AB’ye göre basın özgürlüğü ihlalleri ciddi

AB’nin son 12 aya ilişkin gelişmeleri değerlendiren 2011 İlerleme Raporu’nda yer alan ifade ve basın özgürlüğüyle ilgili bölümler geçen yılkine kıyasla daha geniş bir yer işgal ediyor.

AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle, geçen ilkbahardaki gazeteci tutuklamalarından sonra yaptığı açıklamada, Türkiye’deki basın özgürlüğü sorunlarına artık daha çok odaklanacaklarını, bu sorunları ilerleme raporlarında daha geniş bir şekilde işleyeceklerini söylemişti. Raporun bu perspektifi yansıttığı söylenebilir.
ÖZGÜRLÜK UYGULAMADA SINIRLANIYOR
 İlerleme raporu, basın özgürlüğü alanında geçen yıl karşımıza çıkan paradoksu tekrarlıyor aslında. Bir taraftan, bu alanda sağlanan ilerlemelerden söz ediyor; bu çerçevede örneğin “medya ve toplumun Kürt sorunu ve Ermeni meselesi gibi hassas görülen pek çok konuyu açık ve özgür bir şekilde tartıştığını” anlatıyor.
Gelgelelim, aynı rapor “ifade özgürlüğüyle ilgili yüksek sayıda ihlallerin ciddi kaygı yarattığına”, “medya özgürlüğünün uygulamada sınırlandığına” da dikkat çekiyor, “gazetecilerin tutuklanmalarının, yayımlanmamış kitap taslaklarına el konulmasının bu kaygıları daha da artırdığını” söylüyor.
Rapor, “Kürt sorunu üzerine yazan gazeteci ve yazarlar hakkında davalar açıldığı, bu konuda yazan gazeteler üzerindeki baskıların devam ettiği, gazetecilerin mahkûm olduğunu”, ayrıca “internet yasaklarının sürdüğünü” hatırlatarak
devam ediyor.
AB Komisyonu’nun basın özgürlüğü alanındaki ihlallerin kaynaklarını nerede gördüğü de önemli. AB, sorunun nedenlerini üçe ayırıyor. Bunlardan birincisi, doğrudan mevzuatı konu alıyor. İkinci neden, yargıdaki uygulamalar, yani hukuk pratikleriyle ilgilidir. Üçüncü kaynak olarak “siyasi tepkiler” gösteriliyor.
AB raporu, her üç alanı da “bilgi ve fikirlerin özgürce dolaşımının, teati edilmesinin önündeki engeller” olarak tanımlıyor.
MAHKEME KARARLARINDA ORANTISIZLIK VAR
 Mevzuatla başlarsak, “çok problemli” görülen Türk Ceza Kanunu her zamanki gibi ilk sırayı alıyor. Rapor, TCK’nın basın özgürlüğü açısından sorunlu olan bütün maddelerini (214, 215, 220, 285, 288, 314 gibi) tek tek sıralıyor. Rapora göre, “Ceza mevzuatı basın özgürlüğünü sınırlamak bakımından orantısız bir şekilde kullanılmaya açıktır.”
Basın Yasası ve Atatürk’ü Koruma Kanunu da bu grupta sıralanırken, Terörle Mücadele Yasası’na daha kuvvetli bir vurgu yapılıyor. Rapora göre, bu yasada kaygı konusu olan durum “terörizm tanımının geniş tutulmuş olması”dır. Bu yasanın 6 ve 7’nci maddelerinin değiştirilmesi talebi metinde açıkça ifade ediliyor.
İkinci grupta ise “Mahkemelerin ve savcıların mevzuatı yorumlama ve uygulamalarındaki orantısızlıktan kaynaklanan ve ifade
özgürlüğünün kısıtlanmasına yol açan önemli bir sorun” bulunuyor.
AB HÜKÜMETE DE DOKUNDURUYOR
 Üçüncü kategoride, “siyasi tepkiler” (political responses), yani siyasal iktidarın tutumu da basın özgürlüğü ihlallerine yol açan kaynaklardan biri olarak gösteriliyor. AB Komisyonu, böylelikle Türkiye’de basın özgürlüğü alanında yaşanan sıkıntıların yalnızca yasalardan ve mahkemelerin uygulamalarından değil, hükümetten de kaynaklandığını ifade etmiş oluyor.
Burada özellikle üst düzey hükümet yetkililerinin, devlet yetkililerinin ve ordunun basın aleyhinde açtıkları davaların olumsuz etkilerine de atıf yapılıyor. Bütün bunlar, rapora göre, Türkiye’de ifade özgürlüğü açısından bir “caydırıcı etki” (chilling effect) yaratıyor. Bu bölümde, basında “yaygın bir otosansür” uygulamasının bulunduğundan söz edilmesi de raporun düşündürücü yönlerinden biridir.
AB raporunda geçen yıl olduğu gibi Doğan Medya Grubu’na verilen vergi cezası da hatırlatılıyor, ayrıca “basına çok sayıda ve yüksek cezalar kesildiği” belirtiliyor. Geçen yılki raporda olduğu gibi basın üzerinde “haksız baskılar” (undue pressure) bulunduğu saptaması bu yıl da tekrarlanıyor.
Sonuçta AB raporu, Batı dünyasının evrensel demokrasi değerleri bakımından basın özgürlüğünü Türkiye’deki en sorunlu alanlardan biri olarak gördüğünü söylüyor bize.
Yarın raporda övgü alan bazı başlıklara bakalım.
Yazarın Tüm Yazıları