamlı mı?
* * *
-  Komutan ağlarsa halk zırlarmış...
-  Bu nedenle komutan, herkesin içinde ağlamamalıymış...
-  Gidip kimsenin görmediği bir yerde ağlamalıymış.
Böyle diyor Ertuğrul Özkök...
Sanki komutan, planlı bir eylem yapıyor.
Sanki “şimdi ağlamayayım, sonra ağlarım” demek mümkünmüş gibi...
Sanki gözyaşına iradeyle ipotek koymak mümkünmüş gibi...
Sanki insanlığı bir süreliğine bloke etmek mümkünmüş gibi...
* * *
Soruyorum:
Umut hangisindedir?
Ölüm karşısında bile en küçük bir insani zaaf sergilemekten kaçınan çelikten komutanlarda mı?
Yoksa...
Gencecik askerlerin ölü bedenleri karşısında gözyaşlarına hâkim olamayacak kadar etkilenen komutanlarda mı?
Ben umudun ağlayan komutanlara bağlanmasından yanayım.

Haberin Devamı

İslam’da mizah

“İslam’da mizah ve neşe yok mu?” diye soranlara yanıt veriyorum: Vardır.
Kanıt mı?
İşte kanıt:
* * *
Cüppeli Ahmet Hoca’nın yargılandığı duruşmanın tutanakları...
Özellikle de “kendi kendine imam nikâhı kıymanın püf noktaları / ikinci eşle tehlikeli ilişkiler / kıskanç birinci eşin çektirdiği çileler / beğenilmeyen kadınla ilgili olarak ortaya atılan “öcü gibi” tabiri falan...
Lütfen duruşma tutanaklarına şöyle bir göz gezdirin.
Karşınızda “İslami mizah” tarihine altın harflerle geçecek bir başyapıt bulacaksınız. Gülmek garanti.
Gülmezseniz istifa edeceğim.

Şevval ve örtü

HİÇBİR şey değişmiyor bu ülkede...
Eskiden...
Başörtüsünden yana olanların sözleri, demeçleri, yazıları, konferansları falan sağından solundan kırpılarak ekranlara getirilir ve bir linç atmosferi yaratılırdı.
“Atatürk’e hakaret etti” ya da “Laikliğe dil uzattı” cümleleri etrafında fırtınalar koparılırdı.
Suçlanan şahıs, “hakaret etmedim” ya da “dil uzatmadım” der, fakat sözünü kimseye dinletemezdi.
* * *
Gelelim bugüne:
Bu kez eskiden lince maruz kalanlar linç yapmaya başladılar.
Almışlar Şevval Sam’ın bir konuşmasını...
İçinden bazı cümleleri çekip çıkararak “başörtüsüne hakaret etti” diye sanal âlemi birbirine katıyorlar.
Şevval Sam “öyle demedim” ya da “aslında şunu dedim” falan diyor.
Ama dinleyen kim?
* * *
Durum şudur:
-  Bu memlekette eza bitmez, eza edenler değişir.
-  Bu memlekette muktedirlik bitmez, muktedirler değişir.
-  Bu memlekette tahammülsüzlük bitmez, tahammülsüzlük gösterenler değişir.
-  Bu memlekette dayatma bitmez, dayatma yapanlar değişir.
Son olay şunu göstermiştir ki...
Bu memlekette linç kampanyaları bitmez, sadece linççiler değişir

Haberin Devamı

İşte budur

HÜKÜMET kürtaj konusunda resmen geri adım attı.
Kürtajı yasaklamaktan vazgeçti.
Bu çok büyük bir zaferdir.
Kimin zaferi?
Kadınların zaferi...
Sokağa çıkan, hakkını arayan, derdini haykıran, kendisine müdahale edilmesine itiraz eden, “kendi anlayışınızı bize zorla dayatamazsın” diyen kadınların zaferi...
* * *
Bu harika örnekten yola çıkarak...
“Eyvah! Her şeyimizi kaybediyoruz, yaşam tarzımıza müdahale ediliyor” diye karamsarlık çukurlarında debelenenlere sesleniyorum:
-  Sen hakkına sahip çıkarsan...
-  Sen kararlı olursan...
-  Sen başkalarının hakları kısıtlansın diye değil, “benim haklarıma dokunamazsınız” diye ayağa kalkarsan...
-  Sen elinde silah bulunan devlet güçlerine sırtını dayamak yerine kendi iradenle ortaya çıkarsan...
-  Sen “sana karışan mı var, sen neden bana karışıyorsun” diye haykırırsan...
Sonuçta işte böyle geri adım attırırsın.
* * *
Bu örnek olay...
Kendilerini “rahatsız” hissedenlerin, “endişe” içinde olanların, “korku” duyanların, büyük bir “tehlike” ile karşı karşıya kaldıklarını düşünenlerin...
Ne yapacaklarını ve nasıl yapacaklarını göstermiş oldu.

Haberin Devamı

‘Tam çözüm geliyordu ki’ balonunu patlatıyorum

ÇÖZÜMÜN falan geldiği yoktu.
-  Başbakan’ın Kılıçdaroğlu ile görüşmesinden somut hiçbir şey çıkmamıştı.
-  Karayılan’ın mesajları karmaşıktı, net değildi.
-  Leyla Zana’nın yaptığı açıklamalar Kürt coğrafyasında esaslı bir karşılık bulmamıştı.
-  “Kürtçe seçmeli ders” konusu, bölgede beklenen yankıyı uyandıramamıştı.
-  KCK tutuklamalarının yarattığı karamsarlık daha da büyüyordu.
-  Operasyonlar sürüyordu.
-  PKK eylem için fırsat kolluyordu.
-  BDP sert muhalefetini zerre kadar ödün vermeden sürdürüyordu.
Yani...
Her şey eskisi gibiydi.
Ortada “çözüme yaklaşma” falan yoktu.
Dağlıca’daki terör olayı işte böyle bir ortamda gerçekleşti.
* * *
“Tam da çözüme bu kadar yaklaşılmışken...” ifadesi, kocaman bir balondur.
Bu balonu patlatmak gerekir.
Çünkü bu balon patlatılmazsa...
Sahte umutları, sahte hayal kırıklıkları takip eder.
Ve bize de bu kanlı kısırdöngünün içinde savrulup durmak düşer.

Haberin Devamı

Abarttığımız 9 şey

BİR: Alaçatı...
İKİ: Reina...
ÜÇ: Beren Saat...
DÖRT: Nusret Et Lokantası...
BEŞ: Selülit...
ALTI: Sonradan Müslüman olan Batılı...
YEDİ: Nargile...
SEKİZ: Vampir filmleri...
DOKUZ: Facebook...

Yazarın Tüm Yazıları