Dağlara fısıldayan adam

NEDENSE hiç unutamadım;

Haberin Devamı

İstanbul’un ilk kulesinde yediğimiz yemekleri.

Ve onu görünce anladım.

Unutmaya yaklaşacak kadar yıllar geçmiş üzerimizden.

Meral Okay’ın öldüğü günün ertesi;

Siyah çerçeveli bir zeminde duruyordu yüzü...

Ölüm kalım haberlerinin, sokak ortası cinayetlerinin, cinnetlerin  yazıldığı üçüncü sayfalardan bakıyordu.

Nedense;

Farkında olmadan, içimden ani bir dua yükseldi ona.

İstanbul’un ilk kulesinin en üstündeki odasında;

Karavanadan yemek ısmarlardı bana.

Ve odanın duvarına astığı yağlı boya iki tabloyu anlatırdı.

Nedense;

İlk sözü dönüp dolaştırıp o tablolara getirir ve sohbete öyle başlardı:

Peçeteyi göğsüne koyarken, “Bak ağam” derdi;

“Şu iki dağ var ya... İkisine baktıkça ben de bir dağ gibi oluyorum.”

- Erciyes ve Fuji...

Duvarında yan yana astığı o dağlara âşık gibiydi. Ve sanki dağlar ona bir şeyler fısıldıyordu.

Haberin Devamı

Belki de Kayseri’den Japonya’ya kadar içindeki sıradağları o fısıldıyordu. Hayal mesafesine kadar yükseliyordu dağlar...

Ve o dağlara bakarak anlatıyordu hayallerini.

Ufuklarındaki yeni markaları.

Nedense;

En yerleşik haliyle; “zenginliği çekemeyen” bir halka;

En zengin adam olarak sevdirtmişti kendisini.

Ve en çok da; ceplerini dışarı çıkartıp;

“Bak işte hiç param yok” dediği anlardı bizi gülümseten.

Nedense;

Bugün Sakıp Ağa’yı yazmak istedim.

Bunca itişip kakışmanın arasında ve hayatın mengenesine kapılmış ruhunuzda;

Sorun bakalım;

Kimler bekliyor sizi, unutulmanın eşiğinde...

İKİNCİ YAZI:

Küçük İskender için bir fısıltı

ÖN sıradaki kız neredeyse kendisini bir alkış halinde sahneye fırlatıp atacaktı.

Çünkü sahnedeki Küçük İskender:

“Bu defa çok fena”ydı.

İçinden şiir geçen bir perdedeydik. Ve onun deyişiyle;

Ve belki de Ece Ayhan’a inat;

“Tabiatın yerini bulamıyorduk...”

İşte tam o an belirdi azgın soru.

- Neden bu ülkede;

Yaşarken gözlerimizi kapattığımız değerler;

Onların gözleri kapanınca değerli hale gelirler?

Ve ancak, ölünce bir cenaze töreniyle alkışlanırlar.

Roxy’de bir kez daha anladım ki;

Küçük İskender, içindeki şeytana yakından bakıp saklambaç oynamayı bilenler soyundandır.

Öyleyse nedir bu körlük?

Haberin Devamı

Mesela bir üniversite çıkıp da neden sormaz:

“Gel İskender anlat; anlat, hayatın sendeki halini şu çocuklara...”

Bakalım;

“İki kere ikinin dördünden başka bir çarpım tablosu var mıymış kalp çarpıntılarında?”

Evet işte buradan sesleniyorum...

Üniversitelere, kürsülere, edebiyat fakültelerine, ıssız laboratuvarlara “Bu defa çok fena” sesleniyorum.

Duyan var mı?

 

Yazarın Tüm Yazıları