ABD Büyükelçisi ne demek istedi?

CHP Genel Merkezi’nde Kemal Kılıçdaroğlu ile sohbet ederken çok ilginç bir şey öğreniyorum.

Haberin Devamı

Bir hafta önce ABD’nin Ankara Büyükelçisi Frank Ricciardone  Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ediyor.

Kısa bir sohbetten sonra şu şaşırtıcı diyalog yaşanıyor:

Kılıçdaroğlu: Sayın Büyükelçi, Türk halkında sizin PKK’ya destek verdiğiniz yolunda bir algı var. Bunu biliyor musunuz?

Büyükelçi: Neden?

- Yani şimdi şöyle düşünün. Libya’da Kaddafi’nin yerini uydudan takip ediyorsunuz. Bir tek kişiyi Nevada Çölü’ndeki karargahtan izleyebiliyorsunuz. Sonra onu Avrupa’daki NATO hava üssüne bildirip nokta atışıyla olduğu yeri bombalatabiliyorsunuz. Kaddafi 1 kişi. Ama Kuzey Irak’tan sınırı geçip 24 askerimizi şehit eden teröristler en az 100 kişi. Bir kişiyi takip edebilen bir teknoloji 100 kişiyi nasıl göremiyor?

Kılıçdaroğlu’nun  sorusu büyükelçiyi rahatsız ediyor.  Ve belki de bugüne kadar hiçbir büyükelçinin yapmadığı bir teklifi yapıyor:

Haberin Devamı

- Biz terörle mücadelenizde ciddi destekler veriyoruz. Bakın isterseniz hükümet izin versin, biz gelip neler yaptığımızı, nasıl destek verdiğimizi anlatalım...

Bu defa Kılıçdaroğlu duruyor.

Ve büyükelçi gider gitmez hemen Genel Başkan Yardımcısı emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu’nu arıyor.

Şimdi CHP bir yazıyla bu izini istiyor.

İzin verilir mi verilmez mi bilemiyorum.  Ama burada ilginç olan ABD Büyükelçisi’nin böyle bir teklifte bulunmasıdır.

- Acaba bizim bilmediğimiz ne var?

- Mesela 24 evladımızı kaybettiğimiz son baskında ABD terörist grubun yaklaştığını önceden bildirdi mi?

Bildirdiyse neden bir müdahale olmadı. Bildirmediyse neden?

Dün biraz bu soruların cevaplarını yokladım. Ulaştığım en keskin cevap şu:

- Bugüne kadar yapılan bütün operasyonlarda ABD’nin verdiği istihbaratlar etkin olmuştur.

Burada adını yazamıyorum. Ama bu cevabı veren kişi, bütün bu temasların ve trafiğin tam ortasında olan bir diplomat.

Diyor ki:

- ABD’nin PKK’ya destek verdiği algısı kesinlikle yanlıştır. ABD çok ciddi oranda destek veriyor. Bakın şimdi tamire giden 4 Heron da geldi. ABD’nin verdiği istihbarat desteği çok etkili ve önemli. Operasyonlarda kullanılıyor. 

Bana bu bilgiyi veren diplomatı uzun yıllardır tanırım ve çok güvenirim. Dolayısıyla ABD’nin özellikle istihbarat desteği konusunda etkin olduğuna eminim.

Haberin Devamı

Ama burada önemli olan kamuoyunun bilgilendirilmesidir...

Ve tabii bir de şu soru var:

-Anamuhalefet Partisi’ni bu ülkenin içişleriyle ilgili olarak bir başka ülkenin büyükelçisinin bilgilendirmesi nasıl karşılanacaktır? Böyle bir iznin verilmesi doğru mudur?

Bunun yerine İçişleri ya da Savunma bakanlıkları ile Genelkurmay bilgilendirebilir mi?

Yoksa ABD elçisinin Türk kamuoyundaki yanlış algıyı değiştirmek istemesi doğaldır.

İKİNCİ YAZI:

Bakanların deprem telefonları

GEÇEN hafta iki gün Ankara’daydım.  Uzun zamandır gitmediğim başkente Zeynep Gürcanlı öylesine hızlı bir görüşme trafiği hazırlamış ki... Bakanlıklar arasında mekik dokuduk. 6 bakanlık gezdik. Ana muhalefete baktık. Meclis koridorlarında nabız yokladık.

Haberin Devamı

Bakanlarla yaptığım görüşmede bir şey çok dikkatimi çekti.

Hangi bakana gitsek, görüşme sırasında ya bir not geldi, ya da bir telefon...

Ama konu aynı:

- Van depremi...

Mesela biz Sağlık Bakanı Recep Akdağ’la konuşurken Beşir Atalay aradı.  Van’daki sağlık teşkilatını konuştular.

Ve konuşma “Tamam orada görüşürüz” diye bitti.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’le konuşuyoruz. Bakan heyecanla projelerini anlatıyor. Yine bir telefon. Bir not...

Konu Van...

Faruk Çelik’le sohbet... Yine telefonların, notların bir numaralı gündemi Van...

Doğrusu devletin Van üzerine bu kadar titremesi, gösterilen hassasiyet beni mutlu etti.

ÜÇÜNCÜ YAZI:

Cemil Çiçek, Kılıçdaroğlu’na ne cevap verecek?

Haberin Devamı

CHP liderinden gelen, “Cemil Çiçek Meclis Başkanı olarak tarihi bir görev üstlenebilir. Bir uzlaşma komisyonu kurulursa biz üye veririz” teklifi havada duruyor...

Bakalım kim elini uzatacak bu teklife.

Daha önce Çiçek’le konuşmuştum.

Cemil Bey, “Anayasa bana böyle bir görev vermiyor” demişti.

Ama şimdi ana muhalefet partisinden bir öneri var.

Cemil Çiçek tecrübeli bir uzlaşmacıdır. Bu hafta grup toplantılarının konusu bu olabilir...

Bu komisyon yeni anayasa için de önemli bir zemindir.

DÖRDÜNCÜ YAZI:

Bakanlardan izlenimler

 BAKANLARLA sohbet, genellikle haber almaya ayarlıdır. Ama bu defa haberin ötesinde bakanlardan izlenimler aktarıyorum:

FARUK ÇELİK: İlk kez sohbet ettik. Doğrusu televizyonlarda o denli sert görünüyordu ki, daha sohbetin ilk dakikasında hayrete düştüm. İnanılmaz esprili, gülen bir kişi. Peki  televizyonlarda nasıl bu kadar sert olabilir?  Mesela biz kahkaha atarken ekranda görüntüsü belirdi. CNN’de Hande Fırat’ın sorularını yanıtlıyordu. Bir ekrana baktık, bir de bizim sohbete. Faruk Bey de anladı durumu. “Haklısınız. Amma da sert duruyorum yahu” diye bastı kahkahayı.

Haberin Devamı

RECEP AKDAĞ: Sağlık Bakanı ve tam bir işkolik. Projelerini anlatmaya başladığında hiç bitmeyecek sandım. Aslında yapılanları da tam görmemişiz. Belki de olumluyu yazmaktan çekinen bir gazeteci geleneği de var ondan. Mesela bir bakan başarılı bir iş yaptıysa ve bir köşe yazarı onu yazsa, “yalaka” diye eleştirilmekten çekinir.  Ama bende böyle bir şey yok. Başarıysa başarı arkadaş. Akdağ elinde dosyalarla anlattı. İnanılmaz işler çıkmış. Bravo.

Bu arada tam gün yasası için hocalara da iyi bir öneri geliyor. Üniversitede ders de verebilecekler. Muayenehaneleri de olabilecek...

EY ATANAMAYAN ÖĞRETMENLER

ÖMER DİNÇER: Ey her gün beni mesaj yağmuruna boğan “atanamayan öğretmenler”, eş durumundan tayin bekleyenler. “Boşanma noktasına geldik” diye “parçalanmış aile” mesajları gönderen öğretmenler. Milli Eğitim Bakanı’na derdinizi açıktan sordum. Ve ben bir ışık göremedim. Sonuç yok yani. Ömer Bey, eğitim sistemini tepeden tırnağa değiştirmeye ayarlamış kendisini. Müthiş çalışıyor. En önemlisi de bakanlığın bürokrasisini yarı yarıya azaltmış. Tabi bir de sanal okulları yakalamış. Maaş alan öğretmenleri var, ama öğrencisi olmayan okulları teker teker kapatıyor.

NİHAT ERGÜN: Bilim ve Sanayi Bakanı Nihat Bey ve heyetiyle Ankara Hamamönü’nde bir yemek yedik. Bir zamanlar mezbelelik olan o sokaklar gitmiş. Ankara’nın o tarihi dekoru sanki zaman tünelinden çıkıp gelmiş. Bakan Ergün, yumuşak bir ses tonuyla konuşuyor. Ama sesindeki o ton, icraatta tam bir keskinliğe dönüşüyor. Nitekim daha o gün TSE kadrosunda çok ciddi bir değişiklik yapmış. Sessizce çalışıyor. Yaptıklarını anlatmak yerine sadece yapıyor. Ve anladığım kadarıyla yalnızca bakanlığı için değil, başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye için ciddi şekilde kafa yoruyor, soru soruyor.

BEŞİNCİ YAZI:

Ankara’nın caz rengi

ANKARA’yı bu defa eski renginde buldum. Yani 10 sene öncesinin caz rengi. Ruhi Bar’da Yanoş, Murat Ulus, Cem Aksel, Meltem Ege’nin estirdiği “loş tonlar” cazın silûetini yerleştirmiş geceye. Baktım, bazı diplomatlar, bürokratlar da orada. Siyah-Beyaz günleri, gecenin rock tonları.
Ankara’yı yalnızca bir “siyah takım elbise ve kravat şehri” zannetmeyin diye yazıyorum. Herkese iyi bayramlar!

Yazarın Tüm Yazıları