“Cemaat”in gücü, etkisi, önemi...

San Diego’nun şehir merkezinden Meksika hududu, Meksika hudut şehri Tijuana 15-20 dakika uzaklıkta. ABD’nin güneybatısının en alt köşesi, bizim güneydoğunun en alt köşesine, sözgelimi Hakkari’ye hiç benzemiyor. Kıta büyüklüğündeki koca ülkenin en güzel ve en zengin köşelerinden biri.

Haberin Devamı

San Diego, elektronik devlerinden Hewlett Packard’ın merkezi ama onu esas öne çıkaran Amerikan Pasifik donanmasının en önemli üssü olması. San Diego rıhtımında koca bir uçak gemisi görünce oraya meylediyoruz. Dev ötesi geminin üzerinde Midway yazısını görünce, yılların gerisine gidiyor anılar.
1992’den beri müze Midway; görevlilerden birine sorup gemiyle ilgili bilgiler alıyorum. 1945’te hizmete girmiş, 1992’ye dek kalmış. Kore Savaşı, Vietnam Savaşı nice savaşlar görmüş.
USS Midway’in demirlediği limanda az ötede, USS San Diego için dikili bir anıtta,  onun katıldığın deniz savaşlarını okuyorum. Efsane bir gemi, İkinci Dünya Savaşı’nın hakkında nice filme konu olmasından tanıdığımız Guadalcanal muharebelerinden, İwo Jima’ya her büyük savaşta yer almış.
Gençlik yıllarını İstanbul’a, İzmir’e demir atan Amerikan 6. Filosu’na karşı eylemlerin başını çekerek geçiren benim gibi birisi için, Amerikan 7. Filosu’nun en görkemli gemileriyle merkez üslerinde tanışmak tuhaf bir duygu. Müzelik olmalarının ifade ettiği bir ironi de olmalı.
Güney Kaliforniya’da enfes bir hava var. Dünyanın en önemli oksijen depolarının başında geliyor. Üstelik, rengarenk bitki örtüsü, uçsuz bucaksız uzanan Pasifik Okyanuzu’nun mavisi ve doğu yönünde ve Meksika sınırı üzerinde dizili dağlar ile çok ama çok güzel bir coğrafya. İnsana bu coğrafyada bulunmak iyi geliyor.
ABD’nin 50 yıldızlı bayrağının dalgalandığı birçok yerde Kaliforniye eyalet bayrağı da direklerde asılı. Bayrağın altında “Republic of California” yani “Kaliforniya Cumhuriyeti” yazıyor. Nerede İngilizce varsa, yanıbaşında İspanyolca var.
ABD’nin bölünmesi riski, Kaliforniya’nın ayrılıp Meksika ile birleşme tehlikesi tek kelime ile kocaman bir sıfır.
Türkiye’nin gündemindeki tartışmalar Kaliforniya’dan bakınca küçülüveriyor. Dahası, anlamsızlaşıyor.
25 yıl önce çeyrek yüzyıl sonra
Kaliforniya’da herşeyin nasıl kısacık süre içinde başdöndürücü biçimde değiştiğini görüyor, hissediyor, yaşıyorum.
Buralara, Los Angeles ve San Francisco’ya tam 25 yıl önce gelmiştim. O gün bugün bir daha gelmek nasip olmadı.
Çeyrek yüzyıl önce geldiğimde, daha Soğuk Savaş sona ermemişti. Midway gemisi görevdeydi. Daha emekliye ayrılıp, müze olmamıştı. Amerika’nın başında bir Kaliforniyalı başkan, Ronald Reagan vardı.
Ortalıkta Türk yoktu. Türklerin esamisi okunmuyordu. San Francisco’da Ermeni meselesi konusunda Türkiye’den yana tavır koyan bir Yahudi çift, Kaplan ailesi bana nasıl tehdit aldıklarından yana yakıla şikayet etmişlerdi.
Washington ve Boston’da Ermeni lobisinin ileri gelenleriyle, örneğin AAA’nın (Assembly of American Armenians) başkanıyla görüşebilmiştim ama Los Angeles’te Ermeni kuruluşları benimle randevularımı sırf Türk olduğum gerekçesiyle iptal etmişlerdi. Los Angeles Times gazetesinde bir görüşme yaptığım sırada, gazetede çıkan bir köşe yazısından ötürü, Ermeniler gazete binası önünde protesto gösterilerinde bulunuyorlardı.
Çeyrek yüzyıl az bir süre değil. Ama, çeyrek yüzyıla sığan değişim, 25 yılın çok ötesinde, çok daha hızlı, çok daha kapsamlı.
O günden bugüne Los Angeles ve çevresine 1 milyon kadar İranlı toplandı. Öyle ki, İranlılar, Los Angeles’a şaka yollu Tehrangeles diyorlar. Ermeni sayısı da artmış. Yarım milyon ile 700-800 bin arası telaffuz edilen rakamlar var. Çeyrek yüzyıl öncekinden bir büyük farkı, bizi bağırlarına basmaya hazır, Türkiye’deki her gelişmeyi dikkatle takip eden, benim de içinde bulunduğu bizleri –hiç karşılaşmamış olmakla birlikte- gayet yakından tanıyan bir Ermeni topluluğunun ortaya çıkmış olması.
Tabii en önemli fark, bu yıl üç yaşına giren Anadolu Kültür ve Yemek Festivali. Türkiye’den yüzlerce insan buraya gelmekle kalmamış, çevre eyaletlerden gelen ve Amerikalı katılımı ile birlikte festival alanına hiç değilse bir 50 bin kişi ayak basmış vaziyette.
Artık Kaliforniya’da Türkiye var, Türkler var, Türk kurumları ve kuruluşları var.
Türk devleti burada zaten hep vardı. Los Angeles’da başkonsolosluk ve San Francisco’da fahri konsolos mevcuttu. Ama, Türkiye yoktu.
Bugün Kaliforniya’da varolan Türkiye’yi var eden, bir karınca çalışkanlığı ve sabrıyla çalışan Fethullah Gülen’in izleyicileri. Benim Kaliforniya’ya ilk geldiğimde, bırakın Kaliforniya’yı, Amerika’yı Türkiye’de isimleri pek yeni duyuluyordu. Sayıları bugüne oranla çok azdı.
ABD’deki en etkili Türkiye lobisi
Şu anda ABD’de en doğru ve en etkili “Türkiye lobisi” onlar. Doğru çalışıyorlar. Amerikan oyun kurallarını harfiyen yerine getirerek çalışıyorlar. Amerikan toplumunun zemininden hareket ediyorlar. ABD’de “grassroots politics” deneni yapıyorlar. Ticaretsiz ABD olmaz. Ticarete girmiş durumdalar. Bu iki “koz”, gerek eyalet bazında ve gerekse federal bazda milletvekilleri, senatörler, valiler ve belediye başkanları ile ilişkilerin de önünü açmış vaziyette.
Fethullah Gülen, 28 Şubat postmodern darbesinin şartlarında Türkiye’yi terketmek zorunda kaldı. Geldi, Amerika’ya doğu kıyısına, Pennsylvania’ya yerleşti. Türkiye’nin yerelden küresele açılmaya çabalayan Müslüman şahsiyeti, Pennsylvania’ya yerleştikten bugüne hem çok önemli bir küresel aktör ve hem de Türkiye’de geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde nüfuzlu birisi haline geldi.
ABD’nin doğu kıyısında mütevazi bir yaşam süren Fethullah Gülen’in itibarı ve nüfuzu, ABD’nin batı kıyısında ve Türkiye’de birbiriyle yarışacak düzeye gelmiş sanki.
Çeyrek yüzyıl ve hatta öncesinden atılmış tohumların ürün verdiği, hasadının toplandığı bir dönemdeyiz.
Türkiye’den çok çok uzaklarda, Güney Kaliforniya’da Fethullah Gülen hareketinin –isterseniz ‘cemaat’ diyebilirsiniz- Türkiye’deki ve Türkiye için, bugüne ve daha önemlisi geleceğe ilişkin önemini ve gücünü izliyorum.
İşin çarpıcı yanı, Güney Kaliforniya’daki Fethullah Gülen hareketinin başını çekenler, Türkiye’nin ana gündem maddelerine dair, Türkiye’dekilerden çok daha açık görüşlü ve Türkiye’nin ana gündem maddelerine ilişkin olarak “miliyetçilik enfeksiyonu”na daha bağışık görünüyorlar.
Ne olursa olsun, sadece ABD’deki “Türkiye lobiciliği”nde değil, Türkiye’nin Kürt meselesinden Ermeni sorununun çözümüne, Türkiye’nin Fethullah Gülen hareketine ihtiyacı olacak.
Aynı ihtiyaç, hareketin son 25 yıldır bir çok konuda gösterdiği gelişmeyi, bu konularda göstermesi için de söz konusu...

Yazarın Tüm Yazıları