Sakarya’da mobbing

SAKARYA Üniversitesi muhafazakâr öğretim üyelerinin ağırlıklı olduğu bir üniversitedir. DMMA olarak temeli atılan üniversite bugün kurulduğu yıllardaki gibi değildir, hocaları çekişme içindedir.

Haberin Devamı

İlk önce bir siyasetçiyi dinleyelim.
“Ne yazık ki, vicdanlı hocalar sindirilmiş, bazıları korkusundan sesini çıkaramıyor. Sayın Cumhurbaşkanımız Gül, burada doçentlik unvanını kazandı, öğretim üyeliği yaptı. Birçok devlet adamı, buradan yetişti. Prof. Sebahattin Zaim, İktisat Fakültesi kurucu dekanıydı. Gül, adına İstanbul’da üniversite açtırmak için öncülük yaptı... Birçok devlet adamı bu üniversiteden yetişti.”
Bazı öğretim üyelerine yakın çevreler de çarpıcı noktalara değiniyorlar:
“Bazı hocalar taraf oluşturmuşlar, keyfi olarak karar veriyorlar.
İşler istendiği gibi olmadığında mobbing uygulamaları dikkat çekiyor. Şikâyetçi olanlar dinleniyor mu, göstermelik olarak evet!.. Yapılan şikâyetler; tehdit ve baskılarla konu geçiştirilmek isteniyor. Kimse kimseye terbiyesiz diyemez... Ama deniyor. Rektörlük ‘Bunlar önemli sorunlar değil’ diye geçiştirilebilir mi? Yani kimsenin huzuru yok, hakkınızı savunamıyorsunuz. Bir üniversitede soruşturma açılması savsaklanıyorsa, vay bu üniversitenin haline? YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya bütün olanların üzerine düşmeli, Cumhurbaşkanımız da haberdar edilmeli.”
KARAKAYA’NIN İLGİNÇ YAZISI
Üniversitede huzursuzluğu anlayabilmek için Vakit gazetesinin 10.01.2012 tarihli sayısında Hasan Karakaya’nın yazısını mutlaka okumak gerekiyor.
Orada Danıştay saldırısı; Alpaslan Arslan’ın neler yaptığı ve Sakarya Üniversitesi öğretim üyesi, eski Sosyolojii Bölüm Başkanı Prof. Dr. Musa Taşdelen ve kardeşi Av. Mehmet Taşdelen’e dayalı ilginç bilgiler yer alıyor. İmam hatip ve ilahiyatlı olmasına karşın, sosyoloji bölümünden Prof. Dr. Mehmet Sait Doğan’ın başına gelenler ve sonuçta üniversiteden nasıl uzaklaştırıldığı... Çarpıcı olanı Prof. Doğan’ın, Danıştay saldırısı ile ilgili ifade vermesinden sonra başına gelenler. Prof. Doğan, Savcı Zekeriya Öz’e acaba neler söylemişti? Karakaya’nın belgesel nitelikteki bu yazısı çok önemli, ancak şimdiye kadar niye sessiz kalındığı da anlaşılır gibi değil...
Söylenenler şunlar:
“Rektör Muzaffer Elmas, iyi biri ama hâkimiyet kuramıyor, müdahale edemiyor.
Üzerindeki baskıları aşamıyor, bu nedenle bütün bölümlerde huzursuzluk var; rektöre karşı bir kamplaşma da denilebilir buna.
Tarikatçılarla MHP’liler bir tarafta, az sayıda da demokrat ve ‘solcu’ öğretim üyeleri. Son grup iyice sindirilmiş. Tabii tersten de bakarsak rektöre karşı bir kamplaşma da denilebilir buna... Hele ders dağıtımı başlı başına bir haksızlık, kayırılan hocalar, ezilen gençler.
Ne kadar bir ‘sessiz çoğunluk’ varmış; kendilerine ‘mobbing’ yapıldığını düşünüp de Sapanca Gölü’ne bakarak çay içerek teselli olan, huzursuzluğu içine atan...

Haberin Devamı

GÜNÜN SÖZÜ

Haberin Devamı

“Ben belediye başkan adayı gösterildiğimde bir tane meclis üyesi seçemedim. Şimdi de encümen üyesi bile belirleyemiyorum. Antalya’daki ‘büyük abi’ye ‘Kral çıplak’ diyorum, partime değil. Tepkim budur. Açıksözlülükle konuştum; bunun partime zarar değil yarar getireceğini umuyorum.”
(Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı
Prof. Mustafa Akaydın)

Fatih’in namazgâh minberi neden kaldırıldı

FATİH Sultan Mehmet Minberi olarak bilinen, Okmeydanı Namazgâhı Minberi yerinden söküldü; bu yoldaki tartışmalar sürüyor. Eski CHP Beyoğlu Meclis Üyesi Saim Gül, Beyoğlu Okmeydanı bölgesinde Fatih Sultan Vakfı arazisi üzerinde yaklaşık 400 yıldır ayakta duran, Gürci Ahmet Paşa tarafında yapılan ve Fatih Sultan Mehmet Minberi olarak bilinen Okmeydanı Namazgâhı Minberi’nin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Beyoğlu Belediyesi’nin ortak projesi olan Okçular Tekkesi ok atış alanı projesi nedeni ile yerinden söküldüğünü söyledi. Bu konuda basına bilgiler verdi.
Dün gördük ki, CHP Milletvekili İhsan Özkes de bunu Başbakan’a sormuş.
Özkes şöyle diyor:
“İstanbul Okmeydanı’nda bulunan 400 yıllık tarihi Fatih Sultan Mehmet Namazgâh Minberi hangi amaçla ve gerekçelerle yerinden sökülmüştür? Yerinden sökülen minberin tarihi özelliğini, orijinalliğini muhafaza etmesi mümkün müdür?”

Haberin Devamı

Dr. Arslan’ın amiri Recep Akdağ’dır

Can ve gelecek korkusu

SAĞLIK Bakanı, her medeni, demokratik ülkede olduğu gibi, derhal istifa etmelidir. Çünkü, Dr. Ersin Arslan’ın ölümüyle sonuçlanan saldırı, kendisi henüz algılamasa da, aslında Sağlık Bakanı’na yapılmıştır.
Bakan, siyasi otorite olarak hem Dr. Arslan’ın çalıştığı kurumun başıdır, hem de yıllardır getirilen değişiklikler sonucu bu saldırıya zemin teşkil eden tıp ortamının yaratılmasından da birinci derecede sorumludur. Birkaç kaçak cümleden oluşan basın açıklamaları ile hastanelere konacak X-ray cihazlarıyla bu ortam düzelmez. Dr. Arslan’ın katledilmesine tüm sağlıkçıların gösterdiği haklı tepki yıllardır biriken öfkenin sonucudur ve başta hükümet olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin çok dikkatle düşünüp gerekli önlemleri almasını gerektirmektedir. Çalışanlarının devamlı bir can korkusu, gelecek kaygısı içinde, mutsuz olduğu bir sistemi uzun vadede yürütmek hiçbir zaman mümkün olmamıştır.
Gözlerim yaşararak bu mesajı yazarken hamile eşine, anne-babasına, yakınlarına, tüm sağlıkçılara başsağlığı diliyorum. Tek tesellim, gün gelip, başta Sayın Bakan olmak üzere, herkesin Dr. Ersin Arslan’ın boşuna ölmediğini göreceğine inancımdır.
Prof. Dr. Melih BULUT

Yazarın Tüm Yazıları