Dede Efendi’yi Hollanda’da çoksesli yorumlamak

DOĞRUSUNU söylemek gerekirse Hollandalı besteci Hendrik Andriessen’in “Kuhnau’nun Bir Teması Üzerine Çeşitlemeler”i biraz zor bir eserdi.

Ardından Arjantin’in efsanevi yeni tarz tango bestecisi Astor Piazzolla’nın “La Minör Melodisi” ile ortalığı yumuşak bir esinti kapladı.
Orkestra, son olarak Cumhuriyet döneminin önde gelen bestecilerinden Ulvi Cemal Erkin’in Doğu ve Batı formatları arasında gidip gelen, yer yer aksak ritimlerin ön plana çıktığı Allegro, Adagio ve yine Allegro olmak üzere üç bölümden oluşan “Sinfonietta” adlı eserini icra etti.
VE TÜRKİYE GENÇLİK FİLARMONİ ORKESTRASI
 Sahneyi görmeyip yalnızca müziği dinleyenler rahatlıkla bu eserlerin profesyonel bir klasik müzik orkestrası tarafından seslendirildiğini düşünebilir.
Oysa Kraliyet Tropikal Enstitüsü’nün (Eski Sömürge Müzesi) Amsterdam’daki tarihi salonunda sahnede bütün mensupları Türkiye’nin dört bir tarafındaki konservatuvarların 16-22 yaşları arasındaki başarılı öğrencileri arasından seçilmiş olan Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası vardı.
Ön sırada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eşi Hayrünnisa Gül ve Hollanda Kraliçesi Beatrix’in oturduğu salondan yükselen alkışlar arasında şef Cem Mansur sahneye döndü ve orkestra Türk dinleyicilere çok tanıdık gelen bir eserle bis yaptı.
Bu, Dede Efendi’nin Sultan Abdülmecit’in tahta çıkmasından kısa bir süre sonra, muhtemelen 1840’ların başında bestelemiş olduğu rast makamındaki “Yine Bir Gülnihal” adlı klasiğiydi.
Ve ¾’lük vals ritmindeki bu bestenin ağırlıklı olarak kemanların taşıdığı melodisinin sahneden yükselmeye başlamasıyla birlikte herkesin ortaklaşa hissettiği sevinçli bir duygu dalgası salonu boydan boya kapladı.
Galiba dinleyicilere çarpıcı gelen, şarkının insana hemen nüfuz eden, kuşatan melodik gücü kadar, klasik Türk musikisinin çok özgün bir bestesinin son derece çarpıcı müzikal fikirler içinde klasik Batı müziğine uyarlanmış olmasıydı. Bu noktada önceki akşam orada olmadığı halde yaptığı düzenlemedeki müzikal zekâsıyla dinleyicilere dokunan ve Dede Efendi’nin ruhu ile buluşan kişi, henüz 35 yaşındaki genç kuşağın önemli bestecisi Oğuzhan Balcı’dan başkası değildi.
GELECEĞİN MÜZİSYENLERİ
Konserden hemen sonraki sohbetimiz sırasında Cumhurbaşkanı Gül de orkestrayı çok beğendiğini sıcak ifadelerle aktarırken “Yine Bir Gülnihal”in yerini ayrı tuttu, “Konser çok güzeldi ama Dede Efendi’nin şarkısı bir başkaydı. O an hepimiz ayrı bir heyecan duyduk. Zaten dikkatimi çekti, çocuklar da o eseri çalarken ayrı bir heyecanlandılar” diye konuştu.
Toplum Gönüllüleri Vakfı bünyesinde yapılandırılan ve Sabancı Vakfı tarafından desteklenen Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası, son zamanlarda Türkiye’de klasik müzik alanındaki en etkileyici projelerden biri.
Orkestra, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Edirne, Mersin, Eskişehir ve Bursa’daki konservatuvarlarda müzik öğrenimi görmekte olan başarılı öğrencilerden oluşuyor. Türkiye’nin pek çok bölgesinin sesini temsil etme anlamında da çoksesli bir orkestra bu. Toplam 95 mensubu arasında (Önceki akşam yaklaşık 30 kişilik bir grup sahne aldı) Adıyamanlı olan da var, Bursalı da, Edirneli de... Seçmeler bizzat şef ve koordinatör Cem Mansur’un gözetiminde yapılıyor.
Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası, genç müzisyenlerin orkestra deneyimi almalarına yardımcı oluyor, onları ilerideki profesyonel müzik kariyerlerine hazırlıyor. Yetenekli gençler özel eğitimlerden geçiyor ve sıkça konserlere çıkarak tecrübe kazanıyor.
Çoğunun önü daha şimdiden açılmış. Önündeki her partisyonu o eserle bütünleşerek çaldığı sahnedeki her halinden belli olan orkestranın başarılı baş kemancısı Hande Küden, Çukurova Üniversitesi Konservatuvarı’nı bu yıl bitiriyor. Hande, Berlin Müzik Akademisi’nin bursunu kazanmış ve önümüzdeki sonbahardan itibaren müzik çalışmalarına Almanya’da devam edecek.
MÜZİKTE DOĞU İLE BATI
Cumhurbaşkanı Gül’ün resmi ziyareti sırasında Türkiye ile Hollanda arasındaki diplomatik ilişkilerin kurulmasının 400’ncü yıldönümü dolayısıyla düzenlenen bu konser, Türkiye’nin kuşkusuz Batı’ya dönük çağdaş yüzünü gösteriyor.
Ama Batı’ya bakarken, Oğuzhan Balcı’nın düzenlemesinde de karşımıza çıktığı gibi, hem Batı hem de Doğu’nun müziğini çok iyi özümseyen, ikisini birbirine eklemleyebilen kendine ait özel bir yaratıcılık alanı da var Türkiye’nin.
Türkiye’nin 21’inci yüzyılda evrensel müziğe yapabileceği en önemli, en özgün katkı belki de Doğu ile Batı’yı buluşturan bu armonik sentezi oluşturmaktan geçiyor.
(Dünkü yazımda sinema sanatçımız Lale Mansur’un ismi hatalı bir şekilde çıkmıştır. Düzeltir, özür dilerim. S.E.)
Yazarın Tüm Yazıları