Yargı Reformu (3): Basın özgürlüğünde bir adım ileri bir adım dur

Hükümetin açıkladığı yargı reformu paketinin gazetecileri en çok ilgilendiren bölümlerinden birini ifade özgürlüğü alanındaki düzenlemeler oluşturuyor.

Haberin Devamı

Tasarının bu bölümünde, bazı sorunlara çözüm getiren somut adımlar olduğu gibi yetersiz ve tartışmalı gözüken düzenlemeler de var; hiç el atılmayan problemli alanlar da...
Şimdi bunlara ana başlıklar halinde göz atalım.

ŞIK VE ŞENER İÇİN YEŞİL IŞIK MI?

Batı dünyasının son dönemde Türkiye’ye dönük en önemli eleştirisi, tutuklu gazeteciler dosyasıdır. Bu durumdaki gazetecilerin sayısı konusunda tartışmalar sürmekle birlikte, konunun özellikle son bir yıl içinde Türkiye’nin dış dünya nezdindeki demokratik siciline ciddi bir gölge düşürdüğü inkâr edilemez.
Hükümet tasarısının tutuklu gazeteciler sorunu açısından bir çözüm getirdiğini söyleyebilmek güç. Tasarıda bu durumun tek istisnası, tutuksuz yargılanmayı mümkün kılan adli kontrol konusunda getirilen esnekliğin Odatv davasındaki iki gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener açısından lehte yorumlanabilecek bir içerik taşımasıdır.
Odatv davasındaki sanıkların çoğunluğuna Türk Ceza Kanunu’nun terör örgütü üyeliğine ilişkin (TCK) 314’üncü maddesinden dava açılmıştır. Şık ve Şener ise TCK 220/7 çerçevesinde “örgüte dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek yardımcı olmak” fiili ile suçlanıyor. Hükümet tasarısı, bu maddeden suçlananlara adli kontrol uygulanabileceğini belirtiyor. Getirilen esneklik, davanın diğer sanıkları için olmasa da Şık ve Şener açısından sonuç doğurabilir. Ancak, bunun son tahlilde hâkimin takdir hakkı içinde olan bir mesele olduğu unutulmamalıdır.
KİTAP TOPLAMADA SINIRLI ADIM

Haberin Devamı

Avrupa hukuk sisteminin Türkiye ile ilgili temel bir şikâyeti, Türkiye’de mevzuatta ve uygulamada terör suçlarıyla ifade özgürlüğü arasındaki sınırın çok geniş tutulması, pek çok fiile kolaylıkla “teröre teşvik” suçlamasının atfedilebilmesidir. Türkiye’nin AİHM içtihatlarına uygun bir şekilde bu sınırı daraltması isteniyor. Paketin bu alanda köklü bir değişikliğe kapı açtığı söylenemez.
Avrupa Konseyi, özellikle Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 6 ve 7’nci maddelerinde de özlü değişiklikler beklemekteydi. Bu alanda atılan adımlar da sınırlı kalmıştır. Yine de olumlu karşılanacak bir gelişme, TMK 6’ncı maddesinde yer alan örgüt propagandası içeren yayınların 1 ay süreyle durdurulabileceği yolundaki hükmün kalkmış olmasıdır.
Olumlu yönde bir başka gelişme, “basılı yayınlarla ilgili olarak verilmiş olan toplama, yasaklama, dağıtım ve satışın engellenmesi kararlarını hükümsüz hale getiren” düzenlemedir. Ancak burada da önemli bir sorunla karşılaşıyoruz. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen çarşamba akşamı yaptığı açıklamada “Daha önceden verilmiş tüm toplatma kararlarını artık hükümsüz hale getiriyoruz” demesine karşılık, tasarıdaki düzenleme biraz farklı. Getirilen af yalnızca 1 Haziran 2005 tarihine kadar verilmiş olan toplama kararlarını kapsıyor.
Hükümetin 1 Haziran 2005 sonrasındaki toplatma kararlarını neden bu düzenlemenin dışında tuttuğu konusunda hiçbir izahat verilmiş değil. Düzenlemenin neden bugüne teşmil edilmediğini anlayabilmek güçtür.

Haberin Devamı

PAKETİN EN OLUMLU DÜZENLEMESİ

Paketin getirdiği en önemli rahatlama, basın yoluyla işlenen suçlara getirilen erteleme/af alanındadır. Özellikle TCK’nın soruşturmaların gizliliğini ihlale ilişkin 285’inci ve yargıyı etkilemeye dönük 288’inci maddelerinden açılan 5 bin dolayında soruşturma Türk basını üzerinde çok büyük bir baskı yaratmıştı. Çok sayıda gazeteci (Şamil Tayyar, Nurettin Kurt gibi) hakkında bu maddelerden verilen mahkûmiyet kararları var. Onlarca gazeteci de yargılanıyor. Hükümetin bu alanda attığı adım gazetecilerin nefes almasına yol açacaktır.
Bu ertelemeden Terörle Mücadele Kanunu’nun 6 ve 7’nci maddelerinden mahkûm olan, dosyaları Yargıtay’da bekleyen gazeteciler de (İrfan Aktan ve Hakan Tahmaz gibi) yararlanabilecektir.
Ayrıca TCK 285’te gazetecilik sınırları içinde soruşturmayla ilgili bilgi verilmesi serbestisinin getirilmesi de basın özgürlüğü açısından olumlu bir adımdır; soruşturmalar kötü niyetle yürütülmediği sürece...
Bütün bunların ışığında bir genel değerlendirme yapmamız gerekirse, basınla ilgili düzenlemelerde bardağın içinin boş olduğu söylenemez. Ama bardağın doluluk oranı Avrupa Konseyi’nin şikâyetlerini tümüyle geri çekmesine yol açacak düzeyde değildir.
Dizimizde sıra telefon ve ortam dinleme suçlarına ilişkin önlemlere geldi.

Yazarın Tüm Yazıları