Kalp mesafesi

ANTALYA ’da bir sabah...

Haberin Devamı

Akdeniz ritminden koyu laciverde doğru bir rüzgârda...

Ve karlı zirveleri...

Siyahtan mora doğru yükselen...

Toroslar’a bakarken yakalandım o soruya...

- En son ne zaman güzel bir şey düşünmüştüm?

- Ya da en son hangimiz...

Bir başkasının başarısını övmüştük?

- En son kimi alkışlamıştık?

Mesela kaç kez geldiğim bu sakin kenti...

Ve Akdeniz’in ufka doğru estirdiği o lacivert çizgisini...

- En son ne zaman “Ah işte benim güzel memleketim” diye içime çekmiştim?

Oysa buraya gelirken, bir kasvet vardı içimde.

Suçlamalar, kavgalar, “sen” diye başlayan ve birbirlerinin yüzlerine doğru sallanan o işaretparmaklarının, birer bıçak gibi vicdanlara saplandığı o sahneler.
Birer engizisyon mahkemesine dönen o televizyon ekranlarında, rastgele çamurların havada uçuştuğu bir bataklık...

İşte böyle bir kasvet.

Haberin Devamı

Korkutucu, ürkütücü bir engizisyon sanki.

Habis darbeciyi, yeraltı ilişkilerini, faili meçhul organizasyonları, Gladio benzeri yapıları, demokrasi dışı iğrenç tezgâhları ve ilişkileri lanetleyip adaletin pençesine bırakırsak...

Mesela çıkıp desem ki...

Arkadaş 12 Eylül’de kimsenin sesi çıkamadı ki...

Tank kapıda. İdam sehpaları avluda! Hatta övgü dolu yazılar yazılmıştı Evren’e.

“Korktuk ulan! Çekindik!” diyen de çıkmadı sonradan.

Hafıza kanseri bir topluma bırakıldı o korkunun mahkemesi.

28 Şubat’ta rahmetli Erbakan komutanları emekli edemedi.

Hiçbir siyasetçi tankın önüne dikilemedi. Şimdi suç duyurusunda bulunan siyasetçi o zaman suskundu. Hiçbir savcı “postmodern darbe” sözüne soruşturma açamadı.

Açamadığı gibi Başbakan’ın irticacı olarak ima edildiği o Genelkurmay brifingine katıldı.

TÜSİAD’dan TOBB’a Türk-İş’ten DİSK’e herkes karargâhtaydı...

İşadamları, aracılar gizli görüşmeler...

Korktuk mu? Çekindik mi? Sustuk mu? Haberciler yalnızca görevlerini yaptı o kadar mı?

Belki birisi ya da hepsi. Hiçbiri. Ne fark eder. Korkunun ya da susmanın hukuktaki cezası nedir? Vicdanlardaki çok ağırdır elbette.

Soruşturmalardan, ihbarlardan, gizli tanıklardan, gözaltılardan, gözlerinin altı morarmış bir toplumun kasvet dolu paranoyasına doğru başlatılan bu kavga.

Bizi nereye sürüklüyor?

Bunu kim sormuştu?

Haberin Devamı

Ama ben artık bunu sormuyorum.

Kendi vicdanımda hesaplaşıp bir ders çıkarıyorum.

Ve diyorum ki...

- Güzel şeyleri özlemeyi hatırlıyor musunuz?

İşte Antalya’dayım.

Adım adım yaşanan bir “insanlık dersi”ne katılıyorum.

400 kalp, 400 vicdan, 400 ahlak damarı...

Kimsesiz çocuklar için, engelliler için koşuyor.

Dahası bu memleketteki güzel şeylerin, umudun, insanlığın, ihtimamın maratonu koşuluyor.

Ve şimdi diyorum ki...

Bu maratonda koşan “Adım Adım”cılar üzerinden siz de yardım edin.

Çünkü bir yardım, bir akülü tekerlekli sandalye demektir.

Yani bir hayatın kasvetinden kurtarılması demektir.

Bir yardım, bir kimsesiz çocuğun yıllık okul masrafıdır.

Haberin Devamı

Evet, gözlerinizi kapatın ve bir hayata ışık verdiğinizi düşünün.

Pazar günü Antalya’da bir insanlık maratonu koşulacak?

Kaç kilometre mi koşulacak? Mesafesi ne kadar mı olacak?

Açıklıyorum...

İnsanlık için “kalp mesafesi”nde koşulacak...

Yazarın Tüm Yazıları