Tur mağdurlarının hizmetindeyim

Geçen bayram yurtdışına gidenlerin bir bölümü, dokuz gün sonra perişan, gittiklerine gideceklerine pişman olarak yurda döndüler. Aralarında ben de vardım.

Hatırlarsınız: Uzun bayram tatili bütün turizm şirketlerini ayağa kaldırmıştı. Büyüğünden küçüğüne hemen hepsi neredeyse günlük gazetelerin tümünde yurtiçi ve yurtdışı gezilerini alacalı sözlerle duyurma yarışındaydılar.

Şimdi olduğu gibi.

İstisnasız hepsi Doğu'nun ve Batı'nın incilerini eğer onlarla gezerseniz size unutamayacağınız bir tatil geçirtmeyi vaat ediyordu.

Fiyatlar şirketten şirkete değişse de gidilecek ülkeler de görülecek şehirler de üç aşağı beş yukarı aynıydı.

Üç yıldızlı otellerde konaklamayı göze alanlar biraz daha az, beş yıldız otellerden şaşmam diyenler biraz daha fazla ödeyecek ama herkes gidilen ülkeyi adım adım gezecek, müthiş bir tatil geçirecekti.

Hesap buydu.

Parasını cebine koyan, gözüne kestirdiği acentenin kapısını çaldı, eline verilen programı okudu, mutlu mesut evine dönüp, renkli hayaller kurdu.

Sonra yola çıkıldı.

Kimi hesap çarşıya uydu kimisi uymadı.

Kimi sefa sürdü kimi cefa çekti.

Bir iki gazete bir iki şikayete yer verdi ama her şey gibi onlar da unutulup gitti.

Sefa sürenler sürdükleri sefayla cefa çekenler çektikleri cefayla kaldılar.

TOPLU GEZİLERE KATILMAZDIM

Ben böyle toplu gezilere katılmayı seven biri değilim.

Nereye gideceksem biletimi alır, otelde yerimi ayırtır, yola çıkarım.

İstediğim kadar istediğim yerde kalırım.

Sevmediğim lokantalara girmez, hoşlanmadığım yerlerde durmaz, kendi güzergahımı kendim çizerim.DİM.

Son yıllarda birkaç kez arkadaşlarım kanıma girdi ve uzak diyarlara böyle bir iki yolculuk yaptım. Toplu halde, hep birlikte.

Ufak tefek aksaklıklar olmadı mı? Oldu.

Her yolculukta olabilecek böyle terslikleri kıyamet gibi algılayan mız mız bir yapınız yoksa hemen hepsi de ortalama beklentileri karşılayan iyi niyetle düzenlenmiş gezilerdi.

Bunun için olsa gerek bu gezileri cehenneme safari olarak niteleyen, yaka silken, kıyamet kopartanlarla karşılaştığımda onlara biraz kuşkuyla biraz da şoför mahallini isteyen ama iki buçuk liradan fazla ödemeyen insanlar gözüyle baktım, pek de aldırmadım.

Taa ki tanık olana dek.

KARGAŞA HAVAALANINDA BAŞLADI

İş için Prag'a gitmek zorundaydım. Açıkçası bayrammış, seyranmış pek de umurumda değildi.

Bir arkadaşım eğer yolculuğumu bayram tatiline denk getirebilirsem birlikte gidebileceğimizi söyledi. Ben işimi yaparken o şehri gezecek, boş zamanlarımızda da birlikte eğlenecektik.

Hemen kabul ettim.

Ama uçaklarda yer yoktu. Prag'a sefer düzenleyen şirketlerden birinin gezisine katılmaya karar verdik. Hangi şirketle gidileceğine, hangi otelde kalınacağına o karar verdi, yolculuğun ayrıntılarıyla o uğraştı, bana sadece bavulumu toplamak kaldı.

Arkadaşım benim olamayacağım kadar cevval, geziyi düzenleyen şirket kuşkulanılmayacak kadar iyi bir şirketti. Bu işin öncülerinden biri.

Bundan ötesini ne siz sorun ne ben anlatayım.

Kargaşa havaalanında başladı. Elimize verilen biletleri incelediğimizde dört gün kalmayı planladığımız şehirde iki buçuk gün kalacağımız ortaya çıktı. Nedeni niçini sorulduğunda bir süre önce İstanbul'da yaşanan terör olaylarından ötürü Çek Hava Yolları’nın gidiş dönüş saatlerini değiştirdiği söylendi. İtiraz edecek gibi olanlar bu açıklama karşısında sustular. Doğuştan kuşkucu arkadaşım Çek Hava Yollarının bankosuna seğirtti ve yaklaşık iki yıldır uçak saatlerinin iki dakika bile değişmediğini öğrendi. Fırtına gibi geri geldiğinde ortada bize bu nazik açıklamayı yapan şirket çalışanının gölgesi bile yoktu. Kafile yola koyuldu.

Biz merkezde daha hallicene bir otelde kalmak istediğimiz ve bunun için de neredeyse gezi fiyatının yarısı kadar bir meblağ daha ödediğimiz için nispeten kolay kurtulduk. Kendi işimizi kendimiz gördük, iki gün sonra da paşa paşa evimize döndük.

O yolculuğa katılan diğer yolcular sıcak suyu olmayan bir otelde konakladılar. Gerçekten cana yakın ve şehri tanıyan gezi rehberi İstanbul'dan yollanan diğer grupları karşılamak için zamanını şehir ve havaalanı arasında mekik dokuyarak geçirdi.

İnsanlar avuç içi kadar ama dolambaçlı yollarıyla, binden fazla kulesiyle ünlü bu şehirde göre göre saat kulesinin olduğu meydanı ve iki adım ilerisindeki Charles Köprüsü’nü gördüler. Bir pizzacıda yemek yediler, anlamsız bir nehir gezisine katıldılar ve soğuğuyla ünlü Prag sokaklarında yetim çocuklar gibi kalakaldılar.

Dönüşte şirketin üst düzey yöneticilerinden biri beni aradı. Bu yazıyı adlı adınca yazacağımdan korktuğu için zararımı tazmin etmek istediklerini söyledi. Ben de benden çok geziye katılan ve gerçekten mağdur olan diğerlerini aramaları gerektiğini, bunu yaparlarsa mutlu olacağımı söyledim. Ben iyi kötü işimi halletmiştim. Tek hazır Prag'a gidiyorum diye uzun yıllardır Paris'te oturan ünlü bir Çek yazarı aracılığıyla zar zor randevu kopartabildiğim başka bir yazarı ziyaret edemedim. O kadar. Ama ötekiler?

Hele içlerinde yeni evli olduklarını düşündüğüm ve bu yolculuk için gıdım gıdım para biriktirdiklerine inandığım genç bir çift var ki onların hiçbir şeyin kaçıramayacağını düşündüğüm neşelerinin nasıl kaçtığını unutamıyorum

Bugüne kadar kimse aranmadı. Küçük bir özür bile dilenmedi.

Şimdi gene bayram. Gene insanlar yollara düşecek ve korkarım gene buna benzer hayal kırıklıkları yaşanacak.

Olur da başınıza böyle bir şey gelirse önce Tursab'ı sonra da beni haberdar edin.

Sayfam, mağdurların hizmetindedir.
Yazarın Tüm Yazıları